Gazeteci Doğan Yurdakul'un, eşinin cenaze törenine katılması için önce camiye, sonra da kabristana 'Cezaevi Nakil Aracıyla' getirilmesi ve birkaç gazetenin bu resimleri yayınlaması devletimin başını çok üzmüş…
Onun üzülmesi beni adeta kahretti. Devletimin başını üzenleri kınıyorum !...
Onun üzülmesi beni adeta kahretti. Devletimin başını üzenleri kınıyorum !...
Benim de çok üzüntülerim var, fakat üzüntülerim devletimin başından çok farklı. Öncelikle Sayın Yurdakul'un bu fotoğrafı, bir 'Devlet ayıbıdır.' Bu fotoğraf devletim adına beni çok üzdü. Fakat beni, Prof. Mehmet Haberal'ı hastalığının tedavisi nedeniyle hastanede alıkoyduğu için üç ay hapis yatan, sonra da zorla emekli edilen Kardiyoloji Profesörünün fotoğrafı da üzmüştü.
Sonra, Adli Tıp Kurumumuzun 'Sağlıklı' diye rapor verdiği Prof. Haberal'ın sağlığının gerçekten bozuk olduğunun, o değerli Kardiyoloji Profesörünün haksızlığa uğradığının en büyük delili olarak, Haberal'ın tekrar hastaneye götürülüşünü gösteren fotoğraf da beni çok üzmüştü.
Sadece gazetecilik yaptığı ve Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz'ü dava ettiği için 200 gündür tutuklu olan ve 'hasta anneme, yavruma' kim bakacak diye kahrolan Müyesser Yıldız Uğur'un üzüntüsünün yüzüne yansıdığı polisler arasındaki fotoğrafı da beni çok üzmüştü.
Haberal'ın kardiyologunun başına gelenleri gördükten sonra, korkudan Hipokrat yeminini filan unutan Şişli Etfal Hastanesi doktorları yüzünden, haftanın dört gününü hastanede, üç gününü hapishanede geçirmek zorunda bırakılan, yani eziyet üstüne eziyet çeken, tek başına şike suçunu nasıl işlediğini çözemediğim Sayın Aziz Yıldırım'ın fotoğrafları da beni çok üzmüştü.
'Biz Türk'üz, Rum Patrikhanesinin denetimine girmeyiz, Bartolomeos'un Evrensel Patriklik iddiasını kabul etmiyoruz, onlar sadece Rumları temsil edebilir, Ortodoks Türkleri emirleri altına alamazlar. Kilisemizde Rumca dua okumayız, sadece Türkçe konuşuruz' diyen Sevgi Erenerol'un yıllardır tutuklu kalması da beni çok üzüyor…
Sonra, Adli Tıp Kurumumuzun 'Sağlıklı' diye rapor verdiği Prof. Haberal'ın sağlığının gerçekten bozuk olduğunun, o değerli Kardiyoloji Profesörünün haksızlığa uğradığının en büyük delili olarak, Haberal'ın tekrar hastaneye götürülüşünü gösteren fotoğraf da beni çok üzmüştü.
Sadece gazetecilik yaptığı ve Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz'ü dava ettiği için 200 gündür tutuklu olan ve 'hasta anneme, yavruma' kim bakacak diye kahrolan Müyesser Yıldız Uğur'un üzüntüsünün yüzüne yansıdığı polisler arasındaki fotoğrafı da beni çok üzmüştü.
Haberal'ın kardiyologunun başına gelenleri gördükten sonra, korkudan Hipokrat yeminini filan unutan Şişli Etfal Hastanesi doktorları yüzünden, haftanın dört gününü hastanede, üç gününü hapishanede geçirmek zorunda bırakılan, yani eziyet üstüne eziyet çeken, tek başına şike suçunu nasıl işlediğini çözemediğim Sayın Aziz Yıldırım'ın fotoğrafları da beni çok üzmüştü.
'Biz Türk'üz, Rum Patrikhanesinin denetimine girmeyiz, Bartolomeos'un Evrensel Patriklik iddiasını kabul etmiyoruz, onlar sadece Rumları temsil edebilir, Ortodoks Türkleri emirleri altına alamazlar. Kilisemizde Rumca dua okumayız, sadece Türkçe konuşuruz' diyen Sevgi Erenerol'un yıllardır tutuklu kalması da beni çok üzüyor…
Tarihimizde bu üzücü fotoğraflar, daha doğru bir deyimle insan hakkı ihlalleri hep oldu.
DP döneminden hatırladığım, çoğunlukla gazetecilerin hapsedilmesi idi, bir de rahmetli Osman Bölükbaşı çokça hapse atılırdı. Sonra Yassıada davaları ve rahmetli babamdan dinlediğim en vahşi işkenceler.
1970'li yıllarda Ziverbey Köşkü, Mamak'ta Uğur Alacakaptan, Mümtaz Soysal ve Uğur Mumcu ile işkence çekenler ve darağaçları. Çeşitli cezaevlerinde işkence çeken milliyetçi gençler!..
Sonra her şeyini bizzat yaşadığım 1980 darbesi ve yaşadığımız karanlık günler.
Bunlar, ülkemizde yaşadığımız üzücü fotoğraflardan bazıları, daha doğrusu insan haklarının, insanlık onurunun ayaklar altına alındığı olaylar.
