Bugün Pazar...
Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla...
Atatürk'ü bu köşede anma ve hatırlama günü...
Bir kez daha...
Az bilinen yaşanmış bir öyküyü paylaşalım...
Bunu yaparken de…
'Büyük Kardeşim Atatürk' kitabını kaleme alan…
Ulu Önder'in ablası Makbule Atadan'ı…
Saygıyla analım…
***
Makbule Atadan, ablaydı…
Atatürk'ten beş yaş büyüktü…
İkisi de Selanik'te doğdu…
Makbule ile kardeşi Mustafa, birlikte büyüdüler…
Tarlada kargaları kovaladılar…
Makbule, Balkan savaşlarından sonra…
Annesi Zübeyde Hanım ile birlikte İstanbul'a yerleşti…
Cumhuriyet'in ilanından hemen sonra Ankara'ya gitti…
Bir süre Gazi Mustafa Kemal Paşa'yla kaldı...
Daha sonra Çankaya Köşkü arazisi içinde…
Kendisi için inşa edilen Camlı Köşk'e yerleşti…
Ağabeyinin siyasi ve sosyal hayatı ile neredeyse hiç ilgilenmedi…
Atatürk'ün isteğiyle 1930'da Fethi Okyar'ın kurduğu…
Serbest Cumhuriyet Fırkası'na girdi…
Birkaç ay sonra parti kapatıldı; siyasetten çekildi…
Edirne Milletvekili Mecdi Boysan ile hayatını birleştirdi…
Atatürk'ün ölümünden bir süre sonra boşandı…
Anıları 'Büyük Kardeşim Atatürk' (1952) adıyla yayımlandı…
18 Ocak 1956'da 71 yaşındayken vefat etti…
***
Makbule Hanım, erkek kardeşi Mustafa Kemal'in…
Selanik'teki ilk aşkından söz ediyor o kitabın bir bölümünde…
***
O aşkın kahramanı…
'Kalyopi' adında bir Rum şarkıcı…
Kadın, 25-30'larında…
Mustafa Kemal ise, henüz 15 yaşında…
Koyu siyah saçlı, gözleri çakır, sülün gibi bir kadın Kalyopi…
Güzelliği, Selanik'te herkesin dilinde…
Bırakın, Selanik'in çapkın gençlerini…
Mustafa Kemal ve ailesinin yaşadığı mahallenin zenginlerinden…
Cafer Efendi bile, Kalyopi'yi vurgun…
İşte, o kadın…
Bir gün, Mustafa Kemal'in annesi Zübeyde Hanım'ın…
Selanik'teki evinin kapısını çalıyor…
Ve, bakın neler oluyor…
***
Mustafa Kemal, yıldırım hızı ile…
Basamaklardan süzülerek aşağıya iniyor…
Biraz sonra misafirin kim olduğu anlaşılıyor...
Odaya koyu siyah saçlı, mavi gözlü çok güzel bir kadın giriyor…
Ardından da Mustafa Kemal…
O sırada 15'ini süren Mustafa Kemal'in gözleri alev alev yanıyor…
Bir nefeste tanıtıyor, güzel misafiri:
'Kalyopi Hanım… Şehrimizin en tanınmış şantözü...'
***
Zübeyde Hanım, biraz durakladıktan sonra…
Genç kadının niçin geldiğini anlıyor…
Mustafa Kemal'i üzmek istemediği için…
Kalyopi Hanım'ı çok iyi karşılıyor…
Hal, hatırdan sonra sözü Kalyopi alıyor:
'Mustafa Bey'le on günden beri tanışıyoruz… Çok sevimli bir genç... Sizden çok bahsetti… Ben de sizinle görüşmeye karar verdim… Sizi rahatsız ediyorum belki ama Mustafa Bey'in hatırı için katlandım buna... Beni affetmenizi rica ederim… Konuşacaklarım var sizinle...'
***
Mustafa Kemal, odadan çıkıyor…
Zübeyde Hanım, genç kadınla baş başa kalıyor…
Kalyopi, gözlerini yere dikerek devam ediyor:
'Size anlatacaklarımı, üzülmeden dinlerseniz çok sevineceğim... Oğlunuz, beni seviyor… Onun yaşındaki gençlerde bu gibi duygular uyanırsa hayret etmemeliyiz... İlk aşklardır bunlar... Hiçbir insan kudreti buna karşı gelemez... Aramızda büyük yaş farkı var... Oğlunuza yüz vermesem, çok üzülecek... Bahtsız aşklar tehlikelidir... Onun için Mustafa Bey'i reddetmedim... Konuştum, görüştüm ve bir abla gibi anlayış gösterdim... İlk aşklar, fırtınalar gibidir... Çabuk geçer ve dağılırlar… Arkasından başkaları gelir… Onun için, oğlunuza çıkışmayınız... Aklı başında bir insanım ben… Oğlunuzun bu buhrandan kurtulmasına tıpkı bir abla gibi yardım etmek isterim…'
Zübeyde Hanım, ne de olsa anne…
Dayanamaz, hassas soruyu sorar:
'Sizi çok mu seviyor Mustafa?'
Kalyopi, bu kez gözlerini kaçırmaz Zübeyde Hanım'dan:
'Gençlerin ölçüsü yoktur… Sevdiklerini çok severler... Bütün mesele bu aşkları, tehlikesiz yapmaktadır… Yetişmesi için, Mustafa Bey'in bu aşktan vazgeçmesi lazım... Zorla olmaz bu... Genç gönüller çok çabuk bir başkasına kayarlar... Bekleyiniz biraz... Bir başkasını sevmeye başladı mı mutlaka unutur beni… Yalnız üstüne fazla düşmeyiniz…'
Zübeyde Hanım, anlayış gösterir misafirine:
'Kalyopi Hanım, oğlum gerçekten, yalnız çocukluk değil, çılgınlık etmiş… Sizin hiçbir suçunuz yok... Bakınız, dünkü çocuk neler yapıyormuş meğer… Benim hiç haberim yok bundan…'
Kalyopi, aşk sanatının mimarı gibi cevap verir:
'Başlayan aşklardan kimsenin haberi olmaz zaten... Hele çocuk aşklarını sezmek çok güçtür… Siz nerden bileceksiniz?'
Zübeyde Hanım, hassas soruyu sorar:
'Oğlum sizi çok rahatsız ediyor mu?'
Selanikli güzel şarkıcının gözleri nemlenir, karşılık verirken:
'Hayır; yalnız beni nerede bulacağını biliyor ve kapı önünde bekliyor... Biraz konuşuyoruz, o kadar… Bazen, bana ufak bir mektup veriyor... Okutuyorum… Oğlunuz güzel yazıyor…'
Dayanamaz Zübeyde Hanım; öğrenmek ister:
'Ne yazıyor bu mektuplarda?'
Kalyopi, sevilen bir kadının okşanmış ruhuyla karşılık verir:
'Ne yazacak? Beni çok seviyormuş… Allah bağışlasın, güzel bir oğlunuz var… Aynı yaşta olsaydık, belki birbirimizden ayrılmazdık...'
Zübeyde Ana, oturduğu yerden kalkar…
Gözlerinden adeta alev fışkırmaktadır; sohbete noktayı koyar:
'Ne diyorsunuz Kalyopi Hanım?'
***
Öykünün sonunu, tahmin edersiniz…
Orayı pas geçelim…
Ama…
Selanikli şarkıcı Kalyopi'nin…
Ne kadar olgun, ne kadar ders verici…
Hepsinden önemlisi…
Ne denli 'bilgece' cevaplar verdiğini bi'kenara yazmakta yarar var…
Nokta…
Sonsöz: 'Daha emin ve daha doğru olarak yürüyeceğimiz bir yol vardır… O da Büyük Türk kadınını çalışmamıza ortak kılmaktır… / Gazi Mustafa Kemal Atatürk…'