Yedi yıl önce Amerika'da başlayan dünya ekonomik krizi hala dünya ülkeleri ekonomileri üzerindeki etkisini sürdürüyor. Türkiye petrol ülkesi olmamasına rağmen genç ve dinamik iş adamları ve firmaları ile bu olumsuz etkiden mümkün olduğunca az etkilenmişti. Geçen yıl iki seçim geçirmemize rağmen ekonomideki dengeler bozulmadan fabrikalarımızın çarkları dönmeye devam ediyordu. Ancak bu yıl Haziran ayında yapılan ve tek başına iktidar oluşturmayan genel seçim sonuçları başta iş dünyamız ve sosyal hayatımız için sıkıntılara sebep oldu.
Seçimden sonra üç ay gibi uzun süre geçmesine rağmen ülkemizde hükümetin kurulamaması yatırımların durmasına ve ödemelerin yavaşlamasına neden oldu. Tüm bunlara rağmen fabrikalarımızın çalışma düzenlerinde değişme olmaması ve üretimlerine aynı hızla devam etmeleri sevindirici bir durum. Türkiye ekonomisi bu sıkıntılı dönemi de başarı ile atlatacak diye düşünüyorum.
1 Kasım tarihinde tekrar edilecek genel seçimler ile ülkemiz yeni hükümetine kavuşacaktır. Binlerce yıllık devlet geleneği ile devamlılığın esas olduğu ülke yönetiminde ciddi sıkıntılar olacağını sanmıyorum. Ama her birey ülkemizin huzuru ve geleceği için var gücüyle çalışmalıdır. Dünya ekonomileri içinde ilk on ülke arasına girmek tek hedefimiz olmalıdır. Olacağına da inanıyorum.
Ülkemizdeki ekonomik kalkınma ve büyümenin hep tek parti dönemlerinde olması ve koalisyon hükümetlerinin hep başarısız olması bir gerçektir. Bu gerçekten hareketle ekonominin dinamikleri koalisyon kurulacağı belli olunca olumsuz olarak harekete geçti. Ve Türkiye ekonomisinde son yıllarda görmediğimiz bir tedirginlik baş gösterdi. Kasım ayında yapılacak seçim tek parti veya zorunlu koalisyona yol açacaktır. İş dünyasının beklentisi her zaman istikrar ve güven olmuştur. Bu güvenin oluşması işadamlarımızın yatırımlarına yansıyacak ve daralan ihracatımız artacak ve ek istihdam oluşacaktır.
Başarılı koalisyon hükümetleri ile her zaman örnek gösterilen Kuzey Avrupa ülkelerinin Türkiye ve Ortadoğu gerçekleri ile bir bağının olmaması bir realitedir. Dolayısı ile heterojen bir yapıya sahip Ortadoğu'da bir ülke yaşamak için önce güçlü olmak zorundadır. Türkiye hariç demokrasi ile tanışmamış bölge ülkelerinin diktatörlerinin hala Avrupa tarafından el üzerinde tutulmaları ise ayrı bir garabet örneğidir. Güçlü bir Türkiye Ortadoğu da olduğu kadar dünyanın kaderi üzerinde de etkin olacaktır.
Bu ülkenin vatandaşı olarak yurtdışında başımız dik ve gururla yürümek istiyorsak öncelikle içerideki huzuru sağlamalıyız. Huzur ve güvenliğimiz için hepimize düşen görevler vardır. Dumanlı havaları sevenlerin ortalıkta pek fazla dolaştığı bu günlerde hepinize birlik ve beraberlik dilerim.
'Cahil kişi gülün güzelliğini görmez, gider dikenine takılır' demiş Mevlana Hazretleri. Ülkemize hep eleştirel gözle değil de bir de dolu tarafından bakalım diye düşünüyorum. Ülkemizin kötüye gitmesini içeriden ve dışarıdan kimler seviniyorsa ben ona bakarım. Ona göre de tavır alırım.
Ekonomisinin, siyasetinin ve sosyal hayatının üst düzeyde olduğu bir ülke olmamızı isterim. Ülke sevdası da önce kayıtsız şartsız sevmekle başlar. Güzel günlerde buluşmak üzere…