Son zamanlarda 'sol', 'sosyalist', 'laik' ve 'aydınlanmacı' konumlanışa sahip bazı gazete ve dergilerde ilgimi çeken bir durum var. Bu yayın organlarında, kendilerine köşe açılan ilahiyatçı kökenli yazarlara ve akademisyenlere rastlıyoruz.
Bu yazarların temelde söylediği şu: 'Bugün AKP ve cemaat çevresinde palazlanan kesimlerin islamiyetle, Kur'an'daki ayetlerle, peygamberin hadisleriyle ilgisi yoktur. Onlar İslam'ı kullanmaktadırlar. Oysa İslam öyle yüce, öyle ideal bir toplum öngörür ki, AKP ve cemaat bu yoldan uzaklaşmıştır. Eski mücahitler müteahhit olmuştur, ihale peşinde koşmaktadır.'
Çok kabaca özetlenecek olursa, denilen budur.
*
Bu yazar ve akademisyenler, söylemlerini kanıtlamaya çalışırken de, elbette referans olarak Kur'an'daki ayetleri ve peygamberin hadislerini almaktadırlar. Kaynaklarıysa, gökten indiğine inanılan ayetler ve peygamberin söylediği varsayılan hadislerdir.
*
Sosyalistlerin, komünistlerin, aydınlanmacıların, sermaye sınıfının sömürücülüğünü sergilemek için, kutsal kitaplara gereksinimi yoktur.
Sosyalistlerin, komünistlerin, aydınlanmacıların, sermaye sınıfının siyasal örgütü AKP'yi ifşa etmek için ve AKP karanlığının çelişkilerini ortaya koymak için de kutsal kitaplara gereksinimi yoktur.
Sosyalistler, komünistler, aydınlanmacılar, din olgusunu elbette önemserler, ciddiye alırlar, dinin toplumu nasıl bir belirlenim altına aldığını gözlerler, sınıflı toplumlarda dinin nasıl bir işlev gördüğünü bilirler. Dinsel duyguları, egemen sınıfların ve partilerin nasıl kullandığını saptarlar. Ve dine, 'toplumsal bir olgu' olarak sosyolojik bir pencereden bakarlar.
*
Pek çok AKP'linin 'Karun gibi' yaşadığını, AKP'ye yakın işadamlarının 'deveyi hamuduyla götürdüklerini', AKP'li belediyelerdeki ihale yolsuzluklarını tabi ki göreceğiz, ifşa edeceğiz, sergileyeceğiz.
Ama bunları gösterirken 'İşte kapitalizm budur', 'İşte ücretli emek sömürüsü böyle işler', 'İşte ilkel sermaye birikimi böyledir', 'İşte artı değer sömürüsü bu menem bir şeydir', 'İşte liberal ekonominin barbarlığı böylesine karanlıktır' diyeceğiz.
Sömürüyü, eşitsizlikleri, adaletsizlikleri 'bilimsel sosyalizmin' penceresinden savunmak böyle olur. Yoksa Kur'an'dan ayetler sıralayarak, peygamberden hadisler naklederek AKP'yi köşeye sıkıştırmak, sosyalistlerin ne işidir, ne de misyonudur!
Böyle bir yaklaşım, olsa olsa 'dinsel gericiliği' aklamaya yarar!
*
Tüm bunların da ötesinde… Kur'an'daki ayetleri veri alacak olsak bile, orada savunulan 'yoksul sınıfları ortadan kaldırmak', 'sınıfsız bir toplum yaratmak' değildir. Kur'an'da da, hadislerde de hep 'fakiri fukarayı gözetmeyi', 'onlara yardım etmeyi', 'sadaka vermeyi' emreder. Yani tam da AKP'lilerin yaptıklarını emreder. Bugün AKP zihniyeti de 'sadaka kültürünü' yerleştirmeye çabalamıyor mu? Kendine bağımlı yoksullar yaratmaya çalışmıyor mu? Aslında tam da Kur'an'da ve hadislerde önerilen sistemi yerleştirmeye çalışıyorlar.
Kur'an'da ticaretle ilgili pek çok ayet vardır ve bu ayetlerin bizi götüreceği yer 'serbest piyasa ekonomisidir', 'liberalizmdir.'
Siz hiç herhangi bir dinin kutsal metninde 'sınıfları ortadan kaldırmayı', 'eşitliği', 'eşitliğin sağladığı özgürlüğü', 'aklın özgürleşmesini' vaaz eden bir ayet gördünüz mü? Kutsal kitaplar ve hadisler, olsa olsa en fazla vicdanlı ve insaflı olmayı öğütlerler.
*
Liberal ekonomiyi ve serbest ticareti savunan bir dindir İslamiyet. Bugünkü AKP'nin öncüsü, o dönemin siyasal İslamcısı Erbakan hakkında, 1973'te Doğan Avcıoğlu şunları yazar, 'Oysa MSP devletleştirmeye ve hatta devlet müdahalesine kesinlikle karşıdır. Devlet fabrikalarını özel girişime satmaktan yanadır. Erbakan 19 Ekim 1973'te devletleştirme sözü ağza alınınca yerinden sıçramış, 'Asla! Biz devletleştirmeden hayır geleceğine inanmıyoruz. Biz özel teşebbüsçüyüz. Ticarette bir takım devlet müdahalelerinin fayda getireceğine inanmıyoruz. Fabrikaların sahibi devlet olmasın istiyoruz. Biz dış ticaretin mümkün olduğu kadar serbest olmasını istiyoruz' demiştir. Görüldüğü üzere, renksizlerin karma ekonomiciliğinden çok daha aşırı bir özel teşebbüsçülük söz konusudur. Aşırı özel teşebbüsçülük, aşırı sömürü demektir. Bu nedenle Erbakan'ın 'faize karşıyız' sloganı gibi, 'sömürüye karşıyız' sloganı da boşlukta kalmaktadır.'
İşte bugün AKP, Erbakan'ın 40 yıl önce söylediği sözlerin, savunduğu değerlerin temsilcisidir. Bu damar, siyasal İslam damarıdır; referansı Kur'an'dır, hadislerdir. Bu damara mensup kişiler, sohbetlerinde sık sık peygamberin ticaret ehli olduğunu, rızkın onda dokuzunun ticarette olduğunu, işçinin ücretini alın teri kurumadan vermek gerektiğini vurgulayıp alım-satımı / ticareti / serbest piyasayı kutsarlar.
*
Sosyalistler, komünistler, aydınlanmacılar ise kamuculuktan, planlı ekonomiden yanadırlar; fabrikaların, tarlaların ve siyasi iktidarın işçi sınıfı devletine ait olmasını isterler. Bunu isterlerken de, referansları kutsal kitaplar, ayetler, hadisler değildir. Materyalist dünya görüşüdür, bilimdir, sosyalizmdir.
Dolayısıyla AKP'yi, Tayyip Erdoğanları, Abdullah Gülleri, çevrelerindeki iş adamlarını, para babalarını, lüks yaşamlarını, pahalı ciplerini, milyarlık villalarını, havuzlu köşklerini, mücevherlerini, gemiciklerini, servetlerini eleştirirken; eleştiri noktası ve referans olarak ayetleri, hadisleri, peygamber döneminde yaşananları almamızın hiçbir anlamı yoktur.
Sosyalistler, komünistler, aydınlanmacılar; bugünkü sömürü düzenini, tekeller sistemini, emperyalizmi bilimsel olarak eleştirecek yeterli kaynağa sahiptirler. 1844 El Yazmaları'ndanÜcretli Emek ve Sermaye'ye kadar, Kapital ciltlerinden Grundrisse'ye kadar, Engels'in ve Lenin'in yapıtlarına kadar pek çok kaynak, zaten sömürü çarkının, emperyalizmin ve kapitalizmin ipliğini pazara çıkarmaktadır.
AKP'yi ve Tayyip Erdoğan'ı ayetler ve hadislerden yola çıkarak eleştirmenin sonu, çıkmaz sokaktır.
Çünkü…
Sosyalistlerin, komünistlerin, laiklerin, bilimden yana olanların işi, aydınlanmadır.