Bugün Pazar…
Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla...
Atatürk'ü bu köşede anma ve hatırlama günü...
Bir kez daha...
Az bilinen yaşanmış bir öyküyü paylaşalım...
Bunu yaparken de...
Yazılarıyla…
Gazeteci Kerem Çalışkan ve…
Atatürk'ün kütüphanecisi Nuri Ulusu ile…
Uşağı Cemal Granda'yı…
Saygıyla analım…
***
O gün…
Takvim yaprakları…
'7 Eylül 1938' tarihini işaret ediyordu…
Prof. Dr. Fiessinger…
Dolmabahçe Sarayı'nda…
Atatürk'ü muayene ettikten sonra…
Söylerken sıkılsa da…
Dudaklarından şu sözler dökülüyor:
'Görüyorum ki, önerilerimi pek dikkate almıyorsunuz... Oysa sıhhatiniz her şeyden önemli… Sigarayı azaltmış olmanız çok memnuniyet verici, ancak yanında lütfen kahve içmeyin... Şu anda sizin için bir fincan kahve bir kadeh alkolden daha tehlikeli... Lütfen kahve içme alışkanlığından vazgeçelim…'
Halsizdi Atatürk…
Yine de…
Belli etmemeye çalışarak doktoruna söz verdi:
'Tamam Doktor, siz nasıl istiyorsanız öyle yapalım... Ama son kahvemi birlikte içmeyi teklif ediyorum size…'
Prof. Dr. Fiessinger…
'Emriniz olur…' diye karşılık veriyor Ulu Önder'e…
Az sonra kahveler geliyor…
Biri şekerli diğer şekersiz…
Gazi…
Doktorla sohbet ederek kahvesini yudumluyor…
Ve o bir fincan şekerli kahve…
Atatürk'ün hayata veda etmeden önce içtiği…
Son kahve oluyor…
***
Prof. Dr. Fiessinger…
Saray'dan ayrıldıktan sonra manevi kızı Sabiha Gökçen…
Nöbetçi doktordan izin alarak…
Paşa'nın odasına giriyor…
Atatürk…
O'nu görür görmez yanına çağırıyor…
Ve…
Aralarında şu konuşma geçiyor:
'Gel Sabiha, gel çocuk... Sana bir sır vereceğim…
Masanın üstündeki şu kahve fincanını görüyor musun?
İşte o benim içtiğim son kahve… Profesör Fiessinger kahve içmemi kati surette yasakladı…'
***
Sabiha Gökçen…
Masanın üstündeki Atatürk'e ait olan kahve fincanı alarak…
Odadan ayrıldı…
Ve o fincanı…
Yıllar sonra vefat etmeden önce…
Yazar Eriş Ülger'e hediye etti…
***
Bu yazı burada bitmez…
Atatürk'ün 'bir fincan kahve' keyfinin…
Minik minik ayrıntılarını…
Uşağı Cemal Granda…
Anılarında şöyle anlatıyor:
'Atatürk, sabahları erken kalkmazdı... Geceleri çok geç, çoğunlukla şafak sökerken yattığı için, gündüz saat 11.00'e doğru kalkar, zile basardı... Hemen bir fincan kahveyle o günkü gazeteleri götürürdüm... Kahveyi şekerli içerdi… Gayet ince bir ketenden yapılmış bir entariyle uyuduğu için, uyanınca da bir süre o kıyafetle kalır, divana bağdaş kurarak kahvesini içerdi…'
***
Bir anı daha…
Paşa; 'Abe çocuk, hani kahve?' diye seslendiğinde…
Saat gece yarısından sonra ikiye gelmişti…
O zamana kadar çocuk üç defa kahve getirmişti…
Paşa getirilen kahveleri hesaba katmıyor…
Bir kere verilmiş olacak kahve emir ve kumandasının…
Hiç durmadan uygulanmasını istiyordu…
***
Kütüphane Sorumlusu Nuri Ulusu anlatıyor:
'Nuri oğlum, kahvemi söyleyiver…'' demesi…
O gelen kahveyi içerken…
Camdan dışarı baka baka düşünmesi…
Zaman zaman tatlı, zaman zaman ise acı acı gülümsemeleri…
Sonra bana dönerek…
''Dün hangi kitapta, nerede kalmıştık?'' demesi…
Unutulacak gibi değildi…
***
Bitiriyoruz…
Atatürk'e yıllarca hizmet eden bir kahvecisi var…
Adı, Ahmet Efendi…
Günlerden bir gün…
Atatürk, cevabını merak ettiği bir soru soruyor Ahmet Efendi'ye:
'Anlamadığım bi'şi var… O kadar kişiye kahveyi nasıl içeceklerini soruyorsun… Peki sen bunları nasıl kafanda tutuyorsun?'
Ahmet Efendi'nin cevabı, tek kelime ile şahane:
'Paşam sizin kahveyi nasıl içtiğinizi bilirim… Diğerlerinin kısmetine ne gelirse servis yapıyorum herkes de afiyetle içiyor… Sizin huzurunuz a kimin ne haddine (Kahvemin şekeri tutmamış!) demek paşam…'
Gazi Paşa, bu cevaba çok gülmüş…
Nokta…
Sonsöz: 'Kahveleriniz hep taze, gönülleriniz hep Atatürk'le olsun…'