Çantanızda beş adet bezelyeniz ve önünüzde de beş farklı hedefiniz olduğunu düşünün. Her hedef bir öncekinden daha uzaktır ve hedefi vurmak gittikçe zorlaşmaktadır. Hedef A en kolayıdır. Sadece bir kol boyu uzaklıktadır. Bu hedefi vurduğunuz takdirde 2 dolar alırsınız. Hedef B, bir miktar daha uzaktır ve deneyenlerin sadece % 80'i bu hedefi vurmayı başarabilecektir. Bu hedefi vurmak 4 dolardır. Hedef C'nin değeri 8 dolardır ve deneyenlerden sadece yarısı bu hedefi vurmayı başarabilir.
Çok az kişi Hedef D'yi vurmayı başarabilir fakat ödül 16 dolardır. Hedef E, 32 dolar kazandırmaktadır, fakat vurulması neredeyse imkansızdır. Hangi hedefi vurmayı denerdiniz? Eğer Hedef C'yi seçerseniz, 'başarı odaklı' bir kişi olmanız muhtemeldir. Neden mi? Çünkü; ünlü yönetim bilimci ve motivasyon konusunda uzman kişi olan
McClelland'a göre, başarı odaklı kişiler her zaman başarı ihtiyacını içlerinde hissederler. Yani; bu nedenden dolayı kendilerini geliştirmeye, belirli bir takım standartlara ulaşmaya, ve belki de en önemlisi olan başarmaya tutkulu olurlar.
Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan'ın televizyonlarda yaptığı konuşma sırasında:'Kavgam, Aşkım,Tutkum' sözleri birden içimde her zaman coşku uyandıran 'hayallerime' götürdü beni. Bir insanın acaba kavgası ne olabilir; bir insanın aşkı kimdir; bir insanın tutkuları nelerdir? dedim. Ama bir yandan da bütün bu üçlüyü bir arada tutan ne olabilir diye düşündüm. Bezelye ve hedef ile ilgili örnek belki de buna bir giriş cümlesiydi.
Kaçımız acaba Hedef A'yı ilk seçendir; kaç kişi C ya da E'yi seçmiştir. Bunun kişilikle mi ilgisi vardır, yoksa insanların zoru başarma güdüsü ile mi ilgisi vardır? Ben olsaydım E'yi seçerdim. Çünkü, 'mücadele etmeyi' seviyorum. Kime ve neye karşı? Sıradan yaşamaktansa, herkesin yaptığını yapmaktansa; bambaşka hedeflerin peşinde olmam bu seçeneğe doğru hareket etmeme neden olurdu şüphesiz…
Hedef E, acaba bizler için bir 'kavgam' oluyor muydu? İnsanların 'kavgaları' mücadele ettikleri yollar ile ilgilidir. Yani ters gördüğü, yanlışların yapıldığı bir düzene, kurala, sınava, sisteme karşı durmaktır. İnsanların dürüst, etik, eşit davranmaları gerektiğine inanıyorsam, bunu gerçekleştirmek için mücadele etmem gerekir. Eğer yolsuzluk ile mücadele edeceksem, 'sonuna kadar' çevremdekileri bu konulara çözümler buldurtmak için çabalamam gerekir. Eğer işletmenin karlarını, verimliliğini, kalite düzeyini artırıp yüksek bir ihracat imkanı sağlamak istiyorsam, bununla ilgili çalışmaları yapıp uygulamaya koymam gerekir.
Eğer üniversitemde yanlış giden bir şeyler gördüysem, sonuna kadar bunları anlatarak bilinçlendirmeye çalışmam gerekir. Bir siyasi parti lideri isem, '…mış gibi yapıp, bir adım ileri bir adım geri' gidiyorsam, 'pılımı pırtımı toplayıp' gitmem ve bir başka birine bunu başarması için kapı açmam gerekir. Ya da tam tersine sonuna kadar mücadele ederek, nasıl 'kazanabilirim' demesi gerekir.
Eğer daha iyi 'yönetici' olmak istiyorsam, gördüğüm olumsuz örneklerden yola çıkarak değil de, tam tersine dünya çapında başarılı olmuş modelleri izleyerek 'kavgam' ile mücadele etmeyi tercih ederim. İnsanların yaptıkları iş ne olursa olsun muhakkak değiştirmek istedikleri bir şeyler vardır ve biz buna 'kavgamız';'mücadelemiz' demeliyiz. Olmazsa olmazdır bu ilk adımı atarken..
Ya 'aşkımız' ne olmalıdır? Ben bunu 'inanç' olarak yorumlamayı tercih ediyorum. Çünkü inandığınız müddetçe başarılı olursunuz. Bu nedenle insanın dinsel bir tema bile olsa, 'el açtığı ve şükrettiği' sığınma güdüsünün muhteşem bir 'motivasyon' olduğuna inanırım.
Ve bence en büyük tılsım 'tutku'; bitmeden, yıkılmadan yola devam edebilme isteği. Bir insanın içinde 'başarma arzusu' yok ise, sonuca ulaşması mümkün değildir. Bu nedenle nereye gideceğini bilmek ve ne yapacağını bilmek önemlidir.
Bazı insanlar 'tarihe isimleri yazılarak' bu dünyadan göçer giderler. Bu kişiler devrim yaratmışlardır insanlık adına. Örnek alırsınız onları… Ayaklarının üzerinde durmuşlardır, küçük bir grubu toplayarak başlamışlardır, kendilerine inanmışlardır. Çevresindeki dostlarına inanmışlardır. Bu kişiler, kendi kavgalarını, tutkularını büyük kitlelere anlatmaya başlamışladır. Bazen öyle kişiler ile karşılaşmışlardır ki, tepkiyle karşılanmışlardır. 'Yok canım' bu kadar da olmaz ya da 'Olur mu, ya' denilmiştir ona; ama o hiçbir zaman yılmamıştır. Konuşmaya, anlatmaya devam etmiştir. Cesur adımlardır onun adımları. Yıkılmayı göze almaktır. Kaç kişi göze alır ki, başarısızlığı? Ya da ne zaman başarının geleceğini?
Tayyip Erdoğan'ın mücadelesi bana 12 yıllık bir geçmişi değil, belki de siyasete başladığı ilk günlerdeki 'kavgası, tutkusu ve aşkının' neden ve nasıl başladığını düşündürdü. Bu düşünce daha da coşturdu beni.. Acaba dedim; şu anda bu kelimeleri duyan kaç siyasetçi, kaç gelenekselci, kaç sivil toplum örgütçü, kaç iş insanı benim kadar bu kelimelerden etkilendi? Etkilenen kişi yok ise, yine 'vay ülkemin haline' diyeceğim..