Gönül Soyoğul
“Kılıçdaroğlu söylerse mübah, Erdoğan söylerse tu kaka!”
17 Kasım 2011 Perşembe

‘Deprem profesörleri’ deyince akla gelen ilk beş isimden biri olan Ahmet Ercan, ailemizin medar-ı iftiharıdır. Zira kendisi, ‘hala oğlum’ olur.
Sizin aklınıza onun adını duyunca doğal olarak ‘deprem’ gelir,
Benimse; ilk-orta-lise yıllarımda yaz tatillerini geçirdiğim Nazilli’de ondan yediğim tatlı/tuzlu fırçalar. Ki, bu fırçalama huyu sevgili Ahmet Abi’min, yıllar geçse de değişmemiştir!
Her ne kadar artık beni -büyüdüğüm için olsa gerek- fırçalamasa da Van depreminin ilk günü TRT’de canlı bağlantıda ‘devletin milletten topladığı deprem vergileri nerelere harcandı’ diye soruşuyla spikerin bağlantıyı apar topar bitirişi…
Haftasına, Samanyolu TV’de yine bir kadın spikerin canlı yayında fena halde- ama çok haklı şekilde- sevgili hala oğlumdan aldığı “soru sormasını bileceksin kardeşim” tadındaki fırça… Herhalde hepinizin hafızasındadır.
En azından ‘12 yıldır alınan deprem vergilerimize ne olduğu’ sorusundan sonra, paracıklarımızın ‘duble yollara’ döküldüğünü öğrenmemizi, Ahmet Ercan’ın sorusuna borçlu olduğumuzu unutmamışsınızdır. En azından!
 
Bunca yakınlığımıza, akrabalığıma rağmen ‘terzi kendi söküğünü dikemezmiş’ misali, Ahmet Ercan’la ‘şahane bir deprem röportajı’ gerçekleştirmemiş olduğumu, Vatan gazetesi’nde Mine Şenocaklı’nın 3 gündür sürdürdüğü söyleşileri görünce fark ettim maalesef.
Ve ne yalan söyleyeyim, hayıflandım…
‘Galileo ruhlu’ Ahmet Abim (hani şu engizisyondan kellesini kurtarmak için dünyanın döndüğünü inkar ederken bile ‘ama dünya yine de dönüyor’ diye mırıldanan 17. yüzyıldaki bilim adamı) hem nalına, hem mıhına öyle oturaklı laflar etmiş, öyle cümleler kurmuş ki…
Hayıflanmamak, ‘bu röportajı yapan niye ben olmadım’ dememek, mümkün değil.
Ama artık yapılacak tek şey, şahsıma ‘geçmiş olsun’ deyip, meslektaşım Mine Şenocaklı’yı kutlamak ve sizlere o röportajdan seçme alıntılar yapmak. Ama önerim, Vatan’ın internet adresine (gazetevatan.com) girip, o üç günlük serinin tamamını okumanızdır.
 
İşte o röportajlardan satır başları:
 
Mine Şenocaklı sormuş: Hocam, merak ediyorum müteahhitler betondan ya da demirden çalarak ne kadar kâr ediyor? Ya da şöyle sorayım, ne kadarlık bir maliyetle Erciş’te, Van’da yüzlerce insanın ölümüne neden olan binalar depreme daha dayanıklı yapılabilir ve yıkılmayabilirdi? Binaları depreme dayanıklı olarak inşa etmek çok büyük bir maliyet mi gerektiriyor ki o kadar çok bina göçüyor?”
Prof. Ahmet Ercan yanıtlamış: Bir binanın deprem güvenliğini sağlamak için maliyet toplamda sadece yüzde 5–7 artar. Yani 100 bin liralık bir konut en çok 7 bin liralık ek bir maliyetle depreme güvenli olarak inşaa edilebilir. Kesinlikle! Bugün için dürüst bir A sınıfı inşaatın metrekare maliyeti, dürüst ama, 1000 liradır. Peki bu inşaatın metrekare satış bedeli ne kadar dersiniz? 2 bin 500–5 bin lira! Yani bir inşaatta kâr marjı yüzde 250–500 arasında. İnşaatın kârlılığı burada yatar zaten. Ama oradan dahi ne kırpabilirsek kırpalım diye bakılıyor ve insanlar da bunu mallarıyla ve canlarıyla ödüyor. Yani 5 katlı bir binayı düşünelim, her kat 100 bin liraya çıksın, toplamı 500 bin lira olsun... 500 bin liralık bir yapı için 15–25 bin liralık yer inceleme çalışması yaptırmanız gerekiyor. Bunun için jeofizik, jeolojik ve jeoteknik araştırma yapılması gerekiyor. Biz bu üçüne ‘yer inceleme çalışması’ diyoruz. Ama diyorlar ki, “Bunlar olmasın, sismik çalışma olmasın!”
 
“Bu ne anlama geliyor?”
“Depremle ilgili çalışmalar olmasın anlamına geliyor. Oysa deprem bilimini biz sadece jeofizik mühendisliği bölümünde öğretiyoruz. Yapılaşma öncesinde sismik, titreşimcik, elektro çekim çalışması yapmamızın nedeni ne? Çünkü yapıyı sismik dalga yıkıyor. Jeofizik olarak o evin altında küçük bir deprem, bir patlama yaratıyoruz, bir su bardağının kapladığı alan kadar bir patlama... Yüzeye sermiş olduğumuz algılayıcılarla o patlamanın yerde oluşturduğu değişimlere bakıyoruz. Böylece deprem dalgalarında yer jöle gibi mi hareket edecek, yoksa çok hafif mi onu daha deprem olmadan biliyoruz. Buna deprem öykündürme işlemi diyoruz.
 
“Yerin jöle gibi hareket etmesi çok mu kötüdür?”
“Çok kötüdür. Erciş’te, Van’da bu olmuştur aslında ve Erciş ile Van Belediye Başkanları direnmiştir yapılarda jeofizik çalışma yaptırmamak için. Neden? “Çok pahalıya çıkıyor” diye.”
 
“Çok pahalı dediğiniz yüzde 3-7’lik bir maliyet mi?”
“O kadar. Üstelik sadece yapının temeli için gerekir. Yani bunun maliyeti nedir? 100 metrekarelik bir alan için olsun olsun 3 bin lira olur bütün bu çalışmaların hepsi. İşte bunu yaptırmıyorlar. Bunu yaptırmamak için direnen 3 belediye var. Bir tanesi Van’dı, ancak geçen sene yaptırmayı kabul etti... Van’da geçen seneye kadar olan yapıların hiçbirinde deprem parametrelerinin bulunmasına yardımcı olacak jeofizik çalışmalar yapılmamıştır. Bunun sonucunda ne oldu? 120 yapı göçtü, 3 binden fazla yapı oturulamaz halde, 644 kişi öldü, 3 bin 500 kişi yaralandı, bunların yarısı ise tekerlekli sandalyeye mahkum olacak. Bunun tek sorumlusu Van Belediyesi’dir. Bu göz göre göre bir cinayettir, kendi insanını öldürmektir. Van Belediyesi bu çalışmaları yapmamak için direnmiştir. Oysa bu konuda Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetmeliği vardır, jeofizik çalışma olmadan olmaz diye, yasalar vardır. Bunları uygulamamıştır. Hoş, geçen sene yanlıştan döndüler ama hâlâ da jeofizik çalışmaları eksik yaptırıyorlar. Yani Van hâlâ aklanmış değil. Bu arada Bursa ve Isparta Belediye Başkanları hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundum, cinayete teşebbüsten... Çünkü onlar hâlâ jeofizik deprem ölçümlerini yaptırmıyorlar. “Pahalı” diyorlar. Gelecek bir depremde ölecek hemşerilerinin veballeri onların üzerindedir. İnsanlar ölmeden savcıların cinayete teşebbüsten bu kişilere dava açmalarını bekliyorum.
 
