Yargının vicdanı var mıdır? Vicdanlı olmak olağan mıdır? Yoksa olağanüstü hallerin bir başka hali midir? Hukuk ve edebiyatta vicdanının yeri nedir ve nasıl yazılır?

Olağanüstü hal yaşıyoruz ve KHK ile Devlet yönetiliyor… Hukuk, yargı ve vicdan lazım.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Madde 15, Devletlere (olağanüstü hallerde yükümlülüklerini askıya alma) hakkı tanır. Bu madde, taraf Devletlerin Hükümetlerine, 'istisnai koşullarda' Sözleşme kapsamındaki belirli hak ve özgürlükleri koruma yükümlülüklerini geçici olarak, kısıtlı ve denetimli bir şekilde askıya alma olanağı sağlamaktadır.

Temel hak ve özgürlükleri nasıl askıya alırsanız o haliniz gerçek yüzünüzdür.

Askıya alma hakkına yalnızca savaş zamanında veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde başvurulabilir. Devlet, yalnızca durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde, Sözleşme'de öngörülen yükümlülüklerine aykırı tedbirler alabilir. Ama bu tedbirler, Devletin uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklerine ters düşmemelidir, Devletler Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin özüne aykırı davranamaz. Olağanüstü hallerde bile meşru savaş filleri dışında 2. Maddeye (yaşam hakkı), işkence yasağı ve insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya ceza yasağına, kölelik ve zorla çalıştırma yasağına ve 'kanunsuz ceza olmaz' kuralına aykırı tedbirlerin alınmasına Sözleşme izin vermez. Devletler için en sert yasaklar bunlardır.

Benzeri diğer yasaklar ise; yine 15. Madde düzenlemesine benzer şekilde, Sözleşme'nin 6 No'lu Protokolü'nün 1. Maddesine, yani barış zamanında ölüm cezasının kaldırılması kuralına, Sözleşme'nin 13 No'lu Protokolü'nün 1. Maddesine; ölüm cezasının her durumda kaldırılmış olması ilkesine, Sözleşme'nin 7 No'lu Protokolü'nün 4. maddesine yani aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkına aykırı tedbirler alınamaz.

Ayrıca Sözleşmenin 15. Maddesine göre aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Devlet, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine konu hakkında tam bilgi verir (Tematik Bilgi Notu – Olağanüstü Hallerde Yükümlülükleri Askıya Alma. Adalet Bakanlığı, 2015. gayri resmi çevirisi.)

Geçmişte Arnavutluk, Ermenistan, Gürcistan, Yunanistan, İrlanda, Türkiye ve Birleşik Krallık yükümlülüklerini askıya alma haklarını kullanmışlardır. Ukrayna, 5 Haziran 2015'de ülkedeki acil durum nedeniyle, Fransa 24 Kasım 2015 tarihinde Paris'te meydana gelen geniş çaplı terör saldırılarının ardından Avrupa Konseyi Genel Sekreterine ülkede belirli hakların askıya alınmasını da kapsayan birtakım acil durum tedbirleri hakkında bilgi vermiştir.

15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye yükümlülüklerini askıya alma hakkını kullandı ve Konsey Genel Sekreterliğine bildirimde bulundu.

OHAL dönemini ve Kanun Hükmünde Kararnameler sürecini yaşamaya başladık.

Eskiyi, yeniden yaşamak… Olağanüstü rejimin olağanlaştırılması sanki alınyazısı!

İl İdaresi Kanunda yapılacak olan değişiklikler öncesi yazımızda (16.02.2015 Bianet. F.İ) Kanun Hükmündeki Kararnamelerin eski hallerini anımsatmıştık. Bu yazıda Prof. Dr. Lütfi Duran'ın 1995 yılında KHK'leri Anayasaya aykırı gördüğünü yazmıştık. Sayın Duran 'Bunalım Kararnameleri' başlıklı yazısında KHK için '…hürriyetçi demokrasi, insan haklarına saygılı hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlüklerden eşit yararlanma, demokratik toplumun gerekleri, yargısal denetim vb. ilke ve kuralları ile de bağdaştırılması mümkün değildir' diyordu (Yeni Yüzyıl 19 Eylül 1995).

Çözüm, Anayasa'da yapılacak köklü değişikliklerle bunalımlı dönemlerde yürütmeye verilecek görev ve yetkilerin çok sıkı kayıt ve şartlara bağlanması, en aza indirilmesi ve tümüyle yargısal denetime tabi tutulmasıdır. Aksi takdirde OHAL antidemokratik rejimdir ve KHK'ler 'bunalım kararnameleridir'

Eski 1990'lı yılların KHK'leri ve bıraktıkları izleri anımsayanlar vardır mutlaka. Basında (SS Kararnameleri) olarak anılan ve o yıllarda özellikle Güneydoğu Kararnameleriyle yaratılan hukuk; olabildiğince baskı ve sansür demekti ve olağanüstü rejimin olağan hale dönüşmesi sağlanmaya çalışılıyordu.

Geçmişin, günümüze böylece ilham verdiğini anımsatmak, basın özgürlüğünün ne kadar hiçe sayılacağını açıkça göstermektedir.

Örneğin İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliğinin '…Özgür Gündem isimli gazetenin sürekli PKK terör örgütü propagandası yaptığı ve silahlı terör örgütünün yayın organı gibi hareket ettiği iddiasıyla ile yetkilileri hakkında TCK'nın 302/1, 314/2, 220/2,8, 3713 sayılı yasanın 7/2 maddeleri uyarınca soruşturmaya başlanıldığı anlaşılmış olmakla, anılan gazetenin T.C. Anayasasının 28. maddesinin son fıkrası uyarınca geçici olarak kapatılmasına...' (2016/3825 D.İş 16.08.2016 Tarih) dair kararı Anayasanın 28 inci maddesinin son fıkrasına dayandırılmış. Ama Anayasa böyle bir kapatma kararı verilmesine izin vermiyor.

Öncelikle kapatma kararı verebilmek için bir Mahkeme tarafından verilmiş mahkûmiyet kararı olmalıdır. Böyle bir düzenleme dahi basın özgürlüğüne aykırıdır. Buna rağmen gazetenin geçici olarak kapatılmasına karar verilmesi aslında 28. Maddede düzenlenmiş olan 'basın hürdür sansür edilemez' ilkesine açıkça aykırıdır. Kaldı ki bir mahkeme kararı yoktur, sadece hakimlik kararı vardır. Ortada verilmiş bir mahkûmiyet kararı yoktur, sadece soruşturmaya başlandığı geçici kapatma kararında yazılıdır.

Ama asıl ciddiye alınması gereken böyle bir 'geçici olarak kapatma kararı' verilmiş olmasıdır. Böylece ortaya çıkan sonuç kanuna ve hukuka aykırılıktır. Daha endişe verici olan ise basının özgürlüğünün olağanüstü dönemin baskılarına açık hale gelmesi demektir ve ağır bir sürecin başlangıcıdır.

Kanıtı ise, Aslı Erdoğan'ın tutuklanmasıdır. Artık herkesin yazı yazma, görüş açıklama, eleştiri ve yorum hakkı, ifade özgürlüğü ve gerçekleri öğrenme hakkının tehdit ve tehlike altında olduğu bilinmelidir.

Edebiyat tutukludur, roman tutukludur, ifade ve basın özgürlüğü tutukludur ve eğer varsa vicdanlar suskundur.

Demokratik hukuk devletinde; güçler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, bağımsız ve tarafsız yargı, adil yargılanma ve savunma hakkı olağanüstü dönemlerde bile korunur, ihlal edilmez.

Şimdi, olağanüstü ne kadar dönem varsa ve geçmişte ne kadar hak ihlali yaşanmışsa; ifade ve basın özgürlüğü ne kadar hiçe sayılmışsa, hak ihlalleri; yeniden olağanüstü rejim koşullarında bir o kadar daha ve yeniden olağanlaştırılacak anlaşılan…

Eskiden, olağanüstü denilen ama yaşamımızda ağır izler bırakan olağan haller…

Basına baskı, gazetecilere hapis, tutuklama, baskı, basına sansür bundan böyle olağan hallerimizdir…

Yeniden ve çok daha beter olağan olağanüstü haller…

Edebiyattan, sanattan ve kitaptan ve insandan ve yaşamaktan korkanlar kimlerdir, yargı mı?

Aslı Erdoğan'ın özgürlükten yoksun bırakma kararı karşısında dediği gibi; '…yargılanan vicdandır. Önyargılarıyla haspedilen 'vicdandır'. Edebiyat, insana bu vicdanı kurabilmek için vardır'…

Ne edebiyattan anlarsınız, ne vicdandan, ne yaşamaktan, ne yargıdan…

Ne roman okursunuz, ne kitap…Onun için yaşamınız edebiyatsız, kitapsız ve vicdansız.