O gün, Türk Milletinin büyük bir kısmına normal, sıradan, diğerleri gibi bir gün gibi gelmiştir.
Gerçekten öyle mi acaba? Tasada, kıvançta bir ve beraber olması gereken, vatan toprağını ve ülke sınırlarını korumayı 'namus borcu' bilen, kıymetbilir Türk Milleti için, 1 Ağustos 2011 Pazartesi normal bir gün mü olmalıydı?...
Devlet ve Siyaset büyüklerinin(!) o gün verdikleri beyanatlara bakalım;
*Cumhurbaşkanı Abdullah Gül;
Cumhurbaşkanı Gül, Suriye yönetimine sert çıktı. Şiddeti durdurun çağrısı yapan Gül, 'Köklü reformlar beklenirken, aksine Ramazan'a daha kanlı bir ortamda girilmesi asla kabul edilebilecek ve sessiz kalınabilecek bir gelişme değildir. Görüntüler hepimizi dehşete düşürmüştür. Mübarek Ramazan ayına girerken Hama'da tankların eşliğinde ağır silahların halka karşı kullanılması
beni derinden sarsmıştır…'
*Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç;
Arınç, 'Şair ve siyaset adamı Kemal Burkay'ı yurt dışında yaşamaya mahkum eden yok sayma-reddetme-inkar ve baskı politikaları ile düşünce önündeki yasakların artık geçmişte kaldığını belirterek, İsveç'ten Türkiye'ye dönen Burkay'a 'Hoş Geldiniz' dedi…'
*Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu;
'Hama'da yürütülen operasyonlar bizde derin bir hayal kırıklığı ve üzüntü doğurmuştur. Suriyelilerin Ramazanda tanklar ve ağır silahlarla operasyona maruz kalması utanç vericidir…'
*Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış;
Bağış, Kürt politikacı ve yazar Kemal Burkay ile bir araya geldi. Bağış; 'Kendisinin ülkemizden ayrılmasından 376 Ay sonra iklimin değiştiği ülkesine, anavatanına dönmüş olması bir heyecan yarattı. Ben de kendisine 'gülümseyen Türkiye'ye' hoş geldiniz diyorum. Siz buradan ayrılırken, gerçekten burukluk içindeydik' dedi, ve Kemal Burkay'a Milli Birlik ve Kardeşlik Projesini anlatan bir kitapçık, Ahmedi Hani'nin Kürtçe kitabını ve TRT Şeş için hazırlanan bir Kürtçe Kuran-ı Kerim hediye etti…
AKP Grup Başkan Vekili Ahmet Aydın;
Aydın; 'Dün çok önemli gibi gözüken gelişmeler bugün gayet normal bir şekilde işliyor. Artık Türkiye'de yaş işler olmayacak.(!) Türkiye'de bundan sonra hukuka dayalı demokratik çerçevede kurallar işleyecek. Ülkede devamlılık esastır. Boşluk kaldırmaz. Emekliliğini isteyen Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının yerine mutlaka bu işi yapanlar atanacaktır' dedi…
Devletin büyükleri yani bizi yönetenler, 1 Ağustos günü için önemli gördükleri konularda bu beyanatları verdiler. Devlet büyükleri için, kendi söylediklerinin dışında her şey normaldi…
Halbuki o gün, devlet büyükleri ve medya tarafından dikkate değer bulunmayan, iki ufacık(!) olay daha meydana gelmişti;
1)Van-Başkale İlçesi Gedikbaşı mevkiinde yol güvenliğini sağlayan askeri araçlara, PKK'lı teröristlerin bulunduğu otomobilden önce el bombası atıldı, ardından uzun namlulu ağır silahlarla ateş edildi. Saldırıda, Astsubay Coşkun Tanrıöver, Uzman Jandarma Serkan Angay, Uzman Jandarma Ramazan Sağ, şehit edildiler. 4 asker ile yoldan geçmekte olan Başkale Kaymakamı da yaralandı.
2)PKK, Hakkari'nin İran'a açılan Esendere Sınır kapısına el koydu. Gümrük alanına girişte bulunan Türk Bayrağı indirildi, yerine PKK Bayrağı asıldı.
Yol kontrolleri PKK militanları tarafından yapılmaya başlandı. Pazar günü saat 18.00 den itibaren giriş-çıkışları durduran teröristler, İran'ın PKK nın kolu PJAK'a karşı başlattığı operasyonu durdurmasını istiyorlar…
Sizlere verilen beyanatları ve olan iki olayı aynen ilettim.
Sınır kapıları o devletin namusudur. Aynen sizlerin evlerinizin kapısı gibi. Düşünün sizin evinizin kapısını serserinin biri ele geçiriyor ve istediğini yapıyor, evin reisi ise o serserinin ağababasını hediyelerle karşılıyor!...
O gün, 3 rütbelimiz şehit oldu, 4 Askerimiz yaralandı. Işıklar söndü, dünyalar karardı. Analar-Babalar evlatsız, eşler eşsiz, çocuklar babasız kaldı. Ateş düştüğü yeri yaktı. Devleti yönetenlerimiz bu acıları görmediler bile. İnadına Suriye'deki olaylarla ilgilendiler, oradaki olaylardan 'dehşete düştüklerini' söylediler. Türkiye'den kendi isteğiyle kaçan ve yıllarca Avrupa'da Türkiye'nin kuyusunu kazan adamı hediyelerle karşıladılar.
Başka bir deyişle; Türkiye'nin 'Baş müzakerecisi Bakan' , PKK'nın yeni
'Baş müzakerecisini' hediyelerle karşıladı !...
Şehit olan evlatlarımızın günahları neydi, atlan bomba ile ne uğruna paramparça olmuşlardı?
*Onlar Müslüman değiller miydi?
*Onlar için Ramazan Ayı gelmemiş miydi?
*Suriye'deki Müslümanların öldürülmesinden 'dehşete düşen' Cumhurbaşkanı, şehitlerin parçalanmış vücutlarını niçin görmüyordu?
*Twitter'den Kürtçü Baş müzakereci Kemal Burkay'a 'Hoş geldin' mesajı çeken Başbakan Yardımcısı, şehitlerimizin ailelerine niçin birer mesaj çekmiyordu?
*Kürtçü Baş Müzakereci Burkay'ı hediyelerle karşılayan Avrupa Bakanı, bu şehitlerimizin cenaze törenlerine katılıp, ruhlarına, niçin bir Fatiha olsun armağan edemedi?..
Gerçek şudur; Fikirlerinizi bir müddet saklayabilirsiniz. Fakat fikirlerinizi ne kadar gizlerseniz gizleyin, eylemleriniz sizi eninde sonunda ele verecektir. Bu davranışlar da AKP'nin, PKK'ya ve teröre bakışını apaçık ortaya çıkarmıştır.
AKP Hükümetinin teröre bakışı şaşıdır. AKP'li bazı Bakanlar, Türk Ordusu ve PKK'yı aynı seviyede görüp, 'taraflar' kelimesini kullanırlar. Ömründe bir tane bile kitap okumayıp, hayatını futbol oynayarak geçirenler,Türk Devletinin 'Asimilasyon' yaptığı yalanını utanmadan söyleyip, geçmişe yani Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana görev yapmış tüm yönetimlere iftira atarlar…
Eylül ayından itibaren, terör örgütü daha da azacak, ülkenin her yerine daha fazla şehit cenazesi gidecek, yine yürekler yanacak, feryatlar yeri göğü inletecek. AKP işte o zaman şu gerçeği öğrenecek;
'Elinde silah olan terör örgütü ile müzakere yapılmaz.' Müzakere isteyen, önce silahını bırakacak, Türk Yargısına teslim olacak, sonra konuşulacaksa konuşulacak. Olmaz mı, silah bırakmıyor musunuz?
O zaman yapılacak iş şudur;
Türkiye Cumhuriyeti Devleti şu açıklamayı, tüm dünyaya yapar;
'Bu andan itibaren, kim terör örgütü PKK'nın elemanlarını ülkesinde besler, saklar ve ona herhangi bir şekilde destek verirse, hangi ülke olursa olsun bizim düşmanımızdır. PKK Terör örgütü bir askerimizi öldürürse bundan birinci derece, Barzani sorumlu tutulacak ve dünyası başına yıkılacaktır. PKK Terör örgütüne lojistik destek sağlayan Avrupa ülkeleri ve gizli destekçisi ABD bu tutumlarına devam ettikleri takdirde, Türkiye Uluslararası antlaşmalardan doğan her türlü hakkını çekinmeden kullanacaktır…'
Ne oldu, çok mu ağır geldi? O zaman bir dünya gerçeğini daha söyleyelim;
'Büyük Devlet, hakkını kimsede bırakmayan ve intikam almasını bilen devlettir. Bir insanının dahi hakkını eşkıyada bırakan devlet, büyük değildir…'
Başbakan Erdoğan mı?
O şimdi YAŞ ile uğraşıyor, kaç kişi şehit olmuş pek haberi yoktur sanırım.
Yani 'O Şimdi Asker…'