Bugün Pazar...
Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla...
Atatürk'ü bu köşede anma ve hatırlama günü...
Bir kez daha...
Az bilinen yaşanmış bir öyküyü paylaşalım...
Bunu yaparken de...
1961 yılında ilk baskısı yapılan...
'Mustafa / Atatürk'ün Romanı' kitabının yazarı...
Merhum gazeteci Rakım Çalapala'yı...
Saygıyla analım...
—-
Selanik...
Mustafa 6 yaşında...
Okula başlama zamanı...
Ancak...
Zübeyde Hanım'la, kocası Ali Rıza Efendi...
Oğullarını hangi okula göndereceklerine...
Bir türlü karar veremiyorlar...
Daha doğrusu anlaşamıyorlar...
Zübeyde Hanım, 'Fatma Molla Mektebi'neden yana...
Çünkü, eve yakın...
Kocası ise, 'Şems'i Efendi Mektebi'ni istiyor...
Neden?
En başarılı çocuklar o okuldan yetişiyor da ondan...
Tahmin ettiğiniz gibi...
Zübeyde Hanım'ın dediği oluyor...
—-
Daha okula başladığı ilk gün...
Mustafa, annesinin başında kocaman sarık taşıyan, kır sakallı, göbekli öğretmenin yanına sokulup...
Adeta fısıldar gibi şunları söylediğini hiç unutmadı:
'Bundan sonra çocuğum evvel Allah, sonra size emanet... Eti sizin, kemiği benim...'
—-
O zamanlar okula başlayan çocukları...
Öğretmene teslim ederken böyle söylemek adetti...
Mustafa, bunun ne demek olduğunu...
Bir kaç gün sonra anladı...
—-
Çocuklardan ikisi oynarlarken nasıl olduysa bir cam kırmışlardı...
Şangırtıyı duyan öğretmen yıldırım gibi geldi...
Duvarda asılı duran 'falaka'yı indirtti...
Kalfaya, 'Yatır şunları' diye gürledi...
Falaka, kalınca bir sopaydı...
İki ucu iple birbirine bağlanmıştı...
Çocukların ayaklarını bu iple sopanın arasına soktular...
Kalfa sopayı iki defa kıvırınca ayaklar iple sopa arasında sıkıştı, kaldı...
Öğretmen, arkasındaki duvarda asılı duran kızılcık değneğini eline aldı, kollarını sıvadı...
'Bir daha mı?' diyerek...
Başladı çocukların havaya kaldırılan tabanlarına vurmaya...
—-
Dayağı yiyen çocukların haykırışları, kıvranışları...
Mustafa'nın yüreğini sızlattı...
Öğretmen bir yandan dayak atıyor...
Bir yandan da...
Dayak yiyenlerin feryatları duyulmasın diye...
Öbür çocuklara hep bir ağızdan 'ilahi' söyletiyordu...
—-
Mustafa hiç falaka yememişti...
Daha yaşı pek küçük, üstelik okulda yeniydi...
Onun için...
Öğretmen yaramazlıklarını görmezlikten geliyor ancak eve haber göndermeyi ihmal etmiyordu...
Bazı akşamlar, annesi Mustafa'yı:
'Yine bugün mektepte yaramazlık etmişsin... Kalfa haber verdi... Seni babana söyleyeyim de gör!' diye korkutuyordu...
O zaman...
Mustafa korkusundan değil ama utancından annesine yalvarırdı:
'N'olur anneciğim söyleme... Bir daha yapmam...'
—-
Çocuk bu...
Yaramazlık yapmadan durabilir mi?
Bir gün yine okulda arkadaşlarıyla güreşirken yakalandı...
Öğretmen, Mustafa'yı kulağından kavradı...
Ayakları yerden dört parmak kesilinceye kadar çekti...
Acıdan, küçük Mustafa'nın gözlerinden ateş fışkırdı...
O haldeyken bile...
Öğretmenine seslendi:
'Beni döverseniz bir daha buraya gelmem!'
Öğretmen hiç istifini bozmadı:
'Neden dövmeyecekmişim? Dayak cennet'ten çıkmadır!'
Mustafa, ağlamamak için kendini zorluyordu...
Titreyen dudaklarıyla cevap verdi:
'Dayak iyi bir şey olsa cennet'ten çıkarırlar mıydı?'
—-
Mustafa'yı...
Ailesi kısa bir süre sonra...
'Şems'i Efendi Okulu'na yazdırdı...
Küçük Mustafa çok mutlu oldu...
'Benim oğlum büyük adam olacak' diyen babası Ali Rıza Efendi'yi...
Haklı çıkardı...
Nokta...
Sonsöz: 'Cumhurbaşkanı olmasaydım, Milli Eğitim Bakanı olmak isterdim... / Gazi Mustafa Kemal Atatürk...'