Toplumsal yapılar spontane gelişirler. Bu gelişime dışarıdan yapılacak müdahalelerin sonuç vermesi mümkün değildir. Bu tür müdahaleler genelde toplumsal yapıyı kökünden zedeler ve yeni bir yapılanmanın oluşması da çok uzun zamanda gerçekleşir.

Türkiye’’nin önemli toplumsal yapılarından biri olan siyaset yelpazesi, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren belli bir gelişim göstermiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren siyaset yelpazesi içinde, CHP devleti ve bürokrasi egemenliğini temsil etmiştir. 1946’’dan sonra ise, halk iktidarını ve liberal ekonomiyi temsil eden DP siyaset sahnesine çıkmıştır.
1960 darbesi ve DP’’nin kapatılması ile ortaya çıkan sağdaki bölünme, 1965 genel seçimlerinde sona ermiştir. 1971 müdahalesi sağda ikinci bir bölünmeye neden olmuş ve 1980 darbesine gelindiğinde, yelpazenin merkez sağında AP, daha sağda MHP ve MNP gibi partiler, merkez solda CHP ve daha solda İP gibi partiler yer almaktaydı. Yelpazenin sağ ve sol uçlarında yer alan partilerin görünümü marjinaldi fakat denge halen muhafaza edilmekteydi.

1980 darbesinde tüm siyasi partilerin kapatılması ve dışarıdan yapılan bir müdahale ile kurulan MDP ve SODEP’’e karşı kurulan ANAP, dört eğilimi de içinde barındırma tezi ile 1983 seçimlerinin galibi oldu. 1983 seçimlerinde alınan sonuç aslında dört eğilimi bir araya getirme politikasının sonucu değildi.Bu galibiyet toplumun askeri idareye karşı olan, demokrasi isteyen kesimlerin yarattığı bir sivilleşme hareketi idi. Bu hareket 1950 de ve 1965 te devlet bürokrasisinin egemenliğine karşı çıkan hareketle aynı idi.
2002 seçimlerinde AKP’’yi iktidar yapan hareket ise; Koalisyon ortaklarının siyasi beceriksizlikleri ve dıştan kurgulanan oyunu göremeyip tuzağa düşmeleri, ekonomik krizler ve 1995’’ten beri büyük değişiklik gösteren ve ’“yüzen oy’” diyebileceğimiz %20 ’‘lik bir kesimin (ki bu kesim ekonomik sıkıntılardan ve yolsuzluk iddialarından ve medyadan en çok etkilenen gruptur), %10 luk baraj ve tüm cemaat ve tarikat oylarının yönlendirilmesi ile birleşerek yarattıkları dış destekli bir organizasyondan ibarettir.

Buradaki en ilginç konu ; Yıllardır merkez sağ partilere oy veren seçmenin AKP tarafından sürekli aldatılmasıdır. AKP’’nin, seçim zamanlarında afişlerinde kullandığı ne DP’’ye ne ANAP’’a ne de DYP ye hiçbir şekilde benzememektedir. AKP üst yönetiminin tamamına yakın kısmı ’“Milli Görüş’” altında yetişmiş, tarikat ve cemaat yetiştirmesi çakma demokratlardır. Milli Görüş gömleğini çıkardık demelerinin tek sebebi, gerçek yüzleriyle Türk seçmeninden oy alamayacak olmalarındandır. Yılların milli görüşçüleri bir gecede ’“yenilikçi’” oluverdiler,ve inanmaya hazır olan toplum da bu değişim masalına inanıverdi.

AKP’’nin hiçbir hazırlığı olmadığı, 8 senelik yönetimlerinden bellidir. AKP’’nin gerek ekonomik gerek siyasal, gerek güvenlik ve gerekse dış politikadaki faaliyetlerini ve ülkeye verdikleri zararları başka bir yazıda inceleyeceğiz.
AKP’’nin iki seçimdir yaptığı, merkez sağın ve solun önemli isimlerini ’“konu mankeni’” olarak kullanıp, bazen TBMM Başkanı, bazen Bakan, bazen de Milletvekili olarak kullanıp, merkez’’de bir parti oldukları imajını vermeye çalışmaktır.

AKP’’yi sandıkta yenmek istiyorsanız, yapılması gereken tek hareket, Merkez’’de bir partiyi güçlendirmek ve Türk Milletini buna inandırmaktır. Bunun başka yolu yoktur. CHP alabileceği oyu zaten almaktadır. Sayın Kılıçdaroğlu’’nun getirdiği hareket CHP’’yi yaklaşık %25-30 bandına oturtmuştur, daha fazlasını beklemek hayaldir. 1995 yılından bu yana yapılan seçimlerde çok net olarak gördüğümüz gerçek şudur; Anadolu’’nun büyük bir kısmında yaşayan halkımızın önemli bir kısmı CHP’’ye oy vermemekte direnmektedir. Kürt kökenli vatandaşlarımızın özellikle Güneydoğu’’da, seçimleri yönlendirebilecek şekilde organize bir tavırla oy kullanmaları da incelenmesi gereken bir olaydır. Bu sonuçları yıllardır CHP neden araştırıp, tedbir almaz, bunu anlamış değilim!..
Desteklenecek parti tam bir merkez parti olmalıdır. Başka bir deyişle merkez sağ veya merkez sol değil, merkez partisi.
Bu partinin içinde toplumun her kesimini temsil eden yeni ve saygın isimler yer almalıdır.
DYP, ANAP, MHP, CHP, DSP ve DP den yıpranmamış tecrübeli isimler, akademik çevreden, Sanat kesiminden, bürokrasiden, çeşitli etnik kökenden saygın isimler bu harekete katılmalıdırlar.
Bu hareketin çevresinde, yolsuzlukla bağlantılı hiç kimse olmamalıdır.
Bu partinin en önemli niteliği çağdaşlık olmalıdır. Çağdaşlık, Cumhuriyetçilik ve ekonomik büyümeyi hedefleyen kalkınma hamlesi, yatırım, sanayileşme, iş,aş ön plana çıkarılmalıdır. İşte Türkiye’’yi yeniden çağdaşlaşmaya götürecek Siyasi Hareketin ’“Altın Anahtarı’” budur. Türk Milletinin severek kabul edeceği Merkezde bir parti’…
AKP’’nin beceriksizlikleri, yolsuzlukları, cahilliği ve çağdışçılığı da sürekli olarak vurgulanmalıdır.
Bu hareketi yeniden yaratmak, canlandırmak çağdaş değerlere inanmış, ülkesini ve insanını seven, inancını sadece Allah rızası için yaşayan, bu güzel vatana gönül vermiş herkesin görevidir. Özellikle şu an, bölünmüş, %1 seviyesindeki partilerin Genel Başkanlarının görevidir.
Sayın Cindoruk’’tan başlayalım mı?
Sayın Cindoruk, siz ne düşünüyorsunuz?Türk Milleti sizi, TBMM Başkanlığına kadar yükseltti. Kendinizi bir şeyler yapmak zorunda hissetmiyor musunuz?Siyasi yaşamınızı, asırlık çınar DP’’yi gömüp öyle mi tamamlamak istersiniz?Samimi düşüncelerinizi kamuoyu ile paylaşmak ister misiniz?