1.305 (Binüçyüzbeş) gündür İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı…

Büyük bir sorumluluk ve özveriyi peşinden sürükleyen…

O uzun zaman diliminde…

Bu kadim kent için…

Sevindi… Üzüldü… Güldü… Sinirlendi… Alkışladı… Kahroldu…

Her şeyi açık açık dile getirdi…

En ağır eleştiri yağmurunda bile 'şemsiye' açmadı…

İzmir için doğru bildiğini söyledi…

Siyaseten 'abartı' yapmak gerekse bile…

'Karşıdan gelsin…' dedi; mütevazı istifini bozmadı…

O gün, bugündür…

8.500 (Sekizbinbeşyüz) yaşındaki bu kentin…

Mutluluğundan başka bir şey istemedi…

Taaa ki…

Akdeniz'in incisinin…

Canımız İzmir'imizin…

Düşman çizmesiyle yaşadığı işgalden kurtuluşunun…

100'üncü yılını kutladığı geceye kadar…

En önce…

9 Eylül Bayramı'yla 'dalgasını geçen' kocaman isimlere inat…

Tarihe not düşürürcesine…

Nasıl haykırdı İzmir'im?

'Barıştır benim adım ama yeri geldiğinde aslan kesilirim…'

***

İşte, ne olduysa…

O muhteşem gecede oldu…

Yüz binlere şöyle seslendi Başkan Tunç Soyer:

'100 yıl önceydi; bu toprakları yönetenler gaflet, delalet ve hatta hıyanet içindeydi… (Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'nden) Gençleri, kadınları, çocukları, geleceği hiç düşünmediler... Sadece saraylarındaki saltanatı korumak için bütün bir milleti ateşe attılar... İnsanlık onurumuzu, bağımsızlık tutkumuzu ve yaşam hakkımızı ayaklar altına aldılar ve teslim oldular…'

Kıyamet, işte bu sözler yüzünden çıktı…

Türkiye kaynadı…

Gözdağı vermek için…

İkisi Osmanlı hanedanı soyundan, yedi kişi…

İşi gücü bıraktı…

'Osmanlı'yı aşağılamak, hanedanı küçük düşürmek' gibi…

Akla ziyan gerekçelerle…

Başkan Soyer hakkında suç duyurusunda bulunduklar…

Neden?

Korkutmak için…

Tunç Başkan, hepsini içine attı ama…

Konuşmasa da fazlaca…

Bir 'eylem sergiledi' anlayanlar için…

***

29 Ekim, Cumhuriyet'in 99'uncu yıldönümüydü…

Türkiye…

Onurların en büyüğünü yaşadı…

Cumhuriyet Meydanı'ndaki o unutulmaz şölende…

Başkan Tunç Soyer…

Cumhuriyet Bayramında 'tek başına' zeybek oynadı…

Takım elbiseli ve kravatlıydı…

Kıyafetini değiştirmeye zaman bulamamıştı…

Ne 'işlik' vardı ne de 'cepken'

Keçe külah başlığını taktı…

Oya işlemeli fularını yakıştırdı boynuna…

Bi'nefeste firladı meydana…

***

Yıllarca AST'ta tiyatro oyunculuğu yapmıştı…

Yönetmen asistanlığı cabası…

Sahne tozuna saygı duyan kimliğinden hiç vazgeçmedi…

Yine de…

Şölene katılanlara duyduğu saygı nedeniyle…

Fahri eğitim koordinatörü Aytekin Sözen'le birlikte…

Uygulamalı 'Harmandalı' figürlerinin üstünden bi'kez daha geçti…

Cumhuriyet Bayramı'ndan 15 gün önce de…

Adnan Saygun'da…

İki kez prova yaptı; kendine güvendi…

Cumhuriyet Meydanı'na çıktı, zeybeği kusursuz oynadı…

***

Soru şu…

Başkan Tunç Soyer, 29 Ekim gecesi…

Neden 'Zeybek' oynamayı tercih etti?

***

Adına ister 'Ege Zeybeği' deyin…

Dilerseniz 'Harmandalı'

Pek farkı yok…

Harmandalı zaten Çanakkale'den çıkmış bir zeybek türü…

Aynı zamanda bir türkü…

Amma velakin…

Bu halk oyunun…

Dünyanın bildik tüm danslarından bir farkı var…

O da şudur:

'Hemen her dans, müziğin ritminin esiridir!

Zeybek ise, müziğin esir alındığı bir halk oyunudur…'

***

'Zeybek' denilince…

Akla…

'Mertlik… Cesaret… Atılganlık… Ve Mazluma Dost, Haksızlığa Düşman Olmak' gelir…

Zeybek oynamak…

Mertliğin, yiğitliğin ve gururun simgesidir…

Bırak oynayanı…

Seyredenin gözlerinden yaş gelir…

Hem gösterişlidir hem de etkileyici…

Çünkü zeybek dansı…

Şahin ve Kartal'ın hareketlerinden kopyalanmış gibi…

Sert ve cesur tavırla oynanır…

Bi'dikkat edin; bakın iyice…

Kolların koltuk altlarına kadar çekilip daha sonra kaldırılması…

Ayak çekerken başın biraz öne eğilmesi…

Otururken göğe doğru keskin bir bakış fırlatılması…

Hep 'kartal'dan esinlenmelerdir…

***

İzmir'de… Aydın'da… Manisa'da… Çanakkale'de…

Muğla'da… Denizli'de… Uşak'ta… Kütahya'da… Balıkesir'de… Kütahya'da… Isparta'da… Burdur'da… Sakarya'da…

Baş tacıdır bu oyun…

Ege'de hemen her erkek bebeğe…

Emeklemeyi bıraktığı anda öğretilir zeybek oynamasını…

***

Bilinir ki…

Bu oyunun iki türü var: Ağır Zeybekler, Kıvrak Zeybekler…

Ancak en güzel tarif…

Bodrum aşkı ile tanınan…

'Halikarnas Balıkçısı' adıyla ünlü…

Yazar merhum Cevat Şakir Kabaağaçlı'ya aittir…

Balıkçı der ki, 'Zeybek' oynanışı bakımından üçe ayrılır…

Birinci'de; meydan dolaşılır eller havaya kaldırılır…

İkinci'de; üzüm salkımı koparılır, diz üstünde sepete konur…

Üçüncü'de; sepetteki üzüm ezilerek şarap suyu çıkarılır…

Yani…

Kartal var…

Şahin var…

Efe var…

Yiğidin harman olduğu meydan var…

Mertlik var…

Cesaret var…

Kahramanlık var…

Üzüm var…

Şarap var…

Yani…

Ege var, Ege…

***

Başkan Tunç Soyer…

Üstüne üstüne gelenlere…

İşte bu yukarıda…

Saydıklarımızın gölgesinde…

Üstelik…

Hiç sesini çıkarmadan…

Bir gösteriyle cevap veriyor...

Müzik eşliğinde ve gösteri tadında…

***

Bitiriyoruz…

Bu konunun minik bir ayrıntısı ile…

'Egeliler, sadece zeybek oynarken diz çöker…'

Hani…

Belki bilmeyen(!) vardır diye…

Hatırlatayım istedim…

Nokta…

Sonsöz: 'Artık Avrupalılara, (Bizim de mükemmel raksımız (dansımız) var…) diyebiliriz ve bu oyunu salonlarımızda, müsamerelerimizde oynayabiliriz… Zeybek dansı her sosyal salonda, kadınla birlikte oynanabilir ve oynanmalıdır… / Gazi Mustafa Kemal Atatürk…'