Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 86'ncı yılı…
Ulu Önder'i kaybedeli…
Neredeyse '30 bin gün'den fazla olmuş…
Ömrü olanlar için 'bir ömür'…
***
Gecenin bir vaktinde…
Kütüphanemi aşağı indirdim, üşenmeden…
Bir kez daha sabahın ilk ışıklarına kadar bir fotoğraf peşindeydim…
Gülen bir Atatürk fotoğrafı aradım, bulamadım…
57 yıl gibi kısacık bir zaman dilimine sığan bir ömür…
Bir askeri deha… Bir Önder… Bir Dünya Lideri…
Gelgelelim, neredeyse…
Parmakla sayılacak kadar az gülen fotoğrafı var…
İnanır mısınız?
***
Kaderin O'na çizdiği yolda…
Nasıl, ne zaman gülsün ki?
Bırakın gülmeyi, tebessüm eden fotoğrafı bile varla-yok arası…
***
Şu inanılmaz hayat hikayesinin…
Özel detaylarına bakar mısınız?
***
Henüz parmak kadar çocukken…
Dayısının Selanik'teki çiftliğinde…
Kardeşi Makbule ile tarlaya dadanan kargaları kovarken bile…
Bir 'strateji' uzmanı…
'Bak…' diyor, Makbule'ye o parmak kadar çocuk…
'Kargaların bize oynadığı oyunu anladın mı Makbule? Bizim acemi olduğumuzun farkına vardılar… Bu iş, kargaları birlikte kovalamakla olmayacak… Tarlayı ikiye bölelim, bayıra gelenleri ben, düzlüktekileri sen kovalama… Kendimize ait bölgenin tam ortasında duralım… Böylece hepsine yetişebilir, fazla yorulmaktan da kurtuluruz…'
***
Mahalle Mektebi'nden başladı…
Harp Akademisi'nden mezun olduğunda tığ gibi bir gençti…
1909'da 31 Mart Vakası'nı yaşadı…
1911'de Arnavutluk İsyanı'nın bastıran ekibin lideriydi…
Aynı yıl Trablusgarp'da binbaşı rütbesi ile Tobruk Muharebesini yönetti…
1913 İkinci Balkan Savaşı'nın parmakla gösterilen subayıydı…
Trakya'da o kadar başarılıydı ki; Sofya ateşeliğine atandı…
18 Mart 1915'teki Çanakkale Savaşları'nda…
Ne acıdır ki, 200 binden fazla şehit verdik…
Dünya…
Mustafa Kemal'in sayesinde…
Çanakkale'nin Geçilemez olduğunu anladı…
Artık, O albay Mustafa Kemal'di…
11 Mart 1916'de…
Kolordu Komutanı olarak Diyarbakır, Muş ve Bitlis cephesinde…
Ruslara ve Ruslar ile birleşen Ermenilere karşı savaştı…
Takvimler 1917'yi gösterirken…
Suriye - Filistin Cephesi'nde…
Hem İngilizler'e hem de Arap çetelerine aman vermedi…
1918 Mondros Mütarekesi sonrası…
Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı'na atandı...
1919-1923 arasında Şanlı Kurtuluş Savaşı Destanı'nı yazdı…
Bir ulusun makus talihini yenmesinde…
Baş aktör oldu…
Cumhuriyet'i, bu millete armağan etti…
57 yıllık ömründe o kadar yoruldu ki, gülmeyi bile unuttu…
10 Kasım'da bu dünyadan göçüp giderken…
Geride bir elin parmağı kadar gülümseyen fotoğraf bırakabildi…
***
Cumhuriyet'i kurduktan sonra bile…
Rahat edemedi…
Başkaları doya doya güldü; O gülemedi…
Evlendi, ancak 1000 gün sürdürebildi…
***
O günlerden ibretlik bir anı…
Kılıç Ali'nin anılarından…
Virgülüne bile dokunmadan…
'Latife Hanım, Gazi Mustafa Kemal'in eşi olduktan sonra bir halk adamının, bir millet şefinin değil de sanki bir hükümdarın eşiymiş gibi kraliçe tavırları göstermesi Gazi'nin hoşuna gitmiyordu… Atatürk, Latife Hanım'ın takip etmek istediği bu yolu hoş görmüyor; artık yavaş yavaş eski sofra hayatına dönmek istiyordu… Oysa Latife Hanım, sanki Gazi'ye eza (sıkıntı çektirmek) etmekten hususi bir zevk alır gibi vaziyetler takınıyordu… Mesela bir akşam Gazi çok neşeliydi… Latife Hanım sofrada değildi… Yukarıya çıkmıştı… Bu neşeye tahammül edemediğini gösteren sert bir hareketle yemek salonunu üstündeki odada, bulunduğumuz salondaki avizeyi adeta yere serecek gibi ter ter tepinmeye başladı… Gürültü, davetlilerin dikkatini çekecek bir hal alınca, Gazi sabredemedi… Misafirlerinden utandı ve istemeye istemeye karşısında oturan yaveri Salih Bey'e seslenerek:
'Salih, yukarı çık bak, hizmetçilerden bu terbiyesizliği yapan kimdir?' demeye mecbur olmuştu…
Bu suretle, bu çirkin hareketin Latife Hanım tarafından değil, hizmetçiler tarafından yapılmakta olduğunu misafirlerine anlatmak istemişti…'
***
Kader güldürmek istemeyince güldürmüyordu işte…
***
Gazi Mustafa Kemal'in…
Gülümseyen 'bir elin parmakları' kadar fotoğraflarını…
Allah uzun ömür versin Hanri Benazsus ağabeyimiz koruyor…
Bu ayrıntı bile…
Hepimizi sevindiriyor…
Nokta…
Sonsöz: 'Gülmeden ölmemek için, mutluluğa kavuşmayı beklemeden gülünüz… / Anonim…'