İş hayatında danışmanlık ya da koçluk yapanlar yakinen bilirler, tatminsizlik, bugün birçok çalışanın ortak sorunu haline geldi. Kurumlara girdiğinizde ve çalışanlara dokunmaya başladığınızda aslında firmalar ve insanlar ne kadar farklı olursa olsun, ortak problemlerin benzerlik gösterdiğini görüyorsunuz. Genelleme yapmak ne kadar doğru olur bilmiyorum ama benim kariyer planlaması üzerine çalıştığım insanların büyük bir çoğunluğunun ortak sorunu hayattan zevk alamıyor olmaları. Genelde yaptıkları işi, mesleki sorumluluklarını ve dolayısıyla sorunlarını hayatlarının merkezine yerleştirenlerde bu tatminsizliğin daha da yüksek olduğunu gözlemliyorum. Tatminsizlik, güçlü bir duygudur. Beraberinde yönetilmesi zor stres ve öfke sorununu ve sonunda depresyonu ve uyku bozukluklarını getirir. Ve bir bakarsınız ki kırılması zor bir kısır döngü içine girmişsiniz. Kafasını boşaltamayan, mesai saatleri dışına çıktığında ruhunu doyuramayan, kendine zaman ayıramayan kişiler kendilerini bu duygular ile karşı karşıya bulurlar.
Elbette bu duygular ile başa çıkmanın birçok yöntemi var. Ama ben bugün keyifli bir yöntemden bahsetmek istiyorum; hobiler.
Geçenlerde öfke kontrolü ile ilgili çalıştığım bir danışana 'hobileriniz nelerdir' diye sorduğumda uzun bir sessizlik ile cevap verdi. Bu sessizliği kalıplaşmış aktivitelerin listesi izledi; kitap okumak, sinemaya gitmek, