Bugün Pazar...

Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla...

Atatürk'ü bu köşede anma ve hatırlama günü...

Bu kez sizlerle...

Ulu Önder'in ilk kez ağladığının görüldüğü anı paylaşacağız…

Bunu yaparken de…

Yazdıklarıyla o anları bu günlere taşıyan…

'Atatürk'ün Son 100 Günü'nün yazarı Sami Çelik'i…

'Atatürk'ten Hatıralar' kitabını kaleme alan Rıza Soyak'ı…

'Atatürk'ün Sırdaşı Kılıç Ali'nin Anıları' eserinin yazarı Hulusi Turgut'u…

Saygıyla analım…

***

Çok duygusal bir anıdır ama…

Herkesin bilmesinde yarar vardır…

Atatürk…

Vefatından yaklaşık dört ay önce…

Yaveri ve çocukluk arkadaşı Salih Bozok'a…

Gözlerinin içine bakarak şöyle dedi:

'Ben öleceğim Salih, çünkü benim hastalığım siroz...

Okudum, tetkik ettim, siroz insanı muhakkak öldürür ama…

Hastalığım daha önce tüm ayrıntılarıyla bana anlatılsaydı…

O zaman bu işin başında önlemini alırdım…'

Salih Bozok

Gözyaşlarını göstermemek için izin istedi; odadan çıktı…

Ancak hıçkırıklarını…

Ulu Önder, kapı kapalı da olsa duymuştu…

***

57 yaşında bu dünyaya veda etti…

Tabii ki…

Muhteşem günleri oldu ama…

Ancak…

Ömrünün en güzel günlerini savaş meydanlarında tüketti…

Makbule hariç…

Dört kardeşini de ufacık yaşta hastalıktan kaybetti…

Manastır'daki askeri lisede öğrenciyken…

Bağışıklık sistemi zayıflamıştı…

Attan düştü; kaburgaları kırıldı yine de cepheye koştu…

Sıtma'ya yakalandı; azmiyle o hastalığı da yendi…

Zatürre tedavisi gördü…

İki kez kalp krizi geçirdi…

Karaciğer hastalığına yakalandı…

Sol gözüne kireç parçası girdi…

Kulak egzamasından muzdaripti…

20'li yaşlarında böbrek enfeksiyonuna yakalandı…

Hiçbir hastalığını milletinden gizlemedi…

Gelgelelim…

Hayatını bitiren siroz yüzünden yaşadığı bir olay var ki…

Unutulacak gibi değil…

***

Takvim yaprakları…

1938'in…

29 Ekim'ini gösteriyordu…

O gün…

Cumhuriyet'in 15'inci yaş günüydü…

***

Ankara Hipodromu'ndaki törenlerin öncesinde…

Başvekil Celal Bayar

Ulu Önder'in Ordu'ya mesajını okurken…

O, sarayda kısılıp kaldığı yatağında…

Salih Bozok'a durup durup…

'Ah Ankara… Ah Ankara'ya gidemedik…' diye yakınıyordu…

Akşam olunca…

Havai fişekler gökyüzünü aydınlatmaya başlamıştı…

Atatürk kutlama gürültüleriyle bir ara uyandı…

Zile bastı sofracı Kamil'i çağırdı…

'Bu patırtılar nedir?' diye sordu…

Sofracı Kamil, Atatürk'ü üzmemiş olmak için…

'Gök gürlüyor Paşam…' deyiverdi…

Atatürk, o cevabın amacını ve dahi saflığını anlayınca…

Dudağının kenarıyla gülümsedi:

'Hadi oradan enayi…'

Yaverleri hemen ilgilileri…

Havai fişek gösterisinin durdurulmasını istediler...

İşte, tam o sırada…

Beklenmedik bi'şi oldu…

Kuleli Askerî Lisesi öğrencilerini taşıyan vapur…

Dolmabahçe Sarayı önünden geçiyordu…

Öğrenciler, 'Atamızı görmek istiyoruz' diye bağırmaya başladılar…

Askeri öğrencileri durdurmak mümkün değildi…

Ardından da İstiklal Marşı ile…

10. Yıl Marşı'nı söylemeye başladılar…

'Çıktık açık alınla… / 10 yılda her savaştan…' sesleri…

Dolmabahçe'nin hüzünlü duvarlarında çınlıyordu…

***

İlk refleks…

Atatürk'ün silah arkadaşı Kılıç Ali'den geldi…

Hemen pencereye koştu…

Dayanamadı, gençleri alkışlamaya başladı…

Kılıç Ali, o dakikaları…

Anılarında şöyle anlattı:

'Atatürk'ün ne kadar müteessir (üzüntülü) olduğu…

Çok belli oluyordu… Pencerenin önünden çekildim…

Kapının önündeki paravanın arkasından Ulu Önder'e baktım…

Yatağında doğrulmuş, oturuyordu… Gözyaşlarını daha fazla tutamadı… Yanındakiler ve ben son düşmanı ölümle savaşan bu kudretli adamın ilk kez o gün ağladığını görüyorduk…'

Nokta…

Sonsöz: 'Atatürk'ün ağlarken hiç fotoğrafı yoktur... Çünkü o halkını gözyaşı ile kandırmamış, gülen gözleriyle umut olmuştur... / Anonim…'