Yüksek Seçim Kurulu, içlerinde 7 BDP' linin de bulunduğu 12 Bağımsız Milletvekili adayının, adaylıklarını iptal etti. O andan itibaren Türkiye'de kıyamet koptu. Önüne gelen YSK'yı yerden yere vurdu!. Siyasi Parti sözcüleri başta olmak üzere televizyonlarımızın, her biri siyaset ve hukuk uzmanı olan(!) yorumcuları, köşe yazarlarının tamamına yakını; 'YSK kararı siyaseten yanlıştır, bu yapılan bir tertiptir' tezini Türk Milletinin kafasına yerleştirme gayreti içindeydiler.
Sakin bir şekilde olanı biteni beraberce inceleyelim;
Anayasamızın 76. Maddesi, Milletvekili olabilmek için gerekli şartları belirlemiştir. Herkes bu şartlara uymak zorundadır. YSK' da bunları denetlemek ve bu şartlara uymayanların adaylıklarını iptal etmekle yükümlüdür.
Adaylıkları iptal edilenler masum, üzerlerine atılı suçları işlememiş kişiler midir?
Bu kişilerin adaylıkları haksız yere mi iptal edilmiştir?
Bu kişilerin suç işleme ve hesap sorulmama gibi bir dokunulmazlıkları mı vardır?
Kendisini Türkiye Cumhuriyetini vatandaşı sayan herkesin yapması gereken, eğer bir hakkının ihlal edildiğini düşünüyorsa, hakkını yasalara dayanarak Bağımsız Yargıda aramak olmalıdır.
Gelin görün ki bizde neler oldu neler;
*İptal kararı üzerine BDP Eşbaşkanı; 'Bu bir Devlet ve AKP komplosudur, bu karar sonrası dağa çıkışlar artar, kan dökülür' diyerek hem tabanına işaret verdi, hem tüm Türkiye'yi tehdit etti.
*Milletvekili seçilme şartlarına uymayan kişileri bilerek aday yapan BDP yetkilileri; 'YSK'nın istediği belgeleri biz tamamlayamayız, TBMM acele toplanıp bu durumu düzeltsin. Seçimlere katılmamayı ciddi olarak düşünüyoruz, ya bu kararı düzeltin, ya da alın parlamentonuzu…'
*Aynı anda Türkiye'nin birçok şehrinde izinsiz yürüyüşler başladı. Bankalar, işyerleri yakıldı yıkıldı, tam bir kalkışma hareketi başlatıldı, terör estirildi.
Sizlere dün gerçekleşen üç olayı anlatacağım. AKP yetkilileri, Devletin Sorumlu Bürokratları ve tüm Türk Milleti bu olayları değerlendirmeli ve ülkenin gidişatının yönünü çok iyi anlamaları gerekir…
*Diyarbakır- Dağkapı meydanında bulunan Atatürk büstünün yüz kısmı Öcalan posteri ile kaplandı.
*İstanbul-Aksaray Metro girişinde bulunan Türk Bayrağı, direkten indirilerek, çiğnendi.
*İstanbul'da içi vatandaşlarla dolu belediye otobüsüne, Molotof kokteyli atıldı. İnsanlarımız diri diri yakılmak istendi.
Yani, Türkiye Cumhuriyetinin kurucu önderine, Türk Milletinin birliğini ve şerefini temsil eden bayrağına ve insanına alçakça saldırılmıştır.
Bu saldırıları lanetleyen bir yazıyı basında göremedim! Siyasilerden de bir tepki göremedim!
Şimdi kendimize iki soru soralım;
*Türk Bayrağını gönderden indirip çiğneyen Kürtçü-Bölücüler, Barzani'nin Kürdistan Bayrağının önünde neden saygı duruşuna geçerler? Bunlardan biri Barzani'nin bayrağını indirip, yerine PKK bayrağını takmak isterse, o bayrak direğini neresine girmiş olarak bulur?
*Hak arama mücadelesindeki işçilerin üzerlerine acımasızca polis gönderen Eşbaşkan Erdoğan, gelecekleri çalındığı için, yasalara saygılı bir şekilde kırmadan, yakmadan, kimseye zarar vermeden eylem yapan gençlerin karşısına 5-10 bin genç dikmekle efelenen Eşbaşkan Erdoğan, bu olaylar karşısında niçin sesini çıkaramaz?.

Ülkeyi yönetmekle sorumlu bir siyasetçi, Atatürk'e hakaret edilmesi, Türk Bayrağının yırtılması, Türk insanının diri diri yakılmak istenmesi karşısında niçin susmak zorunda kalır. Hangi gizli antlaşma, hangi yol haritası civanım delikanlının sesini kesmektedir?..
Türkiyemi, aziz vatanımı bu halde görmek beni çok üzüyor, içimi, canımı acıtıyor. Elimden düşüncelerimi sizlerle paylaşmaktan başka bir şey gelmiyor. Bu milletin sayesinde en yüce makamlara gelip de, korkudan konuşmayanlar, milleti aydınlatmayanlar utansın.
Şu gerçek çok iyi bilinmelidir ki, bugün doğruları Türk Milletine anlatmayanları, gerçekleri saptıranları tarih ve millet asla affetmeyecektir.
Eğer yapılabilirse, 12 Haziran seçimleri önümüzdeki son fırsattır. Herkes sandığa gitmeli ve oy kullanmalıdır.
Anayasa Mahkemesinin 'Laiklik karşıtı eylemlerin odağı' olduğu için mahkum edilen AKP'ye ve PKK'nı siyasi kolu olduğunu söyleyen BDP'nin sözümona bağımsız adaylarına oy vermeyelim, verdirmeyelim. Bu ikisinin haricinde bölünmeden, her türlü kırgınlığı ve siyasi hesabı erteleyerek oylarımızı kullanıp, Cumhuriyete ve demokrasimize sahip çıkmalıyız. Bu bir milli görevdir…