DP döneminden hatırladığım, çoğunlukla gazetecilerin hapsedilmesi idi, bir de rahmetli Osman Bölükbaşı çokça hapse atılırdı. Sonra Yassıada davaları ve rahmetli babamdan dinlediğim en vahşi işkenceler.
1970'li yıllarda Ziverbey Köşkü, Mamak'ta Uğur Alacakaptan, Mümtaz Soysal ve Uğur Mumcu ile işkence çekenler ve darağaçları. Çeşitli cezaevlerinde işkence çeken milliyetçi gençler!..
Sonra her şeyini bizzat yaşadığım 1980 darbesi ve yaşadığımız karanlık günler.
Bunlar, ülkemizde yaşadığımız üzücü fotoğraflardan bazıları, daha doğrusu insan haklarının, insanlık onurunun ayaklar altına alındığı olaylar.
O günlerde de, ağzınızı açmaya kalktığınızda hemen, 'Bağımsız Yargıya İntikal Etmiş Olaylar' diye susturulurdunuz. Yukarıda bazılarını saydığım geçmiş acıları bugün andığımızda, bu acıların arkasındaki gücün, 'Bağımsız Olmayan Yargı' olduğunu görürüz. Türkiye'de, 1962-1970 arasında çok kısa bir dönem bağımsız yargı olmuştur. Bugün Türk Yargısı, hele son yapılan Anayasa değişikliğinden sonra bağımsız değildir. Bunun somut delilini, Deniz Feneri davasında, Savcıların başına gelenlerle gördük…
Benzeri olaylar yakında ülkenin en ücra köşelerine yayılacak, küçük bir ilçede iktidar yanlısı bir şahıs ile davalık olduğunuzda hakim, tayin edilme korkusuyla sizin aleyhinize karar verecek, aynen Hipokrat yeminin unutan doktorlar gibi davranmaya başlayacaktır. İşte, sözde demokrasimizin mezar taşı da bu tür kararlar olacaktır.
Bu gidişin önlenmesinin tek yolu, 1961 Anayasasındaki Yüksek Hakimler ve Savcılar Kurulu yapısına dönmektir. Yoksa sadece birkaç yasada yapılan değişikliklerle bu zulmü sona erdiremezsiniz. Zira sorun, yasalardan çok uygulamadan kaynaklanmaktadır. Bugün Türkiye'de Emniyet ve Yargı, ellerindeki gücü zalimce kullanmaktadırlar. Tutukluluk hali ve tutuklu sanıklara reva görülen uygulamaların hiçbiri yasa emri değildir. Sadece ve sadece yasaların o güçlere verdiği imkanların istismarıdır ve ne acıdır ki, ikiye bölünen Türkiye'nin medyası da ele geçirildiğinden, bu insanlık dışı uygulamalar alkışlanmakta, nerede ise zil takıp, oynanmaktadır.
Bu insanlara 'Gafiller' diyorum. Zira bütün her şeyin ABD'nin iki dudağının arasında olduğunun farkında değiller. ABD'nin uyguladığı Büyük Ortadoğu Projesi çöktüğünde veya ABD başka bir uygulamaya geçtiğinde, şimdi alkışladıkları haksızlıklar anında onlara dönebilecektir.
Bu insanlara 'Gafiller' diyorum. Zira bütün her şeyin ABD'nin iki dudağının arasında olduğunun farkında değiller. ABD'nin uyguladığı Büyük Ortadoğu Projesi çöktüğünde veya ABD başka bir uygulamaya geçtiğinde, şimdi alkışladıkları haksızlıklar anında onlara dönebilecektir.
Buradan Devletimin Sayın Başına seslenmek istiyorum;
Sizi üzen bu fotoğraf ve benzeri olaylar, bir yasa değildir, sadece yasaların zalimce uygulanmasından kaynaklanmaktadır. Siz fevkalade yetkilerle donatılmış bir Cumhurbaşkanısınız.
Sözlerinizde samimi iseniz, idarenin bu yanlış uygulamalarına(Yargı bölümü de dahil, zira Yargı artık idarenin bir parçası olmuştur) 'dur' diyebilirsiniz.
Bunun için hiçbir yasal engel yok. Bu uygulamalar yasaların istismarından kaynaklanıyor. Sözlerinizde samimi iseniz, bunu yapmanız gerekir. Yoksa böyle konuşmalar yapmayın, susun yeter…
Sizi üzen bu fotoğraf ve benzeri olaylar, bir yasa değildir, sadece yasaların zalimce uygulanmasından kaynaklanmaktadır. Siz fevkalade yetkilerle donatılmış bir Cumhurbaşkanısınız.
Sözlerinizde samimi iseniz, idarenin bu yanlış uygulamalarına(Yargı bölümü de dahil, zira Yargı artık idarenin bir parçası olmuştur) 'dur' diyebilirsiniz.
Bunun için hiçbir yasal engel yok. Bu uygulamalar yasaların istismarından kaynaklanıyor. Sözlerinizde samimi iseniz, bunu yapmanız gerekir. Yoksa böyle konuşmalar yapmayın, susun yeter…
Fakat, Ahmet Şık'ın basılmayan kitabında dediği gibi bir cemaat, Emniyet ve Yargıyı ele geçirmiş ise ve Devletimin Sayın Başı, dokununca yanmaktan korkuyorsa, burası sözün bittiği yer olacaktır.
Bu ayıp ise herkese yeter de artar bile, tabii ki utanması olanlar için…
Bu ayıp ise herkese yeter de artar bile, tabii ki utanması olanlar için…