Ülkemizde koronavirüsten ölenlerin sayısı her gün artıyor.

9 Nisan itibariyle 908 oldu.

Bu büyük belayla başımız dertte.

Doktorlarımız, hemşirelerimiz, yardımcı sağlık hizmetleri veren insanlarımız gecelerini gündüzlerine katmışlar, bu tehlikeli süreci başarıyla, en az insan kaybıyla atlatmak için çabalıyor.

Belediyelerimiz, polis teşkilatımız, vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamak için çırpınıyor.

Devlet, öyle ya da böyle çeşitli yöntemlerle koronavirüse karşı önlemler almaya çalışıyor.

Buraya kadar her şey iyi güzel de...

Kurallara, yasaklara ne kadar uyuyoruz?

Vatandaşlar olarak, devlete, doktorlara ne kadar kulak veriyoruz?

'Evde kal Türkiye' diyenlere kulak veriyor muyuz?

Evim, İnönü Caddesi üzerinde. Balkondan bakıyorum; koskoca caddede gün boyu parmakla sayılacak kadar az insan görüyorum.

Peki, öteki caddelerde, bulvarlarda neler olup bitiyor?

İnanın bilmiyordum.

Ta ki bir hekim arkadaşımdan gelen telefona kadar...

Doktor arkadaşım, hastaneden çıkıp otomobiliyle Göztepe'deki evine dönerken kullandığı Mustafa Kemal Sahil Bulvarı'nda gördüğü manzarayı anlattı bana...

Çalıştığı hastane, pandemi hastanesi olduğu için sahil bulvarındaki o İzmir'e yakışmayan tablo, doktor dostumu daha da derinden yaralamıştı.

Noktasına virgülüne bile dokunmadan bana anlattıklarını siz sevgili okurlarımıza, İzmirlilere aktarıyorum:

***

'Günlerdir, koronavirüs vakalarıyla cebelleşiyoruz.

Gecemiz gündüzümüze karıştı.

Eşimi ve çocuklarımı, kayınvalidemin evine gönderdim.

Eve gittiğimde, Allah korusun bana mikrop bulaştıysa, çocuklarıma, eşime bulaşmasın diye...

Biz sağlık çalışanları böylesine titizlik gösterirken, vatandaşlarımızın vurdumduymazlığı bizi kahrediyor, yorgunluğumuzu katlıyor.

Mustafa Kemal Bulvarı, normal zamanlarda olduğu kadar değilse de yine de çok kalabalıktı.

Sokağa çıkma yasağı kapsamına giren 20 yaş altı ve 65 yaş üstü o kadar çok insan vardı ki...

Kimi el ele tutuşmuş, sevgili pozlarında.

Kimi yürüyüş yapıyor, koşuyor.

Kimi oltasını atmış, balık tutmaya çalışıyor, sosyal mesafe oluşturmadan, dip dibe...

5-6 kişi bir masanın etrafına doluşmuş, çiğdem çıtlatıyor.

Banklarda yan yana, dirsek dirseğe oturanları mı ararsınız.

Maske bile takmayarak koronavirüse meydan okuyanları mı...

Bu ne cesarettir kardeşim!

Ölmeyi, bayılmak mı zannediyorsun?

Benim gibi yüzlerce sağlık çalışanı, eşinden çocuklarından ayrı, sağlık hizmeti vermek için çırpınırken, bu sorumsuzluğu kabul edemiyorum.

Yarın, Allah korusun, o insanlar hastalanıp hastanemize gelse, onları tedavi edecek bizleriz.

Havalar soğukken dışarıda daha az insan oluyordu, onu da normal karşılıyordum.

Görünen o ki, hava biraz ısınınca, herkes sokağa çıkmış.

Önümüzdeki haftalarda sıcaklık daha da artacak.

Korkarım, sokaklardaki kalabalıklar da sıcaklık artışıyla birlikte fazlalaşacak.

Beni en çok düşündüren şey de, o insanları uyaracak, evlerine yollayacak zabıta ve polislerden kimselerin o bölgede bulunmaması.

Oralarda polisler devriye gezemez mi?

Tatlı sert üslupla risk altındaki o insanlar evlerine gönderilemez mi?'

***

Evet, doktor arkadaşın anlattıklarını okudunuz.

Arkadaşım, isyan etmekte yerden göğe kadar haklı.

Sözün bittiği yerdeyiz değil mi?

İzmir, böyle yaparsa...

İzmirli böyle davranırsa...

Gerisini düşünemiyorum.

El insaf diyorum, el insaf!