Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bağımsız seçilen BDP Milletvekillerinden Ahmet Türk'ü ve Şerafettin Elçi'yi kabul edip görüştü. Toplantı çıkışında yaptığı açıklamada Türk;
'Sorunun çözümü konusunda büyük çaba göstereceğine inanıyorum. Krizin aşılmaması durumunda bu sürecin daha sancılı bir hale dönüşeceğini ifade ettiklerini söyleyen Türk; Sayın Cumhurbaşkanımız da bunun bilincindedir ve bize gerçekten pozitif bir enerji verdi' dedi…
Sayın Cumhurbaşkanı'nın, Ahmet Türk'e pozitif enerjiyi nasıl verdiğini bilemiyorum ama, enerjiyi alan Ahmet Türk o hızla ilk beyanatını verdi;
*Sayın Türk, Hatip Dicle'nin tutukluluğu kaldırılırsa, İmralı'nın önü de açılır iddialarına ne diyeceksiniz?
-Bu doğru bir tespit. Birbirini tetikleyen bir süreç oluşur!...
*Bir de çok başlılıktan söz ediliyor. Avrupa mı, PKK mı, KCK mı, İmralı mı, BDP mi, hangisi dikkate alınmalı?
-Demokratik bir anayasanın yapılmasında, sosyal barışın alt yapısının oluşturulmasında elbette ki bizim rolümüz önemlidir. Ama esas dikkate alınması gereken güç bence PKK'dır. Onları ikna etmede, Kürtleri temsil eden bir parti olarak biz 'silahları bırakacağız' diyemeyiz. Eğer silahların susmasını istiyorsak, kalıcı barış istiyorsak, elinde lokomotifi olan kesimleri ikna etmek şart. Bu sorunun baş aktörü PKK' dır.
DTK(Demokrat Toplum Kongresi) Eşbaşkan'ı Ahmet Türk'ün bunları söylediğinin ertesi günü,
DTK Sözcüsü Cemal Coşkun(Ahmet Türk'ün sözcüsü) NTV Radyoda şunları söylüyordu;
-Eğer kısa zamanda çözüm bulunmazsa, delegelerden gelecek talep üzerine bölgede 'Demokratik Özerklik' ilan edeceğiz. Bu andan itibaren bölgede ikili hukuk uygulanmaya başlayacağız..
Bu arada, Cumhurbaşkanı Gül'ün Pozitif Enerjisinden nasibini alamayan vatan evlatlarından bazı polisler-askerler, Ahmet Türk ve Cumhurbaşkanı'na göre çözümün anahtarı olan PKK tarafından katledildiler.
Yüksekova'da evlerinden çıkan Uzman Çavuşlar Yahya Karakaya(27) ve Murat Özkozanoğlu(25) PKK terör örgütünün katilleri tarafından kahpece, arkalarından kafalarına ateş edilerek şehit edildiler…
Bu iki genç, diğer arkadaşları gibi Türkiye Cumhurbaşkanı'ndan 'Pozitif Enerji' alamadan hakkın rahmetine kavuştular, şahadet şerbeti içtiler…
Çok önemli bir konuya dikkatinizi çekmek isterim;
Kürtçü-Bölücü hareketin silahlı gücü yani ordusu, PKK'dır. Bu örgütte tek kişinin tartışmasız hakimiyeti vardır. O karar verir insanlar öldürülür, o karar verir PKK'nın kendi militanları bile sorgusuz sualsiz öldürülür, suçu da Türk Askerinin üstüne atılır. PKK, dünya terör literatürüne göre tam bir 'Narko-Terör' örgütüdür. Uyuşturucu ticareti yapar, dünya gençliğini zehirler. Para babalarına böbrek-karaciğer-kalp-göz hangi organ gerekliyse bulur,organı aldıktan sonra gerekiyorsa sahibini öldürür, organı satar, o parayla bizim çocuklarımızı öldürecek silah alır, yine öldürmeye devam eder…