“Isparta ve Bursa’da beklenen deprem büyüklüğü nedir?”
“Ben Bursa’da yaklaşık 6,7 büyüklüğünde, Isparta’da ise 6.9–7.0 büyüklüğünde bir deprem bekliyorum... O yüzden bu cinayete teşebbüstür. Neden yaptırmıyorlar, neden yasaları uygulamıyorlar? Pahalıdır ne demek? 3 bin lira mı pahalı? Bunları onlara sormak gerekiyor.
“Tamamen bilimden uzak, bize bir şey olmaz zihniyetiyle mi?”
“Aynen öyle. Mesela mikrotremör, yani titreşimcik çalışmaları yapıyoruz. Kutu gibi bir aletle... Bu yüksek teknoloji Türkiye’de var. Siz bir yerde ev yapacaksınız diyelim. Ben burada bir ölçüm yapıyorum, size diyorum ki, “Burası 5 katlı binayı kaldırır. Burada 8 katlı yapmayacaksın, 3 katlı yapmayacaksın. Çünkü 3 veya 8 katlı yaparsan depremde burası aşırı çalkalanır ve yıkılır!” Ama Türkiye’de nasıl oluyor bu uygulamalar? Normalde bir jeofizik mühendisi karar vermelidir buna. Kaç dakika sürüyor bunun ölçümü biliyor musun? 2.5 dakika. Bu yapılıyor mu peki? Yapılmıyor. İnanılır gibi değil. Bu teknoloji Türkiye’de var mı, var! Uygulayacak bilim adamı var mı, o da var! Ama zihniyet yok.
 
“Bu ölçüm çok pahalı mı peki?”
“Ölçü başına tahminen maliyeti 300–500 lira kadar. Ama Türkiye’de yapı yüksekliğine kim karar veriyor? Kasaptan, manavdan, bakkaldan oluşan belediye meclisi! Hangi bilgiye dayanarak? İçgüdülerine bile değil, tamamen parasal sezgilerine dayanarak. Sanıyorlar ki az katlı binalar daha iyidir. Oysa kaya üzerinde, tepelerde yapılmış az katlı binalar ilk yıkılan binalardır.”
 
“Kimi yerlerde de az katlı binalar tehlikelidir yani?”
“Evet. Kayalık olan tepeliklerde az katlı bina yapmak son derece çekincelidir.”
 
“Neden hocam?”
“Çünkü bina yerle rezonansa gelir, yani yerle yapı aynı frekansta, aynı sıklıkla sallanırsa yapı çınlamaya gelir, çok çalkalanır ve göçer. Ama çok katlılar çalkalanmaz. Dolayısıyla da yıkılmaz. Ama az katlılar yıkılır. Ovalarda ise tam tersidir. Düzlük ve çökel kesimlerde yer suludur, gevşektir, aynı jöle gibi sallanır. Eğer üstündeki bina çok katlıysa yine rezonansa gelir ve yapı yıkılır. Aynı Erciş’te gördüğümüz gibi.
İstanbul’daki binaların yüzde 8,5’u 80 yıldan yaşlı, yüzde 20’si 25–80 yaşında, yüzde 69’u 0–25 yaşında. Yapıların yüzde 57’si ise deniz kıyısında... Deniz kıyısındaki yapıların da yüzde 50’si dört kattan daha çok katlı. Bunlar çınlamaya gelir ve dolayısıyla çok çalkalanır. Yani çökme tehlikesi var. 25 yaşından yaşlı olan binalar ise asla güvenli değildir. Ama sizin oralar hep kayalık. Kaya üzerindeki yapılar aşağı yukarı depremi yüzde 25 daha az görür. Mesela ovadaki yapı 4 görürse, siz 3 görürsünüz. Yani daha güvenli ve sizin orada daha çabuk sönümlenir deprem dalgaları. Mesela siz Cihangir’de daha az sallanırken, aşağıda kıyıdaki Mimar Sinan Üniversitesi daha çok sallanacak. Dolayısıyla aşağıda daha fazla yıkım olacak.
 
“Peki şu anda Türkiye’de en tehlikeli iller hangileri? Hangi illerde daha yakın bir zamanda deprem bekliyorsunuz hocam?”
“Ben 2003’te 33 yerde deprem olacak diye belirtmiştim. Onlar biliyorsunuz bir bir oluyor. Van-Erciş ilk başlangıç noktasıdır. Şu anda Yenice-Gönen, Muş-Varto, Hatay, Bodrum, Marmaris ve Fethiye’nin bulunduğu Elmalı Yarımadası, Göller bölgesi, yani Afyon, Isparta, Burdur, Aydın-Nazilli, Manisa-Akhisar, Denizli-İzmir ve Balıkesir ili...”
 
“Depremden önce sadece hayvanların değil bitkilerin de tepki verdiği söyleniyor, doğru mu?”
“Doğru. Mesela dokunmabana diye bir çiçek vardır. Dokunursun hemen yapraklarını kapatır hani, işte o çiçek depremden yarım saat önce kapanır. Söğüt ağaçlarının yaprakları depremden bir saat önce sanki rüzgar varmış gibi hışır hışır hışırdar. Uzun süreli davranışlarda ise şu görülür; o sene ağaçlar çok fazla çiçek açar, çok fazla meyve verir. Çünkü “Büyük felaket geliyor çoğalmam gerekiyor” der ağaç. Bu tamamen içgüdüsel bir olaydır. Hayvanlarda da aynıdır... Mesela köpekler ulur. Bunun anlamı, “Haydi bir araya gelelim, yakında büyük bir kıran geliyor, çoğalalım” demekmiş. Bu yüzden depremlerden önce köpek çiftleşmeleri de, insan çiftleşmeleri de artar. İçgüdüsel olarak artar, “Bir kıran geliyor çoğalmamız gerekiyor” diye. Mesela yerin altında yaşayan hayvanlar depremden bir gün önce yüzeye çıkar ve serserice dolaşmaya başlarlar. İşte Van’ın kirpileri, Yalova’nın yengeçleri. Deprem olacağı hafta çok fazla balık tutulur, özellikle de derinde yaşayan balıklar... Çünkü bu balıklar yer ısındığı için yüzeyde yüzmeye başlarlar ve ağlara takılırlar. Sonra kadınlarda baş ağrıları, göğüs ağrıları, baldır ağrıları başlar. Çünkü vücudun en iletken yerleri buralarıdır.
 
“Depremin olacağı yerdeki kadınlarda mı görülür bu belirtiler?”
“Aşağı yukarı 750 kilometrelik bir alanı etkiler deprem. En çok etkilenenler depremin odak bölümünde yaşayanlardır elbette. Ama en çok kadınlar, dişiler hissederler bunu. Hem insanın hem hayvanın dişisi...”
 
“Neden dişiler?”
“Çünkü erkeğin beyni, kadının ise beyinciği büyüktür. Beyincik sismometre gibi çalışır. Mesela sizler denizde vapurda giderken dalgalanmaları hemen hisseder ve etkilenirsiniz. Ama erkek hissetmez. Çünkü duyarlılığı sağlayan beyinciktir. Erkeğin beyinciği küçüktür. Mesela deprem olmadan önce fayda, kırılan yanaklar birbirlerine sürtünerek elektromanyetik ışın yaymaya başlarlar. Mesela göğüs gerginlikleri hissedilir kadınlarda. “Gözüm ağrıyor, vücudum kırılıyor, eklem yerlerim çok ağrıyor” der kadın. Depremin büyüklüğüne göre bazen eklem ağrıları o kadar gelişir ki bazı insanlar tıpkı yatalak bir hasta gibi artçılar bitinceye kadar yatarlar. Çünkü o sırada elektromanyetik ışın yayınlıyor sürekli olarak. Elektromanyetik ışın gözle görülmez, koklanmaz ama bu ışını hepimiz alırız. Bu ışın en çok beyincikte ‘jııı’ diye dönmeye başlar. “Off başım ağrıyor, migrenim başladı, ahh gözüm” der kadınlar. Çünkü gözler iletken olduğu için burada akımlar yoğunlaşmaya başlar. Göğüste eğer süt varsa iletkenlik olacağı için göğsü ağrır kadının, sürekli bastırma ihtiyacı duyar. Hamileyse kadın, bebek tekmelemeye başlar. Çünkü plasenta çok iletkendir. O küçücük bebeği rahatsız eder elektromanyetik akımlar ve sonra erken doğum olur. Aşağı yukarı depremden 1 gün önce. Hemen deprem öncesinde olur bu olaylar. Yani fayda yırtılma başladığı zaman, yırtılma da en çok 3 gün önceden başlar.”
 
 
Röportaj’ın ‘Başbakan yıkmazsa deprem yıkacak’ başlıklı bölümünde de, şöyle diyor Prof. Ercan:
“İstanbul’da 1999’daki depremde yıkılmayan binaların hepsi yorgun şu anda. Levent’teki yapılar 4. raunttan çıkmış boksör gibi, Cihangir’dekiler 5. raunttan, Fatih, Bakırköy ve Avcılar’dakiler 9. raunttan çıkmış gibi... Yapılar da insanlar gibidir. İstanbul’dakiler çok yorgun, çoğu da yaşlı ve hasta...
Başbakan kesinlikle haklı. Güçlendirme çözüm değil. Binalar yıkılacak, baştan yapılacak. Benim 81 yaşındaki annemi 18 yaşında yapabilir misiniz? İşte bu kadar basit! Aksi takdirde Başbakan yıkmazsa bu binaları, deprem yıkacak. Binlerce, onbinlerce insan da altında kalıp ölecek!”
 
Mine Şenocaklı’nın “İstanbul’da bir deprem halinde ne olacağı” sorusuna verdiği yanıt da şu Ercan’ın:
“Bu soruya şöyle yanıt vereyim; İnşaat Mühendisleri Odası’nın 2008’de çok dürüst olarak yaptığı bir çalışma vardı. İTÜ’de bir toplantı yapmıştık, orada sundular. İçler acısı bir durum var ortada. İstanbul’daki her 100 projeden sadece 8’inde mühendislik hizmeti alınmış. Yani yüzde 92’sinde mühendislik hizmeti yok. Buradan şöyle bir sonuç çıkıyor; İstanbul’daki yapıların yaklaşık yüzde 2’si 7.5 büyüklüğündeki bir depremde güvenli. Sadece yüzde 2’si. Bunlar da, A türü dediğimiz çok varlıklı insanların yaşadığı, sağlam yerdeki, sağlam konutlar. Zaten depremde hiçbir zaman varlıklı insanlar ölmez. Hep yoksullar ölür. Geri kalan aşağı yukarı yüzde 8 dolayındaki yapı ise B türü yapı. Yani, yapı gereçleri, donatıları doğru seçilmiş ama depreme güvenli bir şekilde tasarlanmamış yapı. Geri kalan yapıların da ne olduğu belli değil ve bir yandan da sürekli olarak bina yapılıyor İstanbul’da. Ama son yıllarda daha güvenli sınıra doğru çekilmeye başlandı. Çünkü 2003’ten sonra yapı denetimi başladı. Ama bunun paralelinde halen kaçak yapılaşma ve kaçak kat çıkma devam ediyor. Özellikle seçim dönemlerinde... Bu konuda çalışan bir öğrencim var. “Hocam her seçim döneminde İstanbul’a yeni bir semt ekleniyor” demişti. Tabii belediyeler de oy almak için oralara ulaşım servisi götürüyorlar, altyapı yapıyorlar, böylelikle kaçağı desteklemiş oluyorlar. Bir taraftan kızıyorsun, bir taraftan destekliyorsun ve böylelikle kaçak yapılaşma sürüyor.
 
İstanbul’daki yapılarda gereç eksikliği ve beton niteliksizliği çok yüksek, yüzde 41 oranında. 2007 yönetmeliğine göre beton niteliğinin BS 20 veya üstü olması gerekiyor. Beton zamanla
eskir. İnsan eskimiyor mu? Ben 18 yaşındaki Ahmet Ercan değilim ki, eskimiş durumdayım. Aynı şekilde yapılar da eskir. Türkiye’de betonarme yapılar 1950’de yapılmaya başlandı. Betonarme yapıların yaşı da insan yaşıyla özdeştir. 50-70 yıl yaşarlar. Bu yaştaki bir yapı ayaktadır ama artık güçsüzdür. Onun yenilenmesi gerekir. Yenilenmesi, güçlendirilmesi değildir ama. Ben güçlendirmeye inanmıyorum. O binanın yıkılıp yeniden yapılması gerekir.
 
“Başbakan haklı yani?”
“Kesinlikle, yüzde 100 haklı... Tamamen katılıyorum Başbakan’a. Ve alkışlıyorum hareketini. Siyasi görüşü bir tarafa bırakalım, depremde siyaset olmaz zaten... İşte, Bayram Otel 47 yaşındaydı. 47 yaşındaki bir otele sen nasıl giydirme izni verirsin belediye olarak! Suçludur Van Belediyesi, bunu net söylüyorum. Giydirme iznini nereden aldı ki bu adam? Belediyeye başvurdu, “Benim otelin yapım yılı bu” diye... Belediye ona demeliydi ki, “Sen bu oteli giydiremezsin, bu yapı eski, yık yeniden yap!” Giydirmeye izin veren kimdir? Van Belediye Başkanlığı’dır, fen işleridir. Onlar da kesinlikle cinayetten yargılanmalıdır.”
 
“İstanbul’da da Bayram Otel gibi çok otel vardır herhalde?”
“Kesinlikle. İstanbul’daki yapıların yüzde 11’i eski yapı... Bu oran aşağı yukarı bizim depremde ne kadar yapıyı yıkacağımızı da gösteriyor. Hiçbir şey yapmasak İstanbul’daki binaların en az yüzde 10-15’inin, yani yaklaşık 1 milyon kişinin oturduğu 160-200 bin yapının yıkılıp yeniden yapılması gerekiyor. Eğer İstanbul’da 1 milyon 600 bin bina varsa... Aslında ben yapıların hemen hemen tümünün yıkılıp yeniden yapılması gerektiğini söylüyorum.”
“Bütün bu yapıların yıkılıp yeniden yapılmasının maliyeti ne olacak, böyle bir hesap yaptınız mı?”
“Bir kere şunu söyleyeyim; deprem siyasetten uzak tutulmalı. Toplumun her kesimini ilgilendiriyor bu konu. Aynı olayı CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu söylerse mübah, Başbakan Erdoğan söylerse tu kaka, öyle bir durum var bugünlerde. Depremde siyaset olmaz. Hemen rant diyoruz, haksız kazanç diyoruz. Her öküzün altında buzağı ararsak, bu çürük evlerin altında ölüp gideceğiz! İnşaat olur da kazanç olmaz mı? Elbette olur. Ama ben şöyle bakıyorum; binaların yıkılıp yeniden yapılması yüzde 30 katma değer getirecek. Yani sen olabilecek 250 milyar dolarlık bir zararı hem yapıları yenileyerek hem kentleşmeyi düzenleyerek hem de işsiz gençlere iş sağlayarak çözeceksin. Bu ülkede 10.5 milyon genç işsiz. Bu proje işsizliği sıfıra indiriyor ve aşağı yukarı yüzde 30’luk bir katma değer kazandırıyor ülkeye. Sonra devletin anayasal sorumluluğu halkın can güvenliğini sağlamaktır. Sadece teröriste karşı değil, depreme karşı, sele karşı, yer kaymasına karşı, çığa karşı... Ve kötü yapılaşmaya karşı. Bir başbakan, “Ben bu yapıları yıkmıyorum herkes başının çaresine baksın” diyemez. Yönetimi destekliyor gibi görünmek de istemem ama doğrusu bu. Doğrunun arkasında olmamız gerekiyor. Binaları eğer Başbakan yıkmazsa, deprem yıkacak. Altında kalan binlerce, on binlerce insan da ölecek...”
* * *
Bu röportajın üstüne…
Bugün, genç meslektaşım Can Özlü’nün şu an sitede yayında olan “İzmir'de binaların yüzde 80 çürük mü?” başlıklı haberini de okuduysanız eğer…
Üzerinde araştırma yapılan binaların sadece yüzde 5’inin iyi durumda olduğunu bir kez daha anladıysanız yani…
Ahmet Ercan’ın da yakın gelecekte ‘deprem tehdidi altında olduğunu” kimbilir kaçıncı kez vurguladığı bu kentin ilk önceliğinin, ‘kent yenileme’ olduğunu, kabul edersiniz sanırım…
Korkunun ecele faydası yok deyip hazırola geçmenin,
Hükümetle yerel idarelerin el ele/kol kola, laf üretmeden/sen-ben demeden iş yapmalarının, ‘önce can, sonra canan’ demelerinin tam zamanı.

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 4 yorum var, 4 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
ali 20 Kasım 2011 Pazar 01:38

satır aralarındaki yerler oldukca etklıeyıcı

Yorumu oyla      12      6  
ŞİRİNYERLİ 18 Kasım 2011 Cuma 23:42

"Neden Dişiler" başlıklı bölümü 3 kez okudum ve şok oldum desem inanırmısın.BİLİM DÜNYASI ndaki HALAOĞLU ndan TİYO mu aldın.Sevgiler.

Yorumu oyla      13      7  
Orhan Tungaç 18 Kasım 2011 Cuma 10:51

Okurdan okura; Yazının başlığı ' deprem ' olsa idi, bu yazıyı okumazdık. 'Ha şimdi Tayyip'ten girecek, ha şimdi Kılıçtaroğlu'ndan çıkacak ' diye yazıının sonunu getirdik. Eh iyi de oldu hani, zorla da olsa bir şeyler öğrendik yine..! Ne bilim adamlarının feryadı, ne yazarlarımızın yazıları gözümüze sokması , ne ölümler aklımızı başımıza getiriyor. Yazının ana fikrini de söylemiş olayım, belki soran olur... .' Beyincik önceden hissedermiş, bey'in de sakatatmış. '

Yorumu oyla      15      6  
Hüseyin Kaya 17 Kasım 2011 Perşembe 19:33

Baslikla konunun alaksai ne ? Amac Kilicdarogluna vurmakmi ? Neler oluyor Egede son sözde ?

Yorumu oyla      15      9  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Stoilov’a nazar değdi!
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Gönlüm hep seni arıyor neredesin?
Ayda ÖZEREN
Ayda ÖZEREN
Kirpi ikilemi – Hayır deme sanatı
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
İzmirli giderek kendini daha kötü hissediyor
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Netameli meseleler 7
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Bir portre: Sadullah Usumi
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Tire pazarında…
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
İsrailli çocuklara mektuplar (2) Barış sizin elinizde çocuklar!
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Nasıl toprak reformu yapılmalı?
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Yaşamak...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva