Kimseler görmedi, görenler de fark etmedi…

İzmir'in Bornovası'nda bir 'mücevher' bulundu…

Aynen, dillerden düşmeyen…

'İzmir Marşı'ndaki giriş satırlarında olduğu gibi…

Hatırlayın, ezbere bildiğiniz 'o marş'ın sözlerini…

İzmir'in dağlarında çiçekler açar
Altın güneş orda sırmalar saçar
Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa
Adın yazılacak mücevher taşa…

***

Yazmışlar… Vallahi de billahi de…

Belki mücevher taşa değil ama süt gibi beyaz bir mermere…

***

O mermer kitabe…

90 yıl sonra İzmir'in Bornova'sında ortaya çıktı…

Üzerinde Arap harfleriyle şöyle yazıyor…

'Vatanın ruhu büyük Gazi…

Düşman ordusunu denize atarken…

Bu çeşmenin bulunduğu Belkahve'den İzmir ve denizi temaşa (seyretmişlerdir) buyurmuşlardır…'

***

Bana göre bu kitabe…

Cumhuriyet Tarihi'nin 'mücevheri'dir…

Hikayesi ise, ağızları açık bırakacak kadar muhteşemdir…

Anlatayım…

***

Yıl 1922... Anadolu, Kurtuluş Savaşı'nda... O tarihte eşi benzeri görülmemiş ulusal destanımız yazılmakta... Destanın kahramanı, Ulu Önder Mustafa Kemal Paşa cephede, karargahında son taarruzun planı üstünde çalışırken, yaveri içeri girer, selam durur… Paşa başını kaldırmadan sorar;'Ne var çocuk bir şey mi oldu?'

'Paşam…' der yaver, 'Yabancı gazeteciler sizinle İzmir'de görüşmek için randevu talep ediyorlar...'

İzmir, an itibarıyla o tarihte işgal altındadır…

Mustafa Kemal Paşa, bir an düşünür... Sonra başını kaldırıp, 'Söyle onlara çocuk... Ben onları 10 Eylül'de, saat 10.00'da Belkahve'de bekliyorum…' der…

***

Dediğini de yapar… 9 Eylül'de İzmir düşman çizmesinden kurtulur; kahraman Mehmetçik'in harekatını Ulu Önder Bornova'daki Belkahve'den izler… Ertesi gün 'şekerli kahvesi'ni de o tepede içer…

***

İşte, o günleri takip eden süreç içinde…

Bir ressam…

Adı, ya Nazmi ya da Nazım

Bir mermerin üstüne eski Türkçe ile günlerce uğraşıp, şunları yazar:

'Vatanın ruhu büyük Gazi, düşman ordusunu denize atarken, bu çeşmenin bulunduğu Belkahve'den İzmir ve denizi temaşa buyurmuşlardır…'

***

Kitabe çok güzel olmuştur…

O kitabeyi alırlar, anlamı büyük olsun diye, Belkahve'deki çeşme'nin alınlığı yaparlar…

Bütün bunlar 1926 ila 1928 arasında gerçekleşir…

Alınlığı çeşmenin üstüne koyduran ise, o dönemin Valisi Kazım Dirik…

Çünkü, kitabenin altında, çeşmenin Vali Dirik tarafından onarıldığı yazılı…

Peki; sonra n'olmuş?

İşte, buna inanamayacaksınız…

Harf Devrimi yaşanmış… Alınlıktaki veciz cümle Eski Türkçe olduğu için…

Bakın burası çok önemli…

Kitabeyi çeşmenin üstünden sökmüşler, 'Bunu anlasa anlasa cami hocası anlar…' deyip, Kavaklıdere Camii'ne götürüp bırakmışlar… Bir daha da dönüp bakmamışlar…

Ne acı değil mi?

Mücevher değerindenki o kitabe…

Yıllar, yıllar sonra…

Armutlu'daki kazı başkanı Prof. Dr. Elif Tül Tulunay tarafından bulunmuş…

Üstündekiler Türkçe'ye çevrilince de…

'Vay canına…' süreci başlamış…

***

Allah'tan o 'alınlık' şimdi Belkahve'deki 'Ata Evi'ni yaratan Bornova'nın genç Belediye Başkanı Olgun Atilla'nın himayesinde…

Temizleniyor, eksikleri gideriliyor, kırılan yerler onarılıyor…

Sonra…

Tıpki, 90 yıl öncesinde olduğu gibi…

O eşsiz kitabe… Doğduğu yere…

Belkahve'deki eski yerine yerleştirilecek…

***

Bornova Belediyesi Kültür ve Turizm Danışmanı dostum Altan Altın'a, o kitabenin değerini sordum, 'Paha biçilemez…' dedi ve ekledi…

'Ne maddi ne manevi…'

***

Son bir not… Ben, TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın yerinde olsam(!), zarif bir mektupla bu paha biçilmez kitabeyi Bornova'nın Reisi Atila'dan ister; Gazi Meclis'in kapısına Türkçesiyle birlikte yerleştiririm…

Sonsöz: 'İnkılabın hedefini kavramış olanlar, daima onu muhafazaya muktedir olacaklardır…'