Türkiye'nin 10 şehrini neredeyse haritadan silen…

Yüzyılın Depremi'nde…

Bugün 25'inci gün…

KahramanmaraşGaziantepŞanlıurfa

DiyarbakırAdanaAdıyaman

OsmaniyeHatayKilisMalatyaElazığ

Toplam 14 milyonun yaşadığı…

Bu 11 şehirde…

Kaybettiğimiz can sayısı 50.000'e (50 bin) dayandı…

Her taraf enkaz…

Hala yıkılan evlerin önünde yatıp-kalkanlar var…

Neden?

Hırsızları kovalamak için…

***

'Bu nasıl bir akıbet?' demeye kalmadan…

Tazecik bir gazete haberi dikkatimi çekti…

Depremin vurduğu kentlerde inceleme yapan…

Bir fıkıh (İslam Hukuku) bilim adamı…

İnsanların depremden çıkartması gereken dersler olduğunu söylemiş…

Sözleri aynen şöyle:

'Deprem bize 30 dairesi olanın…

Bir saniyede bütün evlerini kaybedip çadırda kalabileceğini…

Beş mağazası olanın…

Yardım kuyruğuna girebileceğini gösterdi…

Mülkün tek sahibi Allah'tır…

Deprem okumasını bilen için bir okuldur…'

***

İsteyen, kalbinden nasıl geçiyorsa öyle yorum yapabilir…

Sorun yok…

Gelgelelim…

Atatürk'ün…

100 yıl önce öğretmenlere neden şu mesajı özellikle verdiğini…

Daha iyi anlıyorsunuz:

'Öğretmenler, cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı (kültürü) hür nesiller ister…'

***

Görünen o ki…

Depremin vurduğu dört kenti gören…

Acıyla yoğrulan dramları birebir gözlemleyen…

Meslektaşım…

Konak Belediyesi Basın Danışmanı Ertan Sayın'ın anlattıklarını…

Bu köşeye taşımak farz(!) oldu…

İşte kıdemli gazeteci Ertan Sayın'ın anlattıkları…

***

Depremin ertesi günü bölgedeydik…

Hatay… Kahramanmaraş… Adıyaman… Gaziantep…

Bu dört şehre ilk şoku yerel halkla birlikte yaşadık…

***

Deprem bölgesinde gördük ki…

Bizi üç bela yıkmış!

Aslında…

Türkiye'deki sistemi kemiren, erozyona uğratan ve…

Geldiğimiz noktada…

Tam bir sistemsizliğe yol açan da aynı 'üç' bela:

Hırsızlık…

Vurdumduymazlık…

Cahillik…

***

En acısı 'Hırsızlık'

Deprem bölgesini gezerken…

Özellikle…

Yeni yapılan okul binalarının ayakta kaldığını…

Ancak aynı hat üzerinde…

Moloz yığınına dönüşmüş…

Yok olan hayatların yaşadığı binaları da görüyorsunuz…

Taş üstünde taş kalmamış…

Toprak yığını haline dönen bir binanın önündeyken…

Kurtarma ekiplerinin tespiti adeta kanımızı dondurdu:

'10'luk demir yerine 8'lik kullanmış… Üstelik atması gereken sıklıkta atmamış… Beton C 20 olmalıydı, bu C 10 bile değil…''

İşte bu cümleler…

Binalarımızın yıkımında rol oynayan hırsızlığın en net ifadesi…

İnşaat maliyetini…

Demirden, çimentodan çalarak düşürüp…

Daha fazla kar etme hırsının…

Binlerce insan hayatıyla ödenmesi en acı olanı…

***

En kötüsü 'Vurdumduymazlık'

Tam anlamı; 'Hiçbir şeye aldırmayan'

Adeta…

Kamu otoritesinin zaafı…

Hem yerel hem merkezi idarenin o bölgedeki vurdumduymazlığı…

Kendini hemen belli ediyor…

Başka bir deyişle; 'Böyle gelmiş böyle gitsin' anlayışı…

Bu anlayışı…

Yıkılan yapıların ruhsatlarının nasıl verildiğinde…

Ve de…

Binaların denetimsizliğinde çok rahat görebiliyorsunuz…

Bitmedi…

İmar aflarının getirdiği olumsuzluk…

Yapılan kaçaklara göz yumma…

Eş dost ilişkileriyle olumsuzlukları görmezden gelme…

Kentlerdeki… İlçelerdeki… Köylerdeki…

Kahreden yıkımın bir başka nedeni…

***

En beteri 'Cehalet'

Özellikle…

Bölgede yaşayanların bir bölümünün…

Bilimi – teknolojiyi gözardı edip…

Kendi bildikleri(!) gibi hareket etmesi…

Alın, size unutulmaz bir 'son pişmanlık fayda etmez' örneği…

Konak Belediyesi'nin…

Hatay'a ilk giden 94 kişilik ekibimiz Defne'de konuşlandı…

Hemen arama-kurtarma çalışmalarına katıldılar…

Beş katlı binanın enkazında çalıştıkları sırada oradaydık…

Üç ceset çıkardı ekiplerimiz…

Dışarıda aile bekliyordu…

Suriye'den gelmişler 20 yıl önce…

Ev iki katlıymış…

Sonra çocuklar da gelmiş Defne'ye…

Ev beş katlı oluvermiş…

Taşımamış kolonlar üstteki ağırlığı…

O gecenin şafağında çöküvermiş beş katlı ev…

Aynı aileden yedi kişiye mezarı haline gelmiş!

Enkazın başında bekleyen aileden bir gencin şu sözleri…

Aslında…

Öldürenin 'kader' değil 'cehalet' olduğunu anlatıyordu:

'Babama o kadar söyledim hatta yalvardım (Yapma bu katları…) diye ama dinlemedi…'

***

Bitiriyoruz…

Depremin vurduğu bölgedeki yaşanan 'travma' ile…

Yani..

Hayatın doğal akışı içinde…

Hiç beklenmeyen bir anda…

Sizin… Bizim… Hepimizin…

Dayanma gücünü zorlayan o gizemli durum…

İki boyutlu 'travma' olarak kendini gösteriyor…

Birincisi kentlerin uğradığı 'fiziksel travma'

Belki üç-dört yılda atlatabiliriz…

Çünkü, parayla endeksli…

'Ekonomik travma' ise…

Beterin beteri…

Ekonomik olarak o bölgenin ayağa kalkması…

Belki daha uzun bir zaman dilimini gerektirecektir…

Bunlara karşın…

B'de 'Sosyal Yaşam N'olacak?' sorusu var…

Belki…

Göçlerle 'sosyalleşme' hızlanabilir…

Biliyor musunuz?

Bunları kimseler düşünmüyor…

Nokta…

Sonsöz: Deprem acısıyla yanan halkı pahalılık perişan etti… Soğan, pazarda bile 20 TL. Ete yanaşmak ise imkansız… / Anonim…'