Ülkemiz böyle karanlık günleri, 1919- 1923 arasında yaşamıştı. İçim çok sıkıldığında dönüp dönüp Büyük Atatürk’’ün Nutuk ve Gençliğe Hitabesi’’ni okuyorum. ’¶Bugünleri ne kadar net görüp, bu metinlere koymuş. Mekanı Cennet olsun.
’“Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir’…’”

Türkiye üzerinde aynen 19. Yüzyıl’’da olduğu gibi büyük oyunlar dönüyor. Ermeni meselesine şimdi, Rum Pontus, Süryani, Keldani gibi diğer azınlıkları da eklemeğe çalışıyorlar. Kıbrıs sorununda verilen bütün tavizlere rağmen, gelinen nokta ortada. Kuzey Irak senaryosu tamamlanmak üzere, bu saatten sonra yapılacak tek şey belki KERKÜK’’TEKİ TÜRKMENLERİ Türkiye’’ye davet ederek canlarını kurtarmak olacaktır. Büyük umutlarla Kafkaslarda kurduğumuz ilişkilerin hepsi olumsuz bir seyir izliyor. Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Türkmenistan ülke gündeminden çıktılar bile. Afganistan’’da Türk helikopterleri düşürülmeye başlandı. Yakında, korkarım oradan da şehit haberleri almaya başlayacağız. AB ile ilişkiler ise tıkanmanın da ötesinde, kördüğüm olmuş gibi.

Ülkemizin iç meseleleri ise daha vahim. Ülkeyi, Devletin büyükçe bir kesimini üç tarikat yönlendirebiliyor. Nakşibendi’’lerin en önemli kolu Cübbeli İsmail Hoca, ABD’’den cemaatini yöneten Fethullah Gülen ve Menzil Grubu (Adıyaman ve Afyonkarahisar kolları) . Her gün biraz daha karanlığa çekiliyoruz. Devlet dairelerinde çalışan çağdaş görüşlü kadrolar inim inim inliyor ve emeklilikleri dolanlar anında emekli oluyorlar. Çünkü korkunç bir baskı altındalar, özel hayatları, bilgisayarları, giyim kuşamları hep izleniyor.
Ülkenin en güvendiği kurum TSK’’i (kendi ülkesinin içinden düşmanlık beklemediğinden) şaşkın durumda. Her gün dijital ortamda üretilmiş yeni bir komployla karşı karşıya kalıyorlar ve öylesine kıskıvrak bağlanmışlar ki, hiçbir şey yapamıyorlar.

Terör, ne Kürt Açılımı, ne Demokrasi Açılımı dinliyor. Dinlemez tabii, AKP Kürt açılımı diye bir ’“bilinmezi’” ortaya atar ve içinde ne olduğunu kendi de bilmezse, üstelik terörle mücadele eden kahramanları hapise atar, teröristleri Devletin Müsteşarına karşılatırsanız, sonuç maalesef böyle olur. Her gün yeni şehit haberleri ile sarsılıyoruz.
Abuk sabuk açılım muhabbetleri, pespaye bir şekilde, çirkin bir ilkellikle almış başını gidiyor. Her açılım, bir toplantılık fiyasko. En son Roman açılımı, Tayyip-Kibariye ’“Son Tangosuyla’” başlamadan bitiverdi. Bu yapılanlar kelimenin tam anlamıyla HAFİFLİK.
Bu arada yolsuzluklar diz boyu. Deniz Feneri hakkında açılan davalar için, nerede ise Alman Yargısı suçlanacak.

İşte bu olumsuzluklar ortasında şimdide Anayasa değişikliği piyasaya sürüldü. Daha doğru bir deyimle kuvvetler ayrılığı ilkesine son verme operasyonu başladı.
Türkiye’’ye baktığımızda bütün bu yaşananlardan en çok etkilenen bölgenin İzmir ve Ege Bölgesi olduğunu görüyorum. İnsanların içleri yanıyor. Çünkü biz Egeliler düşman işgalini görmüş, düşman askerinin zulmünü büyük acılar çekerek yaşamışız. Bu nedenle bağımsızlığın ne olduğunu, Laik Cumhuriyeti korumanın ne anlama geldiğini gayet iyi biliyoruz.

Ve dönüp dönüp Atatürk’’ün Gençliğe Hitabesini okuyoruz;
’“EY TÜRK İSTİKBALİNİN EVLADI, İşte bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen, Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
(20 Ekim 1927)’”

Not: Önümüzdeki iki gün, eğer izniniz olursa yakın tarihte bir gezi yapacağız. Özellikle gençlerimizin okumaları için gayret sarf etmenizi rica ediyorum.