Gönül Soyoğul
Ayakta yazan da var, yatarak döktüren de…
12 Kasım 2011 Cumartesi

Bel ağrısı yüzünden çakma cenin pozisyonunda, yarı oturur yarı yatar vaziyette yazmaya/okumaya çalışınca…
Bu garip/acıklı/komik durumda bedene söz geçirilemeyince, ruha yükleniyor insan gayri ihtiyari.
Bünye ruhu şenlendirmeye/yelpazelemeye, bir musibetten bin hikaye yaratmaya, ferahlatmaya çalışıyor ki bizzat kendim, kendi sakarlık durumumun şahidiyim ey aziz okur!
Size düşen de bu çaresizlikten peydahlanmış aforizmalardan/sayıklamalardan bi nevi lezzet çıkartmak.
E okur dediğin de kötü günde belli olur zaten, değil mi?
Bakın mesela…
Bizzat kendimiz neyi nasıl yapıyorsak, herkesin de o şeyleri kendimiz gibi yaptığını varsaymıyor muyuz?
Misal, yazı nasıl yazılır desem size; gözünüzün önüne masanın başına konuşlanmış, ister daktilo deyin, ister bilgisayar hatta el yazısı; haldır huldur döktüren/çiziktiren biri gelir ki bence de son derece doğaldır.
Normal dediğimiz/bildiğimiz ‘yazma hali’ budur yani.
Ki, gazetecilik seyahatleri haricinde naçizane hepimizin yaptığı budur.
Bilgisayar varsa ekrana, yoksa eldeki deftere/bloknotlara elle haber/makale/Allah ne verdiyse artık, yazmak...
Bu hal, bizim gibi köşe kadılarının, muhabirlerin, gazetecilerin yazma biçimi.
Ya, edebiyat alemi nasıl yazar o öyküleri, o şiirleri, o romanları veya bilimsel çalışmaları, o Nobellik lezzetleri?
İşte, kendi durumumdan vazife çıkartıp yastık gibi bir köşede kıvrılırken, boş durmayıp araştırdım yazma biçimlerini ve de modellerini.
Bulduklarıma kah şaşırdım, kah gülümsedim, kah ‘vay canına’ ‘yok artık daha neler’ dedim, öylesine keyifli geldi ki, iki büklüm pozisyonda, bu bilgileri sizler için derleyip bürodaki arkadaşlara ışınladım. Hafta sonu eğlencelik/fındık/fıstık niyetine.
Umarım fedakarlığıma değdi/değer!
 
Bakın mesela, Mark Twain yatağında (ah, işte tıpkı benim gibi!) yazarmış.Yazdıklarını da yatağının üstüne ya da yere atarmış."bana güzel bir yatak verin, size ölmez başyapıtlar vereyim" dediği de rivayet ediliyor. (Bende henüz bu yönde bir gelişme yok değerli okur.)
 
Hüseyin Rahmi Gürpınar, kadınları kendine daha yakın bulur ve onlarla birlikte oturup sohbetler eder; danteller/örgüler örermiş. Mevsimine göre takke giyen, "Dimağım yorulduğu zaman elim işlesin ve dinleneyim" deyip birbirinden güzel tığ işleri/örgüler yaratan Gürpınar’ın yaptığı reçeller de pek bi lezzetli olurmuş. (Kıyamam ben ona!)
 
Alexandre Dumas, en yeni, en süslü giysilerini kuşanıp yakasına da bir çiçek yerleştirip öyle otururmuş yazı masasının başına.Ve hiç ara vermeden çalışırmış. Hatta söylentiye göre romanını bitirmeden evden çıkmamak için ayakkabılarını ve çalışma odasının anahtarını hizmetçisine verirmiş. (Bi lafım yok.)
 
Kahve tirkayiliğiyle de tanınan Balzac, çoğu zaman yazı yazarken başına bir yün atkı sarıp ayaklarını da suya sokarmış. (Fesuphanallah)
 
Schiller, yazarken yanında ekşi ya da çürük elma bulundurur ve elmayı sık sık koklarmış. Bu kokunun ona yağmurdan sonra ormanda, otlar, yapraklar arasındaymış izlenimini verdiğini ve bundan ilham aldığını söylermiş. (Denemeye değer mi?)
 
Gustave Fluabert, yazdığı bir sayfada aynı kelime iki kere geçerse, sayfayı baştan sona yeniden yazarmış. (Alkışşşş)
 
Virginia Woolf, kitaplarının çoğunu ayakta yazarmış. (Benim halim ne ki?)
 
Dostoyevski, kitaplarını mum ışığında yazar ve çalışırken koyu demli çay içermiş. (Bu kadar normal yazma halinden, bu kadar devasa yapıtlar. İnsan umutlanıyor haliyle…)
 
Behçet Necatigil ve Nurullah Ataç, yazarken ağızlarından sigarayı eksik etmezlermiş. (Ne kadar da benzeşiyoruz!)
 
Sadece yazı yazma biçimleriyle bırakmazsak eğer… Şunları da ekleyebiliriz ünlü yazarlara:
 
Cemil Meriç, 38 yaşındayken, yazarlığının en verimli çağında gözlerini kaybetmiş.
 
Tolstoy, zaman kaybı oluyor diye üniversite tahsilini terk etmiş.
 
Ünlü Fransız şairi Rimbaud, birlikte oturduğu yine ünlü bir şair olan Verlain'ı bastonla evire çevire dövmüş, sonra da ona uzun uzun özür mektupları yazmış.
 
Dünyada ilk kez resimle yazıyı birleştiren, konuşma balonları hazırlayan kişi William Hogarth'mış.
 
Peyami Safa, sevgilisine çikolata götürebilmek için, iki ceketinden birini satmış.
 
Kafka, beş kez evlenmeyi denemiş fakat olmamış.
 
Dickens, uykusuzluk hastalığına yakalanmış ve sadece kuzeye döndüğünde uyuyabileceğine inanıyormuş.
 
Cervantes, Osmanlı'ya esir düştüğü dönemde Kılıç Ali Paşa camiinin yapımında çalışmış.
 
Meşhur Fransız şairi Baudelaire, bir hayat kadınıyla birlikte yaşıyor, onun çalışıp kazandıklarıyla geçiniyormuş.
 
Mary Shelly, unutulmaz eseri Frankenstein'ı yazdığında 19 yaşındaymış.
 
Mark Twain'in yazdığı Tom Sawyer romanı, daktiloda yazılan ilk kitapmış.
 
Ve son bir not. Bizim İlkokul öğrenciliğimiz sırasında her kesimden insanın ağzından düşürmediği, özellikle okul ve asker ocağında okunup söylenen "Yaslı gittim şen geldim/Aç koynunu ben geldim” dizesiyle başlayan Gelibolu Marşı olarak bilinen şiirin sözleri, 1. Dünya Savaşı'nda en kritik muharebelerin yaşandığı Çanakkale cephesinden gazi olarak dönen Türk askerleri için Leyla Saz tarafından yazılmış, Samih Rifat tarafından da bestelenmiş. Çocukken olur olmaz söylediğimiz bu marşın bir kadın tarafından yazılmış olmasına mı, yoksa bildiğim sözlerin kimin tarafından yazıldığını hiç merak etmeyişime mi şaşırdım bilmiyorum. Kesin olan şaşırdığım ve internette rastladığım bu bilgiyi, bu yüzden yazıya eklediğimdir.
(Belki bir neden de, büroya en kısa zamanda ‘şen şakrak’ dönebilmeyi düşünüyor olmaktır; ki, ‘home ofis’ de bir yere kadar…)

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 2 yorum var, 2 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
İsfahan Naki 14 Kasım 2011 Pazartesi 20:46

Bugün okuduğum en güzel yazılardan biriydi.Uzun zamandır böyle samimi ve içten bir yazı okumamıştım.Geçmiş olsun....

Yorumu oyla      14      6  
Tülay Bayır 13 Kasım 2011 Pazar 14:41

Gönül Hanım geçmiş olsun,dilerim en kısa zamanda şen şakrak dönersiniz,sevgiyle kalın

Yorumu oyla      13      6  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Stoilov’a nazar değdi!
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Gönlüm hep seni arıyor neredesin?
Ayda ÖZEREN
Ayda ÖZEREN
Kirpi ikilemi – Hayır deme sanatı
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
İzmirli giderek kendini daha kötü hissediyor
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Netameli meseleler 7
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Bir portre: Sadullah Usumi
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Tire pazarında…
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
İsrailli çocuklara mektuplar (2) Barış sizin elinizde çocuklar!
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Nasıl toprak reformu yapılmalı?
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Yaşamak...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva