Kadın 12 yaş büyüktü erkekten…

'Bana mısın?' demediler…

Aşklarını dolu dolu yaşadılar…

Tam 'sekiz yıl, üç gün' süren emsalsiz bir hayat ortaklığını…

Azrail'in 'The End' dediği güne kadar…

Hazin bir aylığın / bitişin sembolü gibi…

Bu aleme 'Hediyemiz olsun' diye sundular…

***

Bugün…

Hikayedeki erkeğin 15'inci ölüm yıldönümü…

Büyük aşkının bu dünyaya veda edişi ise…

Neredeyse 37 yıl oldu…

Masal gibi bir aşk yaşadılar…

Duyanlar inanmadı…

Tanık olanlar ise…

O hazin aşkın bitişine sadece…

Gözyaşları ile eşlik ettiler…

***

Genç kadın, İstanbullu aristokrat bir ailenin kızıydı…

İsviçre'de filoloji eğitimi görmüştü…

Özel bir lisede İngilizce öğretmeniydi…

O tarihe kadar…

Bırakın şarkı sözünü, iki satır şiir bile yazmamıştı…

***

Genç adam, çocukluğundan beri müziğe tutkundu ama…

Konservatuvar yerine kimya mühendisi olmayı tercih etmişti…

Kendisini 'Notaların Efendisi' gibi hissediyordu…

Haksız da değildi aslında…

Daha o yaşta…

1975 Eurovision Şarkı Yarışması'nın sinyal müziği 'Çoban Yıldızı'nı besteleyerek…

Şöhrete giden yolun kapısını aralamıştı…

***

Esmer güzeli naif İngilizce öğretmeni ile…

Kimyacı bestekar…

İlk kez bir davette karşılaştılar…

Ve…

'İşte Öyle Bir Şey…' dedirten…

Bir sevda masalının kahramanları oluverdiler…

Sonra bi'daha hiç ayrılmadılar…

Ruhların ve kalpların valsi başlamıştı…

Ve, o sırada takvimler…

1975 yılının serin bir sonbahar akşamını işaret ediyordu…

***

O günden sonra…

İçtikleri su ayrı gitmedi…

Aslında…

Dünyaları apayrıydı ama…

Müzik onları hep bir çizgide birleştiriyordu…

Artık, dünya onlara 'dar' geliyordu…

Genç kadın şarkı sözü yazıyor…

Kimyacı sevgilisi onları sihirli notalar eşliğinde…

Unutulmazlar arasına yerleştiriyordu…

Türk Pop Müziği'nin, hala ölümsüz eserleri arasında yer alan…

'İşte Öyle Bir Şey'

'Sevdan Olmasa'

'Bir de Bana Sor' gibi…

Dillerden düşmeyen şarkılara birlikte imza attılar…

Büyük aşkın bestekarı…

'Hababam Sınıfı' filmine yaptığı müzikle…

'Altın Portakal' ödülünün sahibi oldu…

***

Türkiye'nin ünlü sesleri için yaptıkları şarkılar…

Sanki onların aşkını anlatıyordu:

'Bende bu cehennem gibi yürek olmasa…

Bende deli rüzgar gibi hasret olmasa…

Bir de cana can katan o sevdan olmasa…

Ah, bu hayat çekilmez…'

***

Erol Evgin'in seslendirdiği o şarkı…

Bir kor ateş gibi düştü sevenlerin yüreğine…

43 yıl önce altın plak aldı; o tarihte milyon sattı…

***

Aralarındaki 'derin yaş farkı'na karşın…

Türkiye, onları birbirine çok yakıştırdı…

Mümkün olduğunca gözlerden uzak yaşadılar aşklarını…

Ne var ki…

'Koca kadının gencecik çıtır sevgilisi var!' yakıştırması…

Bir 'leke' gibi üstlerine yapışır kalır diye çok korktular…

Birlikte gittikleri…

Polonya'daki Spot Müzik Festivali'nden sonra…

Radikal bir karar verdiler:

'Aşkımızı, bundan söyle kimselerden saklayıp, gizlemeyeceğiz…'

***

O günlerde, film gibi bir olay geçer başlarından…

Kimya mühendisi, yüksek lisans için İngiltere'ye uçar…

Yolculukta müthiş bir fırtınaya yakalanır; ölümden döner…

O heyecanla bir beste yapar ve sevgilisine yollar…

İngilizce öğretmeni, sevdiği adamı korkutan fırtınadan habersizdir…

Hissettiklerini…

Binlerce kilometre öteden satırlara döker:

'İşte o an bir fırtına kopar…

Sanki o an yer yerinden oynar…

Hoyrat bir rüzgar eserken…

Sallanan gemi misali…

Sallanır durur içimde dünya…'

***

Artık, aşk aşktır ve aşk…

Dolu dolu yaşanmaya başlamıştır…

***

Sonra?

Sonra fena halde korktular…

Ya bu aşkı Türkiye kabullenmezse?

Nitekim, korkuları ağır bastı…

Aşklarını kalplerine gömerler ve…

Saygın bir şekilde…

Bu sevda masalını bitirmeye karar verdiler…

Ne var ki…

Dudaklardan dökülen 'inkar sözcükleri'ne karşın…

Gözlerin yalan söyleyemediği…

Bir kez daha kanıtlanıyordu…

Sadece 'iş arkadaşı' olmaya / kalmaya yemin ettiler…

***

Ve, kader ağlarını örmeye başladı…

İngilizce öğretmeni göğüs kanserine yakalandı…

Tedavi için İngiltere'ye gidip, gelmeye başladı…

O melun hastalığı yenmeye yemin etmişti…

Neşeli görünmeye çalışıyordu ama…

Aslında…

Uçsuz, bucaksız derin bir hüzün yaşadığı…

'Koca Çınar' şarkısının sözlerinde kendini belli ediyordu:

'Serde delikanlılık, gençlik var koca çınar…

Sevda var, sen sevdanı çiğneyip geçer misin?

Öte yanda gurur var, ölesiye gurur var…

Seni unutanları…

Sen olsan sever misin?'

***

O İngilizce öğretmeni…

Unutulmaz aşk şarkılarının söz yazarı Çiğdem Talu'ydu…

28 Mayıs 1983'te…

O güzel şarkıları öksüz bırakıp…

Bu dünyaya ve deli gibi aşık olduğu genç sevgilisine…

Veda ederek bu dünyadan göçtü, gitti…

***

O milyonların ezberine giren şarkı sözlerine…

Besteleri ile can veren kimya mühendisi ise…

Sihirli notaların yaratıcısı Melih Kibar'dı…

Büyük aşkını kaybettikten sonra…

Her şeyden elini eteğini çekti…

Müziğe bile kahretti…

O'na da 2000'li yıllarda cilt kanseri teşhisi koydular…

15 yıl önce bugün…

7 Nisan 2005'te hayata veda etti…

***

Çiğdem Talu ile Melih Kibar'ın 'imkansız' aşkı…

Sekiz yıl, üç gün sürdü!

O zaman diliminde…

250'dan fazla şarkıya birlikte imza attılar…

Bunca yıldan sonra bile…

Geriye…

Dinlerken hepimizin kalplerini 'pır pır' ettiren emsalsiz aşk şarkılarını bıraktılar…

***

Bitiriyoruz…

Çiğdem Talu ve Melih Kibar

Eşi, benzerine az rastlanan ölümsüz bir aşkı…

Yarattıkları şarkılarda yaşadılar ve hissettiklerini Türkiye'ye de yaşattılar…

Şimdi, sizin başınıza gelse…

Sevdiğinize yaşatabilir misiniz böyle bir sevda masalını?

Nokta…

Sonsöz: 'Her şey seninle güzel; olmayacak düşlerin peşinde koşmak bile…'