Bugün Pazar...
Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla...
Atatürk'ü bu köşede anma ve hatırlama günü...

Bu kez...

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile...

Sadece '1000 gün' evli kalan...

İzmirli eşi Lalife ile...

Sadece birkaç dakikalık ilk ve tek röportajı gerçekleştiren...

Milliyet'in iz bırakan gazetecilerinden...

Yıllar önce yitirdiğimiz Mete Akyol'un yaşadıkları...

Üç yıl önce 'Onedieo' da...

Görkem Kızıldağ imzasıyla yayınlandı...

Özetlenmiş kısa bir bölümünü birlikte okuyalım...

Bunu yaparken de...

Böylesi kıymetli anıları bugünlere taşıyan meslektaşlarımızı...

Saygıyla analım…

***

Yarım asırdan fazla oluyor...

Milliyet'in kıdemli röportaj yazarlarından Mete Akyol...

60'lı yılların sonunda...

Henüz 35 yaşındayken...

Röportaj yapmak için...

İzmirli Latife Hanım'ın kapısını cesaretle çalar...

Ne kadar arzulu olduğunu anılarında şu sözlerle dile getirir:

'Atatürk'ün, İzmirli bu gencecik hanımefendiyle...

Röportaj yapabilme arzum...

Hayatı boyunca bir Müslüman'ın bir kez olsun...

Kabe'yi ziyaret edebilme arzusu ölçüsünde...

Benim de meslek yaşamımda önemli bir istek oluşturmuştu...'

***

Ne var ki...

Latife Hanım, o güne kadar...

Tek bir gazeteciye bile röportaj vermemişti...

Bırakın röportajı...

Kardeşi hariç kimseye görüşmüyordu bile...

***

Fişek gibi bir gazeteciydi Mete Akyol...

Aynı zamanda da azimliydi...

Latife Hanım...

İstanbul Harbiye'de büyük bir binanın en üst katında yaşıyordu...

Akyol; apartmanı bulmuştu ama...

En üst kattaki daireye nasıl ulaşabilecekti?

***

Yetenekli gazeteci, o röportajı yapmaya kararlıydı...

Sabahın erken saatlerinde...

Sekiz katlı 'Safir Apartmanı'nın...

Girişteki gaz firmasına ait dükkanına başını uzatır; selam verir...

Ardından sorar, ciddi ciddi:

'Bu gaz tüpleri apartman için tehlikeli değil mi?'

Mağazanın sahibi kolay lokma değildir ama...

Önce tehlikeli bir durumun olmadığını söyler ve sonra ekler:

'Bizim Abdi ne alemde?'

Abdi diye hitap ettiği ise...

Milliyet'in Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi'dir...

Anlayacağınız...

Gaz tüpleri satan esnaf, Mete Akyol'u tanışmıştır...

Tuttuğunu koparan gazeteci Akyol şaşırır ve...

Sözü uzatmadan niyetini dile getirir...

Mağaza sahibi de bildiklerini sıralar:

'Belirli gün ve saatlerde olmasa da bir araba gelir, şoför yukarı çıkar, kendisini alır götürür ve 3, 4 gün sonra da yine aynı şoför getirip dairesine kadar çıkarır...'

Ardından en önemli ayrıntıyı ekler:

'Apartmana girsen bile işin kolay olmaz... Çünkü, Latife Hanım'ın katına giden asansör düğmesi çalışmaz, özel bir anahtar gerekir... O anahtar da sadece apartman görevlisinde var... Ayrıca yedinci kata çıkıp merdiven de kullanamazsın... Çünkü iki katı birleştiren merdivenler arasında kilitli kocaman bir demir kapı var...'

***

Gazeteci Mete Akyol...

Ne yapar ne eder, apartman görevlisini bulur ve ikna eder...

Birkaç gün sonra...

Öğlen saatlerinde 'Safir Apartmanı' önünde o görevli ile buluşur...

Birlikte asansöre binerler...

Görevli...

Gazeteci Akyol'u, Latife Hanım'ın kapısına bırakır ve...

Rüzgar gibi merdivenlerden zemine inmeye başlar...

Mete Akyol...

Heyecanla zile dokunur.

Kapıyı hizmetçi açar...

Boynunda fotoğraf makinesiyle gazeteci Akyol'u görünce...

Kapıyı kapatmaya çalışır...

Akyol ayağını kapının eşiğine koyar...

Hizmetçi korkudan bayılmak üzere iken...

Mete Akyol, niyetini dile getirir:

'Heyecanlanmanıza hiç gerek yok, ben bir gazeteciyim...

Muhterem Hanımefendi ile röportaj yapmak istiyorum...

Bu onun da benim de tarihe karşı bir sorumluluğumuz...'

Hizmetçi, 'Hanımefendi böyle bir şeyi kabul etmez...' demeye kalmadan...

İçerden Latife Hanım'ın sinirli sesi duyulur:

'Kim var kapıda? Ne konuşuyorsun?'

Gerisini...

Mete Akyol anlatıyor:

'Bembeyaz dağınık saçlarıyla ve hastalığının yüzünde oluşturduğu parmak izi büyüklüğündeki siyah lekeleriyle Latife Hanım geldi... Hizmetçiyi kolundan tutup kenara çekti ve... Çatık kaşlarının siperlediği sivri sivri bakışlarını üzerime dikerek, fırtınalı bir havadaki gök gibi gürledi: (Sen gazetene beni yazacağına, Taksim Meydanı'na git... Taksim Anıtı önünde namaz kılınıyor artık bu ülkede... Git de onları yaz gazetene...) Ve kapı kapandı yüzüme...'

***

Bitiriyoruz...

Ünlü gazeteci Akyol...

Birkaç saniye için de olsa muradına ermişti ama...

Ne röportaj yapabilmiş ne de tek kare fotoğraf çekebilmişti...

Ama yılmadı...

Öyle ya da böyle...

Latife Hanım'la birkaç saniye de olsa görüşebilmişti...

Karşılaşma duygularını yazmak da önemliydi...

Önemli olan...

Latife hanım'la yüz yüze konuşabilmiş olmasıydı...

Fotoğrafları merak ediyorsunuz di'mi?

Foto muhabiri Özkan Şahin...

Aylarca 'Safir Apartmanı'nın önünde bekledi...

Hiç yılmadı...

Ve...

Bir gün Latife Hanım otomobiline binerken usulca yaklaştı ve...

Ulu Önder Atatürk'ün...

1000 gün evli kaldığı Latife Hanım'ın...

Son fotoğrafını çekti...

Nokta...

Hamiş: Latife hanım'ın yeğeni Mehmet Sadık Öke'nin şu sözleri önemlidir: Dikkatle okumanızı tavsiye ederim: 'Latife Uşşaki evrakı ile ilgili yasağı devlet değil biz koyduk… Özel hayatın bazı detaylarının paylaşılmaması gerekiyordu… Mektuplar bir kişiye yazılmış özel metinlerdir… O kişinin güvenini işaret eder ve…Öteki kişinin onurunun sağlamlığına yöneliktir… Bazı mektuplar yayınlanır bazısı yayınlanmaz… Tercihi varis belirler… Zamanı gelmemiş de olabilir; gelmiş de olabilir… Ancak anılar farklıdır… Çok önemli detaylar barındırsa da kişiye özeldir… Yazılmış olması onların açıklanmasını gerektirmez... Varisler uygun görürse bir kısmını yayınlar ya da yayınlamaz… Bunun devlet ile alakası yoktur…

Sonsöz: 'Beni iki kadın çok sevdi, biri yalnız ben olduğum için (o Fikriye'dir), öteki de mevkiim için (o da Latife Hanım'dır)... / Gazi Mustafa Kemal Atatürk...'