Tayfun MARO
Kravat ve siyaset
3 Eylül 2011 Cumartesi

Kendimi bildim bileli, koyu renk takım elbiseli ve kravatlı adamlar beni tedirgin eder. Bilirim ki, takım elbise giymiş ve kravat takmış bir adam otoriteyi temsil eder. Ve otorite kuşanmış adam benden sorgusuz sualsiz itaat bekler.
 
Okula başladığım gün, sınıfta kürsüde oturan takım elbiseli, kravatlı (koyu renk tayyör giydirilmiş de olabilir) otoriteye teslim edildiğimde, beni munis ve itaatkar kılmak için oyun zamanlarım elimden aldığında başlamıştı otoriteye öfkem.
 
Otorite önce oyun zamanlarıma el koydu. Direndim, haylaz ve tembel olarak kategorize edildim. Aynı zamanda okul da denen toplama kamplarında hizaya sokuldum.
Sistemin hizmetine koşmak için eğittiler beni. Uygarlığın öznesi “ben”i benliğimden koparıp aldılar. Uygarlık yolunda bir “Amok koşucusu” oldum.
 
Bu uygarlaşma meselesini uzunca bir zaman çözememiştim. Otoriteye itaat sorunum olduğu için; “Uygarlaş biraz!. Medeni ol!. Uygar olmak, adam olmaktır!.. Sen hiç medeniyet yüzü görmedin mi!..” türünden uyarılara sıkça muhatap olurdum. Böyle anlarda ne yapacağımı bilemez, bunalır, ezilirdim.
Nasıl uygar olunacağını bilmediğimden, bu mesele uzun yıllar benim kabusum oldu.
 
Uygar olmak için neler yapmadım ki; “arkadaşlarımla kavga etmedim, -büyüklerimin deyişiyle- efendi tıraşı oldum, sokakta haytalar gibi koşmadım, beyaz mendil koydum cebime, tırnaklarımı kestim, boyalı ayakkabı giydim, ütülü pantolon giydim, büyüklerin yanında derli toplu oturdum…” Ama hiçbiri yetmedi beni uygarlaştırmaya. Yine bir punduna getirip, “medeni ol!.. uygarlaş biraz!” gibi uyarılar yapmayı sürdürdü büyüklerim.
 
Meğer ki uygarlaşmak, doğumdan itibaren eğitim ve öğretim yoluyla davranışlarımızın, seçimlerimizin, değer yargılarımızın, yaşam tarzlarımızın sistemle uyumlu hale getirilmesiymiş. Benim ayrıca bir şeyler yapmama gerek yokmuş; sistem beni okullarda uygarlaştırıp toplum içine salıveriyormuş. “Hayata atılmak” dedikleri…
 
Ben de herkes gibi uygarlığa kazandırılmış olarak hayata atılınca, öyle atılı vaziyette kalmak fizik kurallarına aykırı olduğundan, “hayatın dikenli yolları”nda, “otorite ve biat” sarmalında düşe kalka yol almaya başladım. Buna, “adam olmak” veya “adam edilmek” deniyor.
 
İşte tam burada, düşe kalka yol alırken, hayat yolunun siyaset ve iktisatla örülü taşları olduğunun ayırdına vardım.
Tam burada, okula gittiğim gün kürsüde karşıma çıkan koyu renk takım elbiseli, kravatlı otoritenin aynısı ile karşı karşıya olduğumu gördüm. 
(Koyu renk takım elbiseli fakat kravatsız adamlar, aynı anlayışın İslamcı versiyonudur.)
 
Takım elbiseli, kravatlı vesayetin siyaset ve iktisat yoluyla kurduğu otorite ve biat herkes gibi beni de kıskıvrak yakalamıştı.
Yakalandığım bu yerden itibaren siyasete katılarak yol yordam öğrenmek ve bir çıkış yolu bulmak mümkün gibi göründü.
Gel gör ki, malum adamların kurduğu “otorite ve biat sistemi” marifetiyle tutulmuştu bütün çıkışlar.
 
Siyaset, muktedirlerin egemenlik faaliyetleri; siyasal partiler ise bu faaliyetlerin örgütlenmesi olduğu gerçeği öylece ortada dururken, insanlığın mutlu, özgür ve esenlik içinde yaşaması için siyaset yapmak, siyasal yaşama katılmak çok zor.
 
Takım elbiseli, asık suratlı ademlerin yeryüzünü nasıl yönettiği ortada: Berbat!
Küreselleşen dünyada 200 ailenin yeryüzü imparatorluğu…
Kapitalizmin metropollerinde yaşayan bir milyar kadar birinci sınıf dünyalı;
Bir milyar kadar da dünyanın muhtelif bölgelerinde yaşayan ikinci sınıf dünyalı;
Gerisi parya…
Uygarlığın yolu tüketimden tükenişe böylece uzayıp gidiyor.
 
Erkeklerin kendiliğinden bu dolaşımın dışına çıkma ihtimali yok.
Kadınların erkek aklına uymadan bulacakları çıkış yolu insanlığın hayrına olabilir.

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Atatürk’ten rövanşı alacaklar da…
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
Halkın gerçek gündemi sahnede!
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Şimdi ne olacak?
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Dün ve Bugün Türkiye (10) 'Bak Postacı Geliyor'
Serdar DEĞİRMENCİ
Serdar DEĞİRMENCİ
Sonbahar
Dr. Hakan TARTAN
Dr. Hakan TARTAN
Başıboş canileri toplamak!
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Bu da geçer
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Yemek kitabı değil Kültürel Miras!
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Son nefeste Göztepe!
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Townç Sowyer'in maceraları
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva