İstatistik bilimdir. İsteyen ’“Hayır!’” diyebilir.’¶
Akademik olarak herhangi bir konuda 650-700 denek üzerinde yapılan dikkatli bir araştırma ile 75 milyonluk Türkiye’’nin durumu açıklanabilir. Kamuoyunu manipüle eden açıklamalar ayrı tutulursa, istatistik ile strateji belirleyen ve ona uygun kararlar alan birçok kurumun var olduğu ve çok da başarılı olduğu söylenebilir.
Türkiye’’de yapılan bir araştırmada denek sayısı 1000 veya 1200’’e çıkarılsa bile bu genel nüfusun %1’’i yapmamaktadır.
Oysa Türkiye, dünya nüfusunun %1’’i kadardır. Ve bu ülkede yaşananlar tüm dünyayı ilgilendirmektedir. Ekonomik, sosyal, siyasal, dini’… her gelişme dünya için mükemmel bir veridir. Bizler bunu ciddiye almasak da dünya sistemini kontrol etmeye çalışan güçler açısından ülkemizde yaşanan her bir olay, dünya çapında bir önem taşımaktadır.
***
-1980’’de alınan ’“24 Ocak Ekonomik Kararları’”, dönemin azınlık hükümeti müsteşarının marifeti olarak görüldü. Oysa bu kararlar Türkiye’’nin ekonomik, sosyal ve siyasal yapısının değiştirileceğinin ilk göstergesiydi. Bunu o gözle değerlendirmedik.
Özellikle CHP’’de güçlü akımlar oluşturan sol fraksiyonlar ’“kapitalizmin son çırpınışları’… Devrimin ayak sesleri’…’” olarak yorumladı.
-12 Eylül 1980’’de Anayasal düzene müdahale edildi, tahmini zor kararlar alındı ama 24 Ocak Kararlarına dokunulmadı. CHP tabanı, 12 Eylül’’ü ’“Faşist Cunta!’” operasyonu ve devrimi olgunlaştıran son gelişmeler olarak gördü’…
Oysa dünya sistemi tüm kapalı veya yarı kapalı ekonomik üniteleri ’“açık pazarlara’” dönüştürme kararı almıştı ve ilk uygulamayı da Türkiye’’de yapmaktaydı.
Alınan sonuçlar güvenilir bulunmuştu ki, SSCB bile Türkiye örnek alınarak tasfiye edildi. 1980-1990 yılları arasında dünyada meydana gelen, özellikle yakın komşularımızda yaşanan çalkantılardan yararlanan ülkeler arasında olmamız bile CHP’’li siyasal elitleri uyandıramadı. Doğal olarak taban da yanlış yönlendirildi.
-Dünya’’da Sosyalist Bloklar ideolojileriyle çökmüş ve dine ciddi bir dönüş başlamıştı. Benzer gelişmelerin Türkiye’’de daha erken başladığı biliniyordu. Buna rağmen nasıl olduysa oldu bir gecede CHP’’yi besleyen Marksist, Leninist, Maoist’… sol akımlar, APO’’cu olmaya karar verenler hariç geri kalanı İslamcılara karşı Atatürkçü oluverdi.
CHP’’yi yönlendiren odak, partinin elitlerini İslamcılığa karşı konuşlandırmakta güçlük çekmediler. Din zaten afyondu, bu konuda fazla düşünmeye de gerek yoktu.
PKK teröründen ölenlerin sayısı on binleri çoktan aşmıştı ama CHP’’li elitler ve onların kontrol ettiği tabanın hedefi ’“irtica ile mücadele’”ydi. Çoğunun annesi veya babaannesi, halası veya teyzesi de başörtülüydü ve namaz kılmaktaydı’… Bunlar bile görülemedi’… Görenler ise ’“’… iyi ama bunlar onlardan değil’…’” diyerek sosyal gerçeklikleri göz ardı etti.
Daha vahimi ise başını örtenlerin sayısı, irtica ile mücadele edildikçe daha da arttı. Ama buna rağmen durum değerlendirilmesi yapılmadı ve farklı bir yol da izlenmedi’…
***
Artık devrimler unutulmuş, Marks, Lenin, Mao formatında bir Atatürk yaratılarak ve ona dört elle sarılmışlardı. Atatürk’’ün din konusunda ne kadar pozitif görüş ve uygulaması varsa bunlar ya göz ardı edilmiş ya da ’“dindarları kandırmak için yapmıştı’” şeklinde yorumlanmıştı.
Nedendir bilinmez CHP’’li elitler bütün koşulları ve fırsatları zorlamaktaydılar ama bir türlü halkın geleneksel değer yargılarıyla uzlaşmayı istemiyorlardı.
-28 Şubat koşulları CHP’’ye altın tepside bir fırsat sunmuştu. Çünkü CHP 1992’’de yeniden açılmıştı. DYP-SHP koalisyonu ve SHP’’li belediyelerde yaşananları, yeni CHP ve lideri Baykal tarafından özeleştiriye tabi tutulmuş ve benimsenmemişti.
Yeni bir başlangıç yapılmış Şehy Edebali, Mevlana, Yunus, Hacı Bektaş Veli’… denmişti. Kimler devreye girmişti bilinmez, kısa sürede bunlar da unutulmuş ve yeniden ’“irtica ile mücadele’”de karar kılınmıştı’…
28 Şubat sürecinde irticayla mücadeleyi CHP ve Baykal yapmış ama 1999 seçimlerinde malı DSP götürmüştü. DSP birinci parti olmuş, CHP ise barajın altında kalmıştı.
Ecevit, Fethullah Gülen hakkında olumlu bir cümle kurmuş, DSP-CHP arasında böyle bir fark oluşmuştu. DSP %22.19 oy alırken, CHP 8.71’’le Meclis’’e veda etmişti. CHP’’li elitler kararlıydılar bundan da ders çıkarmayacaklardır.
-Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri sonrasında meydana gelen ekonomik, sosyal ve siyasal çalkantılara rağmen CHP, irtica ile mücadelede bir durum değerlendirmesi yapmadı ve alması gereken oyları yeni kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi’’nin hanesine ciro etti.
Genelde CHP’’de, özelde statükocu siyasal elitlerde körlük, ilaçla tedavi edilecek sınırları çoktan aşmıştı, hastalık ilerlemiş ’“katarakt’” olmuştu. Ümitler tükenmişti. Cerrahi müdahale kaçınılmazdı:
-Baykal iktidar olmak istememekteydi. Bundan dolayı da Başbakan olması mümkün değildi.
-CHP’’de Baykal vardır; başka kimse yoktur, onun izni olmadan tüy bile kıpırdamazdı’…
***
Gün gelir tüm yargıları sarsan bir gelişme olur’… Kelebek kanat çırpar, çelik çekirdek tesbih taneleri gibi dağılır’… Partinin en yalnız ve güçsüz adamı Baykal olur. Meğer güç, Önder Sav’’dadır ama yeni fark edilmiştir’… Böylesi cin hiç görülmemiştir’… Baykal artık zavallıdır, ona acımak gerekir’…
CHP’’de genel başkanlık rüyası gören çok olmuştur ama görünenler rüyada kalmıştır. Biri var ki, bu rüyayı gözü açık görmüştür ama inanamamıştır; olacak şey değildir. Partiden ihracı mümkündür ama genel başkanlığı asla! Gördükleri kabus olmalıdır’…
Ama yumurtaya can veren Allah, buna kadirdir. Ol demiştir o da olacaktır. Önder Sav ağabeyimizin himmeti sadece vesiledir. Kılıçdaroğlu rakipsiz genel başkandır.
Bu ülkede her şeye akıl erdirenlerin akılını zorlayan bir soru vardır, o da ’“ne olacak bu CHP’’nin hali’” sorusudur. Bir sabah uyanılır’… Bir de ne görülsün Önder Sav da bir şey değildir.
Birileri hep devrededir ve hızlandıran faktörleri de sürekli devrede tutmaktadır’… CHP treni bu kez ciddi bir makas değişikliği yapacaktır. Oysa taban bu trende emniyet kemeri kullanmadan seyahat yapmaktadır. Belli ki, Kılıçdaroğlu ve bir kısım taban bu trenden savrulacaktır.
Önder Sav’’ın muhayyel gücü ile Baykal tasfiye edilmiştir. Baykal’’ın nostaljik gücüyle de Önder Sav. Kılıçdaroğlu ise hala ipin üzerindedir. Kendisini dengede tutacak olan sopanın her iki ucunu da kaptırmıştır. Sirkte lodos vardır ve şiddeti de artmaktadır. Gösteriyi izleyenlerin aklı ise ’“bu adam bunu nerede ve ne zaman öğrendi’” sorusuna kilitlenmiştir. Kimse bu gösterinin bu kadar uzun ip üzerinde özellikle bu hava koşullarında daha ne kadar süreceğini düşünmemektedir. Düşme durumunda, ip altında herhangi bir güvenlik önleminin olmadığının ise hiç kimse farkında değildir’…
Gelinen nokta şudur:
CHP sosyal gerçeklikten ve dünyadaki gelişmelerden koparılmıştır.
Siyasal elitler ve taban bu kopuşa iman etmiştir.
İrtica ile mücadele, partinin kendisiyle mücadelesine dönüşmüştür.
R.Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen şeytan gibi taşlanmaktadır, siyaset budur.
Ve çare, Süheyl Batum görünmektedir.