Demokratik rejimlerde Başbakanlık en yüce makamlardan biridir. Belli bir dönem için milletin ona en önemli varlığını, en önemli değerini, yani ’“iradesini’” emanet ettiği kişidir Başbakan.’¶
Ülkesinin birliğine güç katacak, ülkesini bölmeye kalkanlara ’“milleti adına’” en şiddetli şekilde karşı çıkacak ve o tip girişimleri, yasaların kendisine verdiği tüm yetkileri kullanarak yok edecektir, etmelidir.
Başbakan’’ın ’“dahi’” , ’“süper zeki’” olması elbette iyi olur, fakat şart değildir, aptal olmaması ise tercih sebebidir. Her konuyu bilmesi de gerekmez. Bilmediğini bilmesi, bilmediğini, doğrusunu bilen kişilerden öğrenmesi, danışması, ekip çalışmasına inanması ve ülkesinin tarihini çok iyi bilmesi veya öğrenmeye gayret etmesi, yönettiği devletinin ’“yaşayan hafızaları’” olan değerli bürokratlarına danışması elzemdir.
Başbakan görev süresi boyunca başarılı olursa yani, halkını ve ülkesini ekonomik olarak daha iyiye götürebilirse, ülkesini güçlü kılacak tedbirleri alıp demokrasinin standartlarını yükseltebilirse, komşuları ve diğer ülkeler ile dostluk ve ticari ilişkilerini geliştirebilirse, yetkilerini kendisi ve yakınları için zenginleşme aracı olarak kullanmazsa, ülke insanları arasında ayrım yapmazsa, milletin kendisine verdiği ’“devlet gücünü’” milletinin bir kısmı için baskı ve tehdit sopası olarak kullanmazsa, devletin yasal güvenlik güçlerinden başka sadece kendine bağlı silahlı güç örgütü kurmazsa, yargı üstünde baskı kurup, yargıyı siyasallaştırıp denetim altına almaya kalkmazsa, kendi insanlarına devlet organları tarafından tuzak kurulmasına izin vermezse görevi sona erince, kendi milleti arasında huzur içinde, başı dik olarak dolaşabilir.
Başbakan konuşmalarına çok dikkat etmelidir. Ağzından çıkan sözlerin nereye gidebileceğini
toplumu nasıl etkileyebileceğini iyi hesap etmelidir.
Bir Başbakan, faydalı bir iş yapamıyorsa başarısız sayılır, zararlı bir iş yaparsa hain ilan edilir. Bu yüzden, hayırlı bir şeyler yapamıyorsa ağzını tutup, susup oturmalıdır!..
Bu genel değerlendirmelerden sonra sizlere, Başbakan Erdoğan’’ın söylediği basına yansıyan ve tekzip edilmeyen konuşmalarından bazılarını aktarmak istiyorum. Biri bu sözleri size okusa ve konuşanın kim olduğunu söylemezse, kararınız ne olurdu?Bu sözleri söyleyen Başbakan mı, yoksa?..
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Osmanlı İmparatorluğunun küllerinden doğan genç bir devlettir. Büyük Atatürk insanımızı ’“kul’” olmaktan, ’“vatandaş’” olmaya, ’“Ümmet’” olmaktan, ’“Millet’” olmaya getirebilmek için çok emek vermiş ve tüm milleti bir arada tutmak için çok gayret sarf etmiştir. Sonra gelen devlet adamlarımızdan hiçbiri, Türk Milletinin ’“dini inançları’” ile oynamamıştır. Bu konular hassas konulardır ve zaman zaman ülkemizi bölmek isteyenler tarafından gündeme getirilir ve her seferinde Türk Milletinin sağduyusu bu kışkırtmalara asla fırsat vermez. Sünni- Alevi diye Türk Milletini ayrıma tutmaya kalkmak çok tehlikeli bir tuzaktır. Bu yüzden bu konularda söyleyecek sözü olanlar eğer bu milletin dostu iseler, dokuz düşünüp, bir söylemelidirler. Fakat şunları asla söylememelidirler;
*’“Evladı Kerbelayız, bu hatadır, günahtır, zulümdür, ayıptır’”(Şeyh Said) diyenlere yapılan millet sevgisiyle, insan sevgisiyle nasıl bağdaşır?(RTE)
*’”Nasıl ki Çorum, bu topraklardan yetişmiş Akşemsettin Hazretleriyle, Ebusuud Efendi ile, Koyunbaba ile,İskilipli Atıf Hocayla gurur duyuyorsa, bizler de Çorum ile gurur duyuyoruz.’”
Birinci cümledeki söz, Şeyh Said’’in idam edilirken söylediği sözdür, Başbakan önce bunu kullanıyor ve sözümona Alevi vatandaşlarımızın gönlünü kazanmak istiyor, sonra da, milletin bir kısmı tarafından, ’“Alevilerin canları, malları, namusları sizlere helaldir’” diye fetva veren Ebusuud Efendi(Yavuz Sultan Selimin Şeyhülislamı) ile gurur duyulduğunu söyleyebiliyor.
İskilipli Atıf Hoca ise, Kurtuluş Savaşında, ’“Mustafa Kemal isyankardır, katli vaciptir’” diyen ve şapka devrimine karşı çıktığı için İstiklal Mahkemesi tarafından idam edilen bir din alimidir. Gerek Ebusuud Efendi, gerekse İskilipli Atıf Hoca toplumun bazı kesimleri tarafından farklı algılanmaktadır. Kendilerine, itibarlarının iade edilmesini isteyen ve çok seven vatandaşlarımız olduğu gibi, kendilerini sevmeyen ve acı hatıraları olan vatandaşlarımız da vardır.
Bir Başbakan bilmeden öğrenmeden, üç beş oy uğruna böyle saçma sapan konuşursa, kendi ülkesinin birliğine, berberliğine zarar vermiş olur. Görevine ihanet etmiş olur.
Tekrar söylüyorum, bu konular hassas konulardır. Bunları konunun uzmanlarına, tarihçilere, bilim insanlarına bırakıp zaman içinde toplumsal uzlaşı ile çözmek aklın ve vatan sevgisinin gereğidir.
Peki Başbakan Erdoğan sadece bugün mü böyle konuşuyor? Yakın zamandaki konuşmalarından örnek verelim mi?Yok canım, İETT de çalışırken yaptığı konuşmalardan değil, aklı baliğ olup, siyasete girdikten sonraki konuşmalarından bahsediyorum. Diğeri için argo dersleri almam lazım!..
*’“ Şimdi siz İmam denilince, camide namaz kıldıran insan zannediyorsunuz. İslami terminolojide İmam idari yetkinin elinde olduğu insandır. Çünkü İmam, önderdir, rehberdir. Şimdi burada biz bir önderiz, idareciyiz. Ben de İstanbul’’un İmamıyım. (8 Ocak 1995 Hürriyet, Neşe Düzel röportajı-RTE- İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı)
*’”Türkiye’’de yaşayanların %99 u Elhamdülillah Müslüman olduğunu söylüyor. O zaman %99 unun ’“Elhamdülillah Şeriatçıyım’” demesi lazım. Ben, elhamdülillah şeriatçıyım. Şeriat İslam, Allah kuralları demektir’”. (21 Kasım 1994, Milliyet-RTE- Belediye Başkanı)
*Hem laik hem Müslüman olunmaz. İkisi bir arada ters mıknatıslanma yapar. 1,5 milyar İslam alemi Müslüman Türk Milletinin ayağa kalkmasını bekliyor,kalkacağız, ışıkları göründü. Allahın izniyle kıyam(zumla, haksızlığa başkaldırı) başlayacak. Türkiye Cezayir olur mu diyorlar. Biz hazmettire hazmettire geliyoruz.(RTE 1994-Belediye Başkanı)
Söz, ağzınızda çıkıncaya kadar sizin esirinizdir, çıktıktan sonra siz onun esiri olursunuz.
Başbakanlar çok ama çok dikkatli konuşmalı. Bilmiyorsa susmalı, arada bir hımm deyip biliyormuş gibi yapmalı’…