*Ekim ayı Dış Ticaret açığı 6.3 Milyar Dolar olarak açıklandı. 10 aydaki toplam dış ticaret açığı şimdiden 55 Milyar Doları aştı!..’¶

*2002 yılında Türkiye’’nin toplam borcu 214 Milyar Dolardı. 2010 sonuna yaklaşırken Türkiye’’nin toplam borcu 564 Milyar Dolara çıktı. Yani tüm Cumhuriyet boyunca yapılan borç 214 Milyar Dolar,
8 yılda AKP Hükümetinin yaptığı borç 350 Milyar Dolar!...
Üstelik Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan tüm eserleri, Telekom’’dan Tüpraş’’a, Limanlardan muayene istasyonlarına, Sanayi Kuruluşlarından enerji tesislerine kadar hepsi AKP tarafından satıldı!...
*Sayın Mehmet Arif Demirer, 29 Kasım 2010 günü aynı anda hem, İngiltere’’de (Sainbury) hem Türkiye’’de (Migros) adlı marketlerde aynı miktarda mallar aldırdı. O günkü kurdan Türk Lirasına çevirtti.
İşte ucuzluk cenneti Türkiye;
Gıda ve Tüketim Malı İngiltere(TL) Türkiye(TL)
Süt(lt) 1.90 2.05
Ekmek(Dilimli-ambalajlı Kg) 3.36 5.30
Ayçiçeği Yağı(Lt) 3.50 3.75
Dana Kıyma(Kg) 10.60 27.90

*AKP’’nin tek başına iktidarda olduğu bu 8 senede, ’“Üretken Sabit Yatırım’” olarak hangi tesisi ülkeye kazandırdı?Ne kadar istikrarlı iş gücü yarattı?

*Sektörel açıdan baktığımızda yatırım için ülkemize gelen sermaye; Alışveriş Merkezleri, Gıda, Lüks İnşaat, Finans ve Bankacılık gibi kapkaç yatırımlar ve kısa sürede amortisman sağlayacak işlerin dışında hangi sektöre kalıcı yatırımlar yaptı.

*AKP’’nin bilerek ve gönüllü olarak uyguladığı ’“Sıcak Para- Düşük Kur- İthalata dayalı’” politika ile, ülkemizin ciddi sanayi kuruluşlarının ithalatçı olmaya başladıkları ve yatırım ortamının gittikçe gerilediği bir döneme girdiğimizin farkında mıyız?

Bir millet olağanüstü dış ekonomik şartlar, yanlış iktidarlar veya onun hatalı yönetimlerinden dolayı ekonomik olarak sıkıntıya girebilir, ekonomik değerlerinin bir kısmını kaybedebilir. Bugün yaşadığımız fakat yoğun kontra propaganda sebebiyle ve ciddi anlamda muhalefet yapılmaması sebebiyle fark edemediğimiz olay budur. Başımıza gelen ekonomik sıkıntılar, ciddi iktidarlar, sorumlu devlet ve siyaset adamlarının alacakları önlemlerle ve milletçe katlanacağımız fedakarlıklarla bertaraf edilebilir. Çekilen sıkıntılar tekrar refaha ve rahata kavuşulunca unutulur gider.
Fakat bizleri yani Türk Milletini bir arada tutan değerlerimiz bilerek tahrip ediliyorsa, iktidar bu olaylara çanak tutuyor veya görmezden geliyorsa, yasalarla kendilerine ’“milleti koruma’” görevi verilen kurumların bizzat kendileri ’“millete tehdit’” haline gelmişse, bu tahribatın onarılması hiç kolay olmaz ve çürüme hızlanır.
Türkiye günlerdir, polisin öğrencilere ’“orantısız güç’” kullandığını konuşuyor. Valilerin çoğunluğunun AKP İL Başkanı, Kaymakamların büyük bir kısmının AKP İlçe Başkanı gibi davranmaya zorlandığı, böyle davranmayanın derhal görevden alındığı bir dönemde polisin, ’“Devletin Polisi’” gibi değil de, partinin veya cemaatin polisi gibi davranması insanlarımızı neden şaşırtıyor, ben de bunu anlayamıyorum!...
Bir siyasetçi, bir yönetici, demokrasi’’yi öncelikle kendi kafasında ve gönlünde sindirememişse ve evrensel demokrasi ve hukuktan habersiz ise bu kişilerden demokrasi adına ne beklenebilir ki?
Demokrasi birileri için sadece kafalarındaki amaca ulaşmak için bir ’“araç’” olarak kabul ediliyorsa ve bunu açıkça milletin yüzüne bakarak küfür eder gibi söylüyorsa ve millet de buna rağmen oy vermeye devam ediyorsa, polisin insanlara günde üç öğün biber gazı ikram etmediğine ve günde üç kez yere yatırıp pataklamadığına şükretmek lazım!...
Tüm ömrünü emir alıp, aldığı emri tereddütsüz olarak uygulamak üzerine geçiren yani biat kültürü ile yetişmiş bir kafadan nasıl demokrat bir davranış beklenilmezse, bu güzel ülkeyi Dar-ül Harp olarak görenlerden, ülkenin ekonomik değerlerine ve insanına sahip çıkmasını bekleyemezsiniz.
Bu sarmaldan kurtulmanın çaresi yok mu?Çaresiz misiniz?Bence çaresiz değilsiniz. Çare sizsiniz.
Herkes çevresini şimdiden seçime hazırlayacak, bilinçlendirecek. Özellikle fakir ve yardıma muhtaç insanları AKP’’nin yardım paketlerine muhtaç etmeyecek yardımlaşma organizasyonları içinde olmamız gerek.
Herkes mutlaka sandığa gidecek, çevresini sandığa götürecek.
CHP tüm sol ve sosyal demokratlara sahip çıkacak ve bu oyları almanın çaresini bulacak.
MHP tüm ülkücü ve milliyetçi oyları almanın samimi gayreti içinde olacak.
DP Merkez Sağın tamamının oylarını alacak yapılanmayı süratle gerçekleştirecek, bu oluşumu engelleyen ve elinde imkan olduğu halde katkı koymayanlar kim olursa olsun, yalnız bırakılacak’…
Ya bunlar yapılacak ya da çürüme ve fakirleşme devam edecek. Bu çürüme ve fakirleşmeye karşı çıkmak çocuklarımız ve gelecek nesillerimiz için birinci görevimiz değil mi? Yoksa Türk Milleti olarak bu görevi de, sayıları çok az olan vatansever yazarların sırtına mı yükledik?Ne dersiniz?