Türk Silahlı Kuvvetleri, binlerce yıllık geleneğe sahip bir güzide kurumumuzdur. Türk Milletinin içinden çıkmış ve 'Peygamber Ocağı' adı verilen ordumuz, kanunlara ve demokrasiye bağlı, milletinin emrinde, dünyanın en büyük dördüncü ordusudur. Sadece ülke içinde değil, dünyanın dört bir yanında, kendisine ihtiyaç duyulan her yerde, TBMM' nin görev verdiği her yerde hizmet etmekte ve Türk Milletini gururla temsil etmektedir. Bu muazzam güç içerisinde yasalara uymayan, suç işleyen olursa derhal yasalara göre işlem yapılır ve bir daha olmaması için tedbir alınır…
Soru şu;
Siz hiç; Herhangi bir BDP 'li den, Kürtçü-Bölücüler sayesinde milletvekili seçilen eski tüfek sosyalistlerden, kendilerine liberal diyen ve Tayyip Bey'in 'Abi' dediği yazarlardan, AKP İktidarı ile zengin olup İstanbul boğazında yalılara terfi eden sözüm ona dinci yazarlardan, cemaatin kadrolu yazarlarından, tarikat demokratlarından, İshak Alaton-Cem Boyner gibi entellerden, Tesev gibi Soros beslemesi vakıflardan, AKP yandaşı basından eli kanlı terör örgütünün silahlı gücü PKK'yı lanetleyen, aşağılayan sözler duydunuz mu?...
Peki, aynı ekipten 'Askeri Vesayet' diye başlayan ve Türk Ordusunu faili meçhul cinayetler işleyen bir terör örgütü, iktidarı devirmekle suçlanan bir başıbozuklar alayı gibi gösteren ve Türk Ordusunu aşağılayan onlarca yazı-beyanat okumadınız mı?..
İşte Türkiye'nin problemi yukarıdaki sorularda yatmaktadır. Eğer Türk Milleti olarak, aldığı üç kuruşluk maaşa rağmen vatan savunması için, hayatının baharında tüm sevdiklerini bırakıp, isteyerek bu cennet vatan için canını veren yiğitlerimizi kendi evlatlarımızın yerine koymazsak, daha acısı bir Bölücü-Kürtçünün, bir cemaatçinin, bir Mustazaf-Der üyesinin, bir tarikatçının, bir Liboş'un, bir gerilla eskisinin PKK denen katiller sürüsüne sahip çıktığı kadar kendi Milli Ordumuza sahip çıkmazsak bu vatan üzerinde nasıl hak ve iddia sahibi olacağız?...
Siz bu millet sayesinde para kazanacaksınız, zengin olacaksınız sonra kenardan olanları seyredeceksiniz. İsteyeceksiniz ki, birileri sizin için kendini ortaya atsın ve sizi, ülkenizi bu dertlerden kurtarsın ha, öyle mi?.. O bir defa olur, Atatürk bir defa gelir, başka Atatürk yok artık. Her birimiz bir Mustafa Kemal olmadıktan sonra bu kapandan kurtuluş yok!... Kurtuluş Savaşımızda son oğlunu vatan savunması için gönderen, son hayvanını, son lokma ekmeğini askerlerine helal eden dedelerimiz bu günleri görse suratlarımıza tükürmezler miydi?..
Bana Türkiye'nin her yerinden 'ne yapacağız' diye soranlara şunu söylemek isterim;
Bu beladan kurtulmak için, ülkeyi yönetenlerden 'Pozitif Enerji' beklemeyin. Onların size verecekleri bir enerji yok. Kendinize güveniyorsanız, ülkenizi seviyorsanız çareyi kendinizde arayacaksınız.
Herkes biraz düşünsün, içinden çıkamazsanız sorunun çözümünü beraberce buluruz ve bu dertlerden kurtulabiliriz…