Yüksek tansiyon içten içe insanı kemirir ve etkisi yıllar içinde ortaya çıkar. Sürekli artmış basınç, damar yatağında ve uç organlarda, tüm vücudu etkileyecek şekilde içten içe kemirerek aşınma yaratır. Bu aşınma üzerine damarlarda tıkanıklıklar oluşur ki, bunun klinik yansımaları; Koroner kalp hastalıkları, kalp krizleri, beyin-damar hastalıkları yani felçlerdir !...
2011 yılının ilk çeyreğinde %11 büyüdük. İktidar yalakaları ve bazı holding sözcüsü, ekonomi yazarları bu büyümeyi, 'Nobel Ekonomi Ödülü' kazanmışız gibi öve öve bitiremediler.
'El atına binen çabuk inermiş' diye güzel bir deyişimiz vardır. El parasıyla, faizle döviz borçlanarak, yine yabancı ülkelerde üretilen malları ithal etmek ve bunu da içeride vatandaşlarını fazla, fazla borçlandırarak, borcun altında 'bitirmekten' ibaret bir büyüme rakamıyla karşı karşıyayız.
Dışarıdan baktığınızda; Çin-ABD- Japonya- İsrail ve tüm AB ülkeleri arasında en yüksek büyüme oranına sahibiz. Bu doğru ama bir doğru daha var ki, iki ekonomik veride de şampiyonuz!...
Cari açık 62 Milyar Doları geçti…
Dış ticaret açığı ise 92.4 Milyar Doları geçti..
İngiltere'deki Royal Bank of Scotland'ın ekonomistlerinden Timoty Ash'in, 'Ekonominin yavaşladığına dair hiç bir işaret yok' dediğini aktaran Financial Times, uluslararası yatırımcıların Türkiye ekonomisine baktıklarında sürdürülemez bir büyüme gördüklerini de yazıyor.
İnsanın kendini bilmesi kadar 'erdem' yoktur. Şu gerçek rakamlara beraberce bakalım;
*Tüketici kredisi borcu olanların sayısı: 12 Milyon 100 bin kişiye ulaştı.
*22 Milyon kredi kartı kullananların yaklaşık 8 Milyonu sadece asgari tutarı ödeyerek, yaklaşık 15 Milyar TL borçlarına takla attırarak nefes almaya, yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar..
*Mayıs ayında ilk kez dış ticaret açığımız çift rakama çıkarak 10.057 Milyar Dolara ulaştı.
Bu durum sürdürülemez. Bunun bir müddet daha sürdürülmesi için daha fazla dövizle borçlanmak, daha fazla ithalat yapmak ve çılgınca tüketmeyi sürdürmemiz gerekir ki bu da, çarpacağımız duvara daha hızla çarpmak demektir.
Üretim yerine tüketimi, tasarruf yerine borçlanmayı, imalat yerine ithalatı tercih eden AKP ekonomi yöneticileri, bu tutumun ülkenin rekabet gücünü yok ettiğini, ihracatın birçok sektörde %70-80 ithal girdiye bağımlı hale geldiğini, ihracatın net katma değer yaratamadığını ve büyümenin %75'inin tüketimden kaynaklandığını artık görmeleri gerekir…
Bizi esas korkutan; böyle devam ettiğimiz sürece, kaçınılmaz olan krizin ve ekonomik yükün, AKP yönetiminin ülkenin bütünlüğünü tehlikeye atacak bir anayasa yapımı için , emperyalist ülkeler tarafından 'diz çöktürülmesi' amacıyla kullanılacağıdır. Yakın tarihte bunları yaşamadık mı?
Düyun-u Umumiye sonucu, Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu genç Cumhuriyet, son kuruşa kadar Osmanlı'nın borçlarını ödemedi mi !..
AKP İktidarının uyguladığı 'hayal satan' ekonomi iyice ısınmıştır. Bu durum yazının başında belirttiğimiz, Yüksek Tansiyon sonucu 'Felç' olmak gibi, millet olarak 'bitirilmemiz' anlamına gelmektedir.
Böyle bir felaketle inşallah karşılaşmayız ama, eğer başımıza böyle bir dert gelirse Eşbaşkan-Başbakan Erdoğan'ın Türk Milletine ne söyleyeceğini şimdiden söyleyelim de herkes bilsin;
'Kardeşim, ben mi size bu kadar borçlanın dedim?..'