Önümüzdeki günlerde neler olacak sorusuna yanıt arayalım.
Yaklaşık iki buçuk yıl önceydi. İzmir Barosu'nun 15-16-17 Nisan 2011 tarihleri arasında İzmir'de gerçekleştirdiği toplantılarda 'Olağanüstü Yargılamalar' ve 'Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri' tartışılmıştı. Bu toplantı Türkiye'nin hukuk ve adalet arayışında önemli bir kilometre taşına dönüştü. O yıllarda artan ve bilinmeyen bazı sorunların kamuoyuna açıklanması gerekiyordu. İzmir Barosunun emekleri sonuç verdi. Sonuç bildirgesi niteliğindeki 'İzmir Deklarasyonu' başta Türkiye Barolar Birliği olmak üzere 57 Baro tarafından imzalanarak kamuoyuna 17 Nisan 2011 tarihinde duyurulmuştu.
Türkiye Barolar Birliği ve 57 Baro görülmekte olan herhangi bir davayı ima ve işaret etmeksizin ve davalar arasında hiç bir ayrım gözetmeksizin özel görevli / yetkili ağır ceza mahkemelerinin ve savcılıklarının kaldırılmasını kamuoyuna şöyle aktarmıştı:
'Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. Maddesi ile kurulan ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin devamı niteliğinde olan, Özel Görevli/yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri, yargı birliğine aykırı olarak, olağanüstü soruşturma ve kovuşturma usulleriyle işleyen yapısı sebebiyle, savunma hakkına, silahların eşitliği ilkesine, adil yargılanma hakkına ciddi bir tehdit ve tehlike oluşturmakta, hukuk güvenliğini ve güvenilirliğini zedelemektedir. Bu mahkemelerde avukat ve savunma hakkı hiçe sayılmakta, tutukluluk ve diğer koruma tedbirleri ölçüsüz olarak uygulanmakta, hak ve özgürlükler ihlal edilmektedir.
Terörle Mücadele Kanunu ve TCK 220. Maddesi'nde yer alan ve savunma hakkını kısıtlayan, kişi güvenliğini tehlikeye sokan, suç ve cezanın şahsiliği ilkesini ve orantılılığı, ifade özgürlüğü ile ceza ve infazın genelliğini ortadan kaldıran bazı hükümler, bu durumu daha da ağırlaştırmaktadır ve bu hükümlerin de kaldırılması gerekmektedir.
Bir hukuk devletinde bu tür mahkemelerin ve bu şekildeki özel usullerin yeri bulunmamaktadır.
O nedenle 'demokratik düzenlerin normal zamanlarının normal mahkemeleri olmayan', özel soruşturma ve yargılama usulleriyle, savunma hakkının kısıtlanması niteliğindeki gizlilik kararlarıyla, mahkemeden daha çok devletin ideolojik aygıtı gibi çalışan bu mahkemelerin ve yine bu mahkemeler için öngörülen özel usul hükümlerinin bir an önce kaldırılması gerekir.'
İzmir Deklarasyonu'nun üzerinden iki buçuk yıl sonra aynı konuları önümüzdeki günlerde bu defa farklı tartışacağız.
Dünyanın her yerinde siyasal iktidarlar 'iktidarı elden kaçırmamak' ister. Kendi iktidarının gücü olması için 'kanun yapmak' yoluyla yargıyı elinde tutma çabası hep vardır.
Önümüzdeki günlerde olağanüstü yargılamaları ve mahkemeleri, bu defa siyasal iktidarın gücü ve demokrasi anlayışı, kanun devleti olma istediği ile birlikte tartışacağız.
Çünkü Hükümet Terörle Mücadele Kanunu değiştirecek. Ünlü 'özel yetkili mahkemeleri' yürürlükten kaldıracakmış. Zaten kaldırmışmış ama şimdi yeniden kaldıracakmış ve terörle mücadele kanununa bile gerek kalmamış. Yeniden kanun yapma vakti mi geldi?
İki yıl önceyi anımsayalım…02.07.2012 Kabul Tarihli 6352 Sayılı 'Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun' Terörle Mücadele Kanununda bazı değişiklikler yapılmıştı.
Bu Kanunla TMK'nun 6 ıncı maddesinin beşinci fıkrası, 9 uncu maddesi ve 13. Maddesi yürürlükten kaldırılmıştı. Böylece artık mahkemeler 6. madde 5.fıkrada yer alan terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde suç islemeye alenen teşvik, işlenmiş olan suçları ve suçlularını övme veya terör örgütünün propagandasını içeren süreli yayınlar hakkında mahkûmiyet kararı verirse eğer ayrıca 'yayın durdurma' cezası vermeyecekti. TMK kapsamına giren suçlarla ilgili olarak verilen kararlarda 'hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı' verilmesini önleyen, verilen hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilmesini ve ertelenmesini yasaklayan 13. madde yürürlükten kaldırılmıştı.
Ama asıl önemli değişiklik özellikle Terörle Mücadele Kanununun (Terör Suçlusu) başlıklı 2. Maddesi, (Soruşturma ve kovuşturma usulü) başlıklı 10. Maddesindeki değişiklikler oldu. Bir de Geçici Madde 2 ile TMK'daki değişiklikler çok tartışılmıştı.
6352 sayılı Kanunla CMK'nun 250, 251 ve 252 inci maddeler yürürlükten kaldırıldı. Yani özel görevli mahkemeler ve özel yetkili savcılıklar kaldırılmış oldu. Hayır, kaldırılmış olmadı. Tam aksine CMK'nun kanun maddesi yürürlükten kalktı sadece. 'Mış' gibi yapıldı ve CMK' da yer alan bu düzenlemeler Terörle Mücadele Kanunun 10. maddesine taşındı.
Böylece, CMK' dan alınıp Terörle Mücadele Kanununa taşınmak suretiyle özel görevli mahkemeler/ özel yetkili savcılıkların adı değişti ama görev ve yetkilerine devam etmeleri sağlandı. Bunun için 'kanun' çıkarılmış oldu. Hatta bu mahkemelere 'terör mahkemeleri' adı verildi, tutuklama işlerine bakacak hakime ise 'özgürlükler hakimi' bile denildi.
Ama bu dahi 'hukuki düzen' için yeterli değildi. Devam eden davalar ne olacaktı? Devam eden davalarda mahkemeler görevsizlik ve yetkisizlik kararı verirse ne olacaktı?
Kanunla özel görevli ve mahkemelerin ve savcılıkların kaldırılmış gibi yapılmış olması yetmemişti. 6352 sayılı Kanun Geçici Madde 2'nin (4) fıkrası ile 'Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlükten kaldırılan 250 nci maddesinin birinci fıkrasına göre görevlendirilen mahkemelerde açılmış olan davalara, kesin hükümle sonuçlandırılıncaya kadar bu mahkemelerce bakmaya devam olunur. Bu davalarda, yetkisizlik veya görevsizlik kararı verilemez. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun l0 uncu maddesinin kovuşturmaya ilişkin hükümleri bu davalarda da uygulanır.' düzenlemesi yapıldı. Ve kaldırıl(mış) gibi olan mahkemelerin devam eden davalar için devamı sağlandı.
Anayasa Mahkemesi açılan iptal davasında bu duruma 'yasa koyucunun iradesidir' dedi.
3. Yargı Paketi ile 'kaldırdık' diyorlardı. Bu gün 'özel yetkili mahkemeleri' bu gün lüzum yok diyerek yeniden kaldırmak isteyen yürütme organı; yeniden yasama organına başvurarak 'kanun' yapacak(mış)…
Halbuki 3.Yargı Reformu Paketi adlı 6352 sayılı torba kanun; 2012 yılının alkışlanan reformudur. İki yıl geçmedi daha ama bu 'reform' tıpkı Anayasanın 138 inci maddesi gibi sizlere ömür…
6352 sayılı kanun 'Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla' çıkarılmıştı.
Kanunla gerçekleştirilen 'yargının etkinliği' siyasal iktidara çok fazla ağır geldi.
Yeniden kanun yapma vaktidir…
Fosilleşmiş iktidarlar tüm hak ve özgürlükleri seçim sandıklarına tıkarlar. Demokrasiyi oy sayısına bağlarlar. Oyların çoğunluğunu alan siyasi parti olarak seçimlerden çıkanlar eğer isterlerse fevkalade başarılı bir faşist sistem kurabilirler. Çünkü bu tür siyasal iktidarlar kendi iradesine bağımlı olan yasa koyucu tarafından çıkarılan 'kanunlar' yoluyla toplumu yönetmeye başlarlar. Bu yolun seçimi siyasal iktidarların tümü için diktatoryal bir seçimdir.
En önemli işiniz bundan böyle 'mış' gibi yaparak politika üretmektir. Artık işiniz, 'mış' gibi yaparak çıkaracağınız kanunlarla ülkeyi yönetebilmek hünerinize kalmıştır. Böylece mis gibi 'demokrasi' yaratır(mış) gibi yaparak el ele tutuştuğunuz bir cemaat olmazsa başka bir cemaatle birlikte ilerlersiniz bu yollarda…