Geçtiğimiz hafta sayın Başbakan faizlerin yüksek olduğundan şikayet etti. Bana göre de Merkez Bankası başkanını da bir güzel haşladı.
Faiz, tasarruflar, yatırımlar ve cari açığın kapatılması gereğinden farklı farklı seviyelerde olması gerekiyor.

Tasarruflar yönü ile faizler yüksek olmalı ki vatandaş harcayacağına biriktirsin. Tabii ki mevduata verilen yüksek faiz hemen kredilere de yansır ve yatırım yapma hızı düşer. Faizlerin genelde sıfır reel faiz ( enflasyondan arındırılmış)seviyeleri civarında olmalıdır.

Yatırımlar yönü ile faizler düşük olmalı. Reel faiz negatif olmalı ki, fiziksel yatırım yaparken finansal getiri de doğsun.

Cari işlem açığı yönünden de faiz cazip oranda olsun ki Batılı ekonomileri döviz göndermeye devam
etsin ki cari açık kapatılabilsin. Batı ekonomilerindeki emeklilik fonları, yatırım fonları kendi ülkelerindeki geçerli faiz oranlarından daha fazlasını ararlar.

Bu üç hedefi birden sağlayacak teorik bir çözüm yolu yok. Ayrıca faizlerin yükselmesi durumunda halkın elinde olan menkul kıymetler değer kaybeder. Faizler düşerken de değer kazanırlar. Sakal bıyık meselesi. Bu gerekçeden ötürü Büyük ekonomilerin merkez bankaları faizleri alçaltıp yükseltirken yüzde birlerin yüzde üçü beşi gibi oran kullanırlar. Değişimleri de zamana yayarlar.

Bizim her şeyden önce cari açığı kapatmak önceliğimiz var. Öyle bir faiz oranı uygulayacağız ki cari açığın kapatılması için dışarıdan para akışı devam etsin. Biz, faiz değişimlerini zamana yayarak küçük küçük yapma durumundayız. Reel faizin biraz üstünü hedefleyerek iç tasarruf oranını yükselterek vatandaşı tasarrufa yöneltmeliyiz. İç tasarruf oranının artması da cari açığın azalmasına yol açacaktır.

Bir yandan Yabancılar için Türkiye finans pazarı cazibesini korumalı, diğer yandan tasarrufu teşvik ederken harcamayı baskı altına alıp, yatırımlara da mali teşvikler vererek üretim artışı sağlanmalıdır.
Bu düzenlemeyi yaparken dolar kuru biraz artabilir. Küçük parite artışlarından korkmamak lazım. Milli gelirler satın alma gücü pariteler ile ifade ediliyor, dolayısı ile paritedeki artış satın alma gücünü değiştirmediği için istatistiksel bir anlam taşıyacaktır.