Büşra ÇETİNKAYA/EGEDESONSÖZ – Geride bırakmaya az bir süre kala 2024 yılı, tarımda çiftçinin en zorlandığı yıllardan biri oldu. Girdi maliyetlerinin ekonomik açıdan zorlaması bir yana son yılların en kurak yaz günlerinin yaşanması da çiftçinin belini büktü.
2024 yılında İzmir’den Bursa’ya, Balıkesir’den Kahramanmaraş’a Türkiye’nin birçok ilinde gerçekleşen çiftçi protestoları gündemden düşmedi.
Öte yandan tarlada kalan ürünlerini çöpe döken, hayvanlara yem olarak veren, ürünü bedava halka dağıtan üreticilerin videoları sosyal medyada sıkça paylaşıldı.
Buharkent Ziraat Odası Başkanı Naim Özdamar, tarım sektöründe 2024 yılının nasıl geçtiğini ve çiftçinin durumunu Egedesonsöz’e anlattı.
Özdamar açıklamasında şunları söyledi:
“Son 60-70 yılın en sıcak geçen yazını yaşadık. Su kıtlığı yaşadığımız bu dönemde su isteyen bitkilere olumsuz olarak yansıdı. Su istemeyen meyvelerde ise aşırı kuraklık nedeniyle okratoksin dediğimiz mantar, kanserojen içeren madde oluşmasına neden oldu. Her sene olmuyor, bu sene meydana geldi. Kaliteli ve rekolteli zeytin elde etmemizde Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi’nin açıkladığı rekolte rakamlarına rağmen daha düşük oldu. Zeytinde ise rekolte 8-11 kilodan 1 kilo zeytinyağı elde edilen bir sonuç ortaya çıktı. Kanallar boş kaldığı için pamukta dekar başına ortalama rekolte 400 kilogramı ancak buldu, yüzde 50 kaybımız var. Su azlığından dolayı Türkiye genelinde meyve ve sebze fiyatlarında arz talep dengesinde arzın aleyhine bozulduğu için piyasadaki diğer ürünlerin mal hizmet alımlarının paralelinde olarak gıda ürünlerinde de TÜİK’e göre yüzde 50, ENAG’a göre yüzde 95 civarında zam yapıldı. Bunlar, çiftçinin cebine giren zam değil. Doğrudan ihracatçının, sanayicinin cebine kalan bir gelir oldu.
Tarlada kalan ürünlerin ve pazarda karşılaşılan fiyatların sebebini açıklayan Özdamar, “Domates, kavun başta olmak üzere birçok tarım ürün hasat maliyeti karşılanamadığı için tarlada kaldı. Tarlada 50 kuruş ile 1 TL arasında olan domates ve kavun pazara geldiğinde 25 TL’yi buldu. Türkiye’deki sakat pazarlama sisteminden dolayı bu yansıma çiftçiyi mağdur ederken tüketiciyi de mağdur etti. Taban fiyatı belirlenen ürünlere baktığımızda çiftçi burada da mağdur oldu. Geçen yılki hububat fiyatlarıyla bugünkü arasından hükümetin verdiği fiyatlar yaklaşık 1 TL 25 kuruş yaptı. Yaklaşık olarak yüzde 10-12’lik bir gelire tekabül eder ki çiftçinin girdi maliyeti ise yüzde 80-90 arttı. 2025 yılı için hububat ekiminde ciddi eksiklik var. Bunun sebebi de çiftçinin artık gübre ve tohumluk alacak parayı bulamamasıdır. Şahsi tahminim, önümüzdeki yıl Türkiye’nin buğday üretimi yaklaşık 15-16 milyon tona düşecek. Hububat açığı da yaklaşık 12 milyon ton civarında olacak. Türkiye, bunu da diğer ülkelerden yüksek fiyatla alarak telafi edecek” şeklinde konuştu.
Özdamar, piyasaya bakanlık müdahalesinin olmamasının yarattığı sorunlara değinerek “Ulusal Süt Konseyi, Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyleri tamamen sanayicilerin kuruluşları. Şu anda çiftçi elindeki satış fiyatlarını en düşük seviyede tutarken kendi satışlarını piyasaya sürdükleri ürünlerinden yüksek gelirler elde etmekteler. Sofralık zeytin fiyatı 18-20 TL arasında oldu. Fındık fiyatı ve çay fiyatı yine beklentisini karşılayamadı.Çiftçinin en az girdiyle en yüksek geliri elde ettiği ve her yıl yenilemediği bir ürün olan meyvecilik sektöründe ise bakanlığın çıkardığı tarımsal ürünlerin planlaması adı altındaki saçma sapan yönetmelik, şu anda Türkiye’de ihraç edilen 13 ürünün ekimini engelliyor. 13 ürünün yaklaşık olarak 12 milyar dolarlık ihracat geliri var. Bakanlığın yasakladığı başlıca ürünler; incir, üzüm, zeytin, fındık, narenciye çeşitleri başta geliyor. Bakanlık, artık bu ürünleri ekmeyeceksiniz diyor. Bu Türk ekonomisi için ve çiftçi için büyük bir kayıp. Piyasadaki oluşan fiyatlarda ne Ticaret Bakanlığı’nın ne Tarım Bakanlığı’nın ne Maliye Bakanlığı’nın herhangi bir müdahalesinin olmaması nedeniyle piyasada altta kalanın canı çıksın ekonomisi yürüyor. Burada altta kalıp canı çıkan da Türk çiftçisi” ifadelerini kullandı.
‘TARIMDAN KAÇIŞ VAR’
Özdamar, 2024 yılı boyunca Türkiye’nin dört bir yanında gerçekleştirilen çiftçi protestoları hakkında görüşlerini aktardı:
“Çiftçi, zevk olsun diye veya eğlence yapmak için kafayı çekip de sokaklara dökülmüyor. Çiftçi, ürettiği üründen para kazanamadığı için bu eylemleri yapıyor. Bunun çok yönlü bir zararı var. Çiftçi ailesindeki gençler artık tarım yapmak istemiyor. Ailesinin her gün zarar ettiğini görerek tarım yapmak istemiyor. Çiftçi yaş ortalaması 60’a dayanmış durumda. İkinci olarak tarımdan kaçış var. Tarımdan hizmet sektörüne veya diğer sektörlere geçenler var. Bunları geriye döndürmek çok zor olacak. Babaları öldükten sonra bu çocuklar tarımın mirasını paylaşmaya gelecekler. Fakat birçoğu tarım arazilerinin bankalarının ipoteğinde olduğunu görecekler. Bu gidişle mirastan da pay alamayacaklar.
Tarladaki ürünün toplamaya değmemesi, bu protestoların devam etmesine sebep olacaktır. Trakya’dan Güney Doğu Anadolu’ya kadar süren protestolar haklı protestolar. Tarım ürünleri düzenlemesini yapmayan bir devlet, aynı şekilde mevzuatının tarım ürünleri pazarlamasında kooperatifleri ihmal ederek sadece AB ticaret esaslarını alsa bile bu tarımı kurtarabilecekken bunu göz ardı etmesi Türk tarımının bu hale gelmesine sebep oluyor. Türk Ticaret Kanunu’nda ve Kooperatifler Kanunu’nda bazı değişikliklerin yapılarak kooperatiflerin rekabetini; çiftçilerin de tüccarla muhatap olmadan kooperatif çatısı altında pazarlaması sisteminin getirilmesi yeterli olacaktır”