Tayfun MARO
Sistemleştiren akıl ve kaos
24 Eylül 2011 Cumartesi

İnsanın kaotik olandan bilimsel olana yönelişi, soyutlayıcı zekanın gelişmesine koşut olarak yaşamı dolaylamasıyla mümkün oldu.
Dolaylanmış yaşamın sürdürülebilirliğini sağlayan dizgeci akıl, yaşamın bütün alanlarını sistemlerle kuşatarak yaşamın her anını bilinebilir ve denetlenebilir kıldı.
Modernite, bilime dayanarak muğlak ve müphem olanı yaşam dışına itti.
 
Bugün hepimizin önünde diz çökertildiği bilimin büyücülükle başlayan serüveni, belli varsayımlar ve ön kabuller ile imkanlı hale geldi.
Bilimin %80’inin ne olduğunu söylemek bana düşmez ama; ancak %20’siyle durumun idare edildiğini düşünüyorum.
 
Yeni zamanların dinine dönüşen bilim, gün gelecek, ‘akan suları durduramayacak.’
Bilimsel düşünce aklımızı öyle bir kalıplamış ki, saymak ve ölçmek dışında bir hayat tasavvuru insanlık gündeminden çıkmış. Sistemleştirilmemiş yaşam alanı fikri bile akla gelmiyor artık.
“İnanç sistemleri” başlığı altında bir disipline dönüşen inancın kurumlaşması bile olağanlaştı. Bilimsel akıl, inancı sistemleştirecek ölçüde insanı yok sayıyor.
Sistemleşen inanç, bir yandan inancın içselleştirilmesini engellerken, diğer yandan inancı formelleştiriyor. Törenleşen inanç görüntüden ibaret kalıyor.
İnsanın aklından ve yüreğinden çıkarılıp alınan inanç dolaylanarak simgelere, yazıya, metinlere dönüştürüldüğünde eksiliyor ve sistemleşiyor.
Bu aynı zamanda, kitleleri inançlarından yakalayıp onlara hükmetmek imkanıdır. Yeryüzünün efendileri, bilim, din, sistem, kuram derken bütün bir insanlığı inim inim inletiyor. Tabu, yasak ve yalan korkularımıza iyi geliyor.
Korkularımız ve yalanlar o kadar büyükler ki, bütün hayatımızı kaplıyorlar. Kendi arzumuzla o büyük yalanları yaşıyoruz; korkularımıza merhem oluyor.
 
Uygarlığı sorgulayarak yaşadığı hayatı söylemek, ona dair kaygılarını dile getirmek, onu yeniden söylemek çabası, egemen kültürün sevmediği bir “kendini ifade biçimi” olup, engellenmesi gereken bir çabadır.
Aykırı tek bir sözcük etmek bile efendilerinin gönüllü uşaklarının hışmına uğramak için yeterli nedendir. 
Bu gönüllüler ordusunda kimler yoktur ki; aydınlar, siyasetçiler, yarı aydınlar, yazarlar, akademisyenler...
 
Ben, yeryüzünde yaşayan yaklaşık 7 milyar insanın en az 5 milyarına hayatı zindan eden, geri kalan 2 milyar kadar insana da tüketim kültürüne dayalı yavan bir hayat yaşatan uygarlığı, bilimi, çağdaş düşünce tarzını savunanları ciddiye almıyorum.
Bilim, Afrika’da açlıktan ölen insanları haber yaparak anında bütün dünyada bilinmesini sağlayan teknolojiyi yapar, fakat o insanların açlıktan ölmesi bilimin sorunu değildir; bilimin sorunu olsaydı, o insanlar açlıktan ölmezdi.
Bilim ve bilimsellik adına dünyayı yaşanmaz kılan akla şaşıyorum ve dünyanın erken sonunu getirecek bilime kuşkuyla bakıyorum.
 
Benim karşıma, sözüm ona bilimi, metalaşmış bilgiyi ve meşruiyeti kendinden menkul sistemlerin referanslarını çıkararak eleştiri yapanlara ne söyleyebilirim ki!
Hepimiz aynı dolaşımın içindeyiz; onlar gönüllü, ben gönülsüz.
 
Düşünürlerin, bilim adamlarının yazdığı milyonlarca sayfa metnin arkasına saklanarak, yeryüzünde yaşanan büyük zulme, büyük acılara mazeret üretmenin, bir çeşit acizlik olduğunu düşünüyorum. Oturup beklerken, boyun eğişimize kuramsal mazeret üretmek yetersizliğimizin karinesidir.
 
Direnmek, ya eylemdir ya da derin sessizlik… Belirsizlik bir imkan…
İnsanın kaotik varlığı, “ne ise o olma” haline denk düşer.

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 4 yorum var, 4 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Mustafa Terziahmetoğlu 26 Eylül 2011 Pazartesi 18:41

Krishnamurti'ye devam edelim.Belki gerçeği yakalarız. "Gerçeklik yolu olmayan bir ülkedir.İnsanlar oraya herhangi bir organizasyon,inanç sistemi,dogma,rahip,ritüel,felsefe sistemi veya psikolojik teknikle ulaşamazlar.İnsanlar onu ilişkilerinin sayesinde,gözlem yaparak ve kendi zihninin bütününü görerek bulmak durumundadır,entelektüel analizler,tahliller yaparak değil..." Kendi zihninin bütününü görmek.İşte bu zor.Korkuyor insanoğlu zihninin bütününü görmekten.Görebilse kaos bitecek...

Yorumu oyla      12      6  
Mustafa Terziahmetoğlu 26 Eylül 2011 Pazartesi 18:36

Krishnamurti doğru söylemiş:İnsanlar dini,politik ve şahsi güvenlikleri uğruna imgeler yarattı.Bunlar semboller,fikirler ve inançlar olarak tezahür ediyor. Tüm bunların ağır yükü,insanların düşüncesine,ilişkilerine ve günlük hayatına egemen oluyor.İşte bu tüm ilişkilerimizde bizi birbirimizden ayırıyor ve problemlerimizin sebebi oluyor. Çok doğru.Ben bu adamı seviyorum yahu...

Yorumu oyla      12      6  
Mustafa Terziahmetoğlu 26 Eylül 2011 Pazartesi 18:32

‎Krishnamurti hemen hemen aynı durumdan şikayetçi:İnsanlar hızla akan yaşamın yanında kendilerine küçük bir havuz kazarlar. işte o havuzda kokuşur ve ölüp giderler. İşte biz bu durgunluktan gelen kokuşmuşluğa böyle bir yozlaşmaya var oluş adını veriyoruz. Şöyle söyleyeyim: bizim istediğimiz bazı şeylerin hep aynı kalması bazı isteklerimizin hiç değişmemesi zevkli olan haz veren şeylerin hep sürüp gitmesi özetle sevdiğimiz beğendiğimiz şeylerin hiç değişmeden öyle kalmasını istiyoruz.

Yorumu oyla      12      6  
Korkmaz 26 Eylül 2011 Pazartesi 08:57

Teknolojik gelişim, felsefi gelişimin önünde gittiği sürece insanlık kendi kıyametini kendisi hazırlayacak. Akıl; adaleti, vicdan süzgeciyle sağladığı sürece düzen mutluluk saçar.Aksi takdirde kaosun getirdiği mutsuzluk kaçınılmazdır.

Yorumu oyla      13      6  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Atatürk’ten rövanşı alacaklar da…
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
Halkın gerçek gündemi sahnede!
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Şimdi ne olacak?
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Dün ve Bugün Türkiye (10) 'Bak Postacı Geliyor'
Serdar DEĞİRMENCİ
Serdar DEĞİRMENCİ
Sonbahar
Dr. Hakan TARTAN
Dr. Hakan TARTAN
Başıboş canileri toplamak!
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Bu da geçer
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Yemek kitabı değil Kültürel Miras!
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Son nefeste Göztepe!
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Townç Sowyer'in maceraları
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva