Tarımda 1980 yıllardan itibaren başlatılan yeni-liberal politikalarla, çiftçileri destekleyen Tarımsal Kit'ler kapatıldı, kimileri özelleştirildi. Ancak yetmemiş olacak ki özelleştirmeler devam ediyor, köylü tarımcılığı yerine büyük dev tarımsal işletmelerin devreye sokulması yeğleniyor. Anılan politikaların mantığına göre, tarımda üretimi artırmak için köylü tarımcılığının tasfiyesi gerekiyor.

Bu bağlamda öncelikle kafaların yıkanması doğrultusunda çalışmalar yapıldı. Günümüzde birçok kişi genel olarak büyük işletmeler şeklinde yapılan endüstriyel tarımın, küçük ve orta ölçekli işletmeler şeklinde yapılan çiftçilikten daha üstün olduğunu sanıyor. Durum böyle mi? Bunu tartışmakta yarar var.

Endüstriyel Tarım, Doğayı
Yok Ediyor ve Sosyal Açıdan Yıkımlar Yaratıyor
- Büyük ölçekli endüstriyel tarım, tek çeşide ya da ırka (monokültür) dayanan tarımı ortaya çıkarmış bulunuyor. Ancak monokültür tarım, bitki ya da hayvan çeşitliliğini yok ediyor. Bu durum ise iklim değişikliğini yaratıyor, toprağın yapısal özelliklerini bozuyor.

- Endüstriyel tarım, büyük ölçüde makineli tarımı gerektirdiği için kırsal kesimde işgücü kaybı yaratıyor, işsiz kalanlar kentlere göç etmek zorunda kalıyor. Ancak sanayi ve hizmet sektöründe yeterince iş olmadığı için toplumsal eşitsizlik ve sorunlar ortaya çıkıyor.

- Büyük sermaye tarafından gerçekleştirilen endüstriyel tarım, salt toprakları değil, nehirler, göller, yeraltı sularını denetim altına alıyor.

- Endüstriyel tarım, çok uluslu şirketlerin daha çok toprak satın alınmasına neden oluyor. Denetimsiz ve büyük toprak alımları, emperyal ülkelerin egemenliğinin pekişmesine yarıyor.

Endüstriyel Tarım için Meralar da kiralanıyor.
Endüstriyel tarım için neler yapılıyor? İki örnek vereyim. Birincisi meralar ile ilgili. Gazete haberlerine göre, Kınık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi tarafından, hayvan yetiştiricilerinin kaba yem gereksinimini karşılama amaçlı tarımsal faaliyetin yapıldığı 1200 dekar alan, Kamu Taşınmazlarının Yatırımlara Tahsisine İlişkin Usul ve Esaslar çerçevesinde bir şirkete kiralanmış bulunuyor. Konuyla ilgili bir açıklama yapan CHP'li Birgül Ayman Güler, kiralama ile hukuki bir sakatlık ortaya çıktığını ve tapu kayıtlarında Kınık halkının kullanımına ait şerhinin bulunduğu meranın bir şirkete kiralanamayacağını belirtiyor.

Güler, ilgili Bakana 'Hazineye ait, toplulaştırma öncesi tapuda mera tahsis şerhi bulunan bu arazinin özel bir şirkete kiralanmasına ilişkin sözleşme nasıl, hangi kurum-taraflar marifetiyle ve yasal gerekçelere göre yapılmıştır?'şeklinde bir soru da sormuş.

Ormanlar da şirketlerin olacak!

Yine gazete haberlerine göre, Ormancılık Kooperatifleri Birliği Genel Başkanı Cafer Yüksel, Meclis'e sevk edilen 6831 sayılı Orman Kanunu'nda değişiklik öngören tasarının büyük sorun yaratacağı konusunda bir açıklamada bulunmuş. Yüksel, ' Yapılacak düzenleme ile kesilecek ağaçlar dikiliyken satılacak. Bugüne kadar tomruklar depoya taşındıktan sonra satılıyordu. Ağaçların ayakta satılması ormanların özelleşmesi demektir. Özelleştirmeden sonra ormanı alan kişi istediği kişiye ağaçları kestirecek. Böylece var-olan toplumsal düzen de bozulacak. Az da olsa para kazanan köylünün bu hakları elinden alınırsa sosyal patlama yaşanır…. Toplumun en yoksul kesiminin 3-5 kuruş kazanmasını engelleyen düzenleme başlı başına felakettir.' demiş.

Öncelikle CHP'li Güler'i kutluyorum. Ormancılık Kooperatifleri Birliği Genel Başkanı Yüksel'e de teşekkür ediyorum. Meraya, ormana daha doğrusu köylülere sahip çıktıkları için.

Tekrarlamak istiyorum. Endüstriyel tarım,bir başka deyişle şirket tarımcılığı,Türkiye'de olduğu gibi Dünya'da da yıkım getirir,getiriyor.Kimse şirket tarımcılığının üstün olduğu fikrine inanmasın.