İran'dan dönerken Erdoğan, gazetecilere yine ağlaşmış;
'Bakın arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanımızı da dinlemişler, hepimizi dinlemişler, ailemizi- çocuklarımızı bile dinlemişler.'
Başbakan'ın bu sözlerini dinleyen bir gazeteci, maaşlı eleman veya salak değilse şunları sormaz mıydı?
-Siz söylediğinize göre, elbette ki bir belgeye, geçerli bilgiye dayanarak söylüyorsunuz. Bu belge ve bilgileri bizimle paylaşır mısınız?
-Bizimle paylaşmadığınız bu belge ve bilgileri niçin Yargıya verip, dava açmıyorsunuz? Ofisinizde bulunduğu söylenen böcekleri yerleştirenleri bulduğunuzu ve açıklayacağınızı söylemiştiniz. Aradan bir yıldan fazla bir zaman geçti, Kim koymuş o hain böcekleri?
-Yürütmenin başında siz varsınız. Her kurum sizin emrinizde. Niçin bu çeteyi yakalamıyorsunuz?
-Sık-sık Türkiye'deki herkesin özel yaşamının sizin garantiniz altında olduğunu söylüyorsunuz. Bu çete sizleri bile dinleyebiliyorsa, siz kendinizi-ailenizi-çocuklarınızı 'yasa dışı dinlenmekten' koruyamıyorsanız, bizleri nasıl koruyacaksınız? Nasıl garanti bu?
-Türkiye'de dinlenmeyen kalmadığını, bu yasa dışı dinlemeleri dayanak yaparak insanların hayatlarının karartıldığını söylüyorsunuz. 12 yıldır tek başınıza iktidardasınız. Ucu size dokununca mı aklınız başınıza geldi?
Başbakan Erdoğan'ı, onu yetiştiren siyasetteki hocalarını yıllarca dikkatle izlemiş bir siyasetçiyim. Erdoğan, söyleyecek yalan bulamadığında zorunlu olarak doğru konuşan biridir. Ağzının freni yoktur. Aklına geleni önünü-arkasını düşünmeden söyleyen biridir. Onun için 'şimdi' önemlidir.
Aklına geleni, doğruluğuna bakmadan söyler, gündeme oturur ama söylediğinin doğru olmadığı ortaya çıkınca da görmezden gelir. Bilgisi her konuda çok sığdır.
Yıllarca, aydın geçinen kişilere, Erdoğan'ın bu işi yönetemeyeceğini, ülkenin başını belaya bulaştıracağını anlatmaya çalıştım. Karşıma koydukları tek gerekçe şu idi;
*'Aman Siyasi İstikrar bozulmasın, yoksa ekonomik istikrar da bozulur!'
Bu sözün halk dilinde açılımı şudur; 'Dur be Serdaroğlu, bak biz yolumuzu buluyoruz. Çeşme akarken testimizi dolduralım. Vatanı sonra kurtarırız. Zindandakiler mi, ateş olmayan yerden duman çıkmaz, yapmışlardır. Mahkeme de bunları suçlu buldu!'.
Böyle diyenler ve AKP'yi alaşağı edecek yeni bir 'Siyasi Oluşumu' engelleyenler, acaba esas sorumluluğun kendilerinde olduğunun farkına vardılar mı?
2014 Yılının Şubat ayının ilk günü Türkiye'nin durumuna bakalım mı?
Siyasi İstikrar var mı? Ekonomik İstikrarı koruyabiliyor musunuz?
*Başbakan Erdoğan'ın bu günkü hali 'Yasalara ve hukuka saygılı bir Başbakan'
görüntüsü müdür?
*Başbakan'ın, Bakanların, Valilerin, Emniyet Müdürlerinin mahkeme talimatlarını dinlememeleri yönünde polise emir vermelerini, baskı uygulamalarını, görevini yapanları sürdürmelerini ve utanmadan hala yerlerinde oturmalarını, dünyanın hangi hukuk devletinde görebilirsiniz?
*Başbakan'ın oğlu Bilal Erdoğan'ın yasa tanımazlığını 'Hukuk Devletinin' neresine koyarsınız?
*Aynı durum, TÜSİAD-TOBB-MÜSİAD-TUSKON Başkanlarının çocukları içinde geçerli midir?
*Bizzat Başbakan'ın ifadesiyle var olduğu söylenen 'Paralel Devleti'
siyasi istikrar ile nasıl bağdaştırırsınız?
*Savcının Savcıyı, Polisin Polisi takip ettiği bir devlet yapısı, olmayan ekonomik istikrar uğruna kabul edilebilir mi?
*Üretemeyen, sanayileşmeyen bir ekonomiyi, ekonomik istikrar ile nasıl birlikte düşünebilirsiniz?
*2013 yılında Dış Ticaret Açığı geçen yıla göre % 18,7 arttı ve 99,8 Milyar Dolar oldu. Ekonomik istikrara sahip bir ülkede böyle açık olabilir mi?
*Cemaat ve Tarikatlar, Biat Kültürü ile yönetilirler. Bunlarda Şeriat Hukuku geçerlidir. Pozitif Hukuku tanımazlar. Cemaat önderi ne emrederse o olur. Doğru mu? Bu anlayışın Erdoğan tarafından devletin ta kalbine yerleştirilmesini ve Erdoğan'ın demokratlığını, Hukuk Devleti ilkesi ile nasıl bağdaştırabilirsiniz?
*PKK Terör Örgütü, Erdoğan sayesinde Güneydoğuda tüm teşkilatlanmasını rahatça bitirdi. Kendi Yargısını-Polisini-Asayiş Gruplarını-Vergi Dairelerini kurdu.
Bu alçakça yapı 'Paralel Devlet' değildir de nedir?
Başbakan, Cemaatin de, yargısıyla-polisiyle paralel bir devlet kurduğunu söylemiyor mu?
Bu nasıl siyasi istikrardır ki, koskoca Türk Devleti çakallar tarafından kuşatılmış, taşlar bağlanmış itler serbest bırakılmış, Güney sınırımız El-Kaide tarafından Peşaver'e çevrilmiştir?
*Güneydoğu'da Hizbullah 100 Bin kişi ile miting yapabilmekte, kara çarşafa-peçeye bürünmüş kadınlar, gazete sayfalarında yer almaktadır.
*İhanet politikaları, Türk Milletine 'Demokratikleşme' olarak yutturulmakta, Cani Öcalan TC Devletinin muhatabı olmakta, Türkmen Kardeşlerimiz, Barzani denen eşkıyanın Peşmergeleri tarafından katledilmektedir.
*Yolsuzluk dosyalarını açanlar sürülmekte, hırsızlar, uluslararası kaçakçılar, terör destekçileri Erdoğan tarafından baş tacı edilmektedir.
*Tüm bunlar olurken, göz göre-göre TC Devletinin ırzına geçilirken, futbol maçında hükümeti eleştiren slogan atan Fenerbahçe taraftarına tutuklama uygulanmış, Fenerbahçe stadı kapatılmıştır.
Şimdi, herkese şunu soruyorum; Böyle yönetilen bir ülkede, siyasi istikrar vardır diyen, ya salak ya da vatan haini değildir de nedir?
Delikanlı Erdoğan ise, gerçekler ortaya çıktı diye 'Ailemizi, çocuklarımızı bile dinlemişler' diye ağlaşıp duruyor!
Tam da 'Kusura bakmayın Padişahım, Valide Sultan zannettim' fıkrasında olduğu gibi…
Beceremedin, yapamadın be Delikanlı, her şeyi birbirine karıştırdın. Paranın ve gücün esiri oldun. Bundan sonra ne sana rahat var, ne de Türk Milletine.
Allah sonumuzu hayırlı eylesin…