Sizi gidi yaramaz-nankör tiyatrocular sizi. Siz kimsiniz yahu ?
Sizler Prenses Sümeyye'nin 150 polis refakatinde geldiği tiyatroda, ona el-kol işareti yapanlarla aynı takımdan değil misiniz?
Siz bizi ne sandınız? Gençlere 'kininizi unutmayın' derken, bizim unutacağımızı mı sandınız? Nah unuturuz!.. İşte böyle fırsatını bekleriz, sırası geldiğinde
ya şamarı basarız, ya da Silivri'ye atarız.
Sabah tuvalette iken aklıma geldi, düşündüm ve gayet uygun buldum; 'Tiyatroları özelleştireceğim' haydi gidin artık kumda oynayın. Görürsünüz siz gösteri yapmak nasıl oluyormuş!...
Yarın dükkanıma, yani Bakanlar Kuruluma söyleyeceğim ve dediğimi yapacağım. Karşı çıkanı kapının önüne koyacağımı onlar iyi bilirler. Kültür Bakanı mı karşı çıkacak? Geç onu bir kalem. O, döne- döne başı dönmüş bir halde.
Zaten gidecek yeri de yok bak, tıkı çıkıyor mu? Sıkıysa sesini çıkarsın !...
Nankör lafını boşuna söylemedim. Parayı benden alacaksın ama benim dediğimi yapmayacaksın. Üstelik bana, yani Başbakan'a 'hımm' diyerek parmak sallayacaksın. Kırarım o parmakları ben…
Yok efendim, para milletinmiş de, millet özgür tiyatro istiyormuş da, bir sürü palavra, bir avuç safsata.
Ben % 50'ye yakın oy aldım arkadaş, milli irade beni seçti. Bu ne demek; Bu benim istediğim aynı zamanda milli iradenin istediği demektir. İşte bizim 'İleri Demokrasi' dediğimiz budur…
Özelleştirmede İstanbul Şehir Tiyatrosu denen 'statükocu sanatsal teröristleri' bizim Deniz Fenerciler alsın. Hem onlarda çuvalla para var, hem de onlar artık ustalaştılar. Baksanız ya, onlar kurtuldu, Savcılar içeri girecek !...
Benim oğlanın bacanağının babası tiyatroyu satın alınca bizim çantacı Zahit'e de başrol vermeli. İlk oyunun adı da, devletin mumunu bile kullanmayan
'Hz. Ömer'in Adaleti' olsun..
Bülent abim seyrederken hüngür-hüngür ağlamalı. Tiyatro dediğin böyle olmalı yahu. Ne o öyle 'Ergenekon'un Tiyatro Kolu' kolu gibi yabancı eserler !...
İstanbul'daki Sarayımdan çıkıp, her Ankara'ya geldiğimde Zahit'çiğim ile konuşur sahnelenecek yeni oyunları planlarız. İlk anda aklıma gelenler şunlar;
-Tayyip Amca beni Umre'ye götür(Dinî Oyun)
-Gemilerdeki Pırlantalar İmamın mı?(Macera-Ticari Oyun)
- Kaçak Binadan-Villalara / Topçuluktan- Başbakanlığa( Siyasi oyun)
-Eşek Ölür Kalır Semeri(Tarihi Oyun)
Köylü tarlayı satıp, bir minibüs alır. Köyle kasaba arasında gidip gelecek ve para kazanacaktır. İlk gün minibüsü doldurur, yola çıkar. Araba hızlanmaya başlayınca, yolculardan biri; 'Şoför yavaş, bir yere çarpacağız' der.
Şoför; 'Sen Pejo'yu biliyon mu' der. Yolcu; 'Hayır' diye cevap verir.
Şoför; 'O zaman susacan' der. Araba gittikçe daha hızlanır. Birkaç yolcu daha şoförü ikaz eder ve aynı cevabı alırlar. En sonunda, yolculardan biri dayanamayıp; 'Biliyom lan, ne olacak' der.
Şoför; ' O zaman çabuk söyle der, bunun freni nerde?...'
Frenin yerini bilen varsa, bizim 'Reis'e' söyler mi acaba ?...
Zira, bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete…