Ha'di, gelin bugün 'Zaman Tüneli'ne girelim ve 600 yıl geriye gidelim...

Dönem, Osmanlı'nın dünyaya parmak salladığı günler...

1432 yılının, 29 Mart'ı 30 Mart'a bağlayan saatlerinde, Sultan 2. Murat ve Hüma Sultan'ın oğlu olarak dünyaya geldi... Babası O'nu 13 yaşında tahta geçirdi... Baktı olmayacak kendisi yeniden tahta geçti... Oğlan olgunlaşınca yeniden tahta çıktı... Çok azimliydi genç padişah... 21 yaşında İstanbul'u fethetti... Bu efsane olay, dünyada Orta Çağ'ın bitişi, 'Yeni Çağ'ın başlangıcı olarak kabul edildi... Artık, Avrupa'da, Afrika'da, Asya'da bu Osmanlı Sultanı'ndan 'Fatih' diye söz ediliyordu... Azınlıkları, dinlerinde, ibadetlerinde ve yaşam biçimlerinde serbest bıraktı; gönüllerde taht kurdu... Osmanlı'nın sınırlarını genişletmek birinci hedefiydi... Bu nedenle her seferde ordunun başındaydı... Nitekim, Mısır Memlük Devleti üzerine sefere çıktığı günlerde Gebze'de fenalaştı... Bunun üzerine hekimler Sultan'a, 'şarabb-fariğ' denilen bir şurup içirdiler... Kan kusmaya başlayan padişah, 'Ciğerim doğranıyor...' feryatları arasında, İstanbul'u fethettiği güne denk gelen 29 Mayıs 1481'de henüz 49 yaşında hayata gözlerini yumdu... Vasiyetini daha önce yazdırmıştı... O vasiyet çok ilginçti... Özetle şöyle diyordu padişah, 'insan odaklı' vasiyetinde:

'Bizzat alın terimle kazandığım paralarla satın aldığım 136 bağ dükkanımı vakfediyorum... Bunların gelirleriyle İstanbul'un her sokağına ikişer kişi tayin edilsin... Bunlar ki, ellerindeki kapların içinde yer alan kireç tozu ve kömür küllerini, sokağa tükürenlerin, tükürükleri üstüne döksünler... Ayrıca 10 cerrah, 10 tabip ve üç tane de yara sarıcı tayin edin... Bunlar ayın belirli günlerinde istisnasız her kapıyı çalarak, hasta olup olmadığını sorsunlar... Varsa tedavi etsinler... Allah korusun, herhangi bir gıda buhranı yaşanabilir... Böyle hal karşısında bırakmış olduğum 100 silah, erbabına verilsin... Bunlar ki, vahşi hayvanların (Burası çok önemli) yumurta ve yavruda olmadığı zamanlarda hastalarımız gıdasız kalmasın diye avlansınlar... Bir de şehitlerin hanımları ve evlatları ile fakirleri hergün doyurun... Ama bu işi güneş battıktan sonra ve kimse görmeden yapın...'

Bu vasiyetin sahibi, aynı zamanda Osmanlı'da çığır açan 'Nizam-ı Alem Fermanı'nı icad eden padişahtır...

Yani...

'Her kimseye evladından Saltanat müyesser ola (nasip ola) karındaşlarını nizam-ı alem için katletmek münasiptir...'

...Ve Fatih Sultan, fermanın gereğini önce kendisi yerine getirdi... Biri kundakta iki kardeşi ile iki eşini hiç düşünmeden öldürttü... Bu 'kanlı geleneği' kendisinden sonra gelen padişahlar da 'paşa paşa' sürdürdü...

Hani, şu sıralarda sürekli cilanan bir Osmanlı hayranlığı var ya... Bilelim, öyle konuşalım, demeye getiriyorum naçizane...

Sonsöz: 'Ulusların tarihleri her zaman parlak sayfalarla dolu değildir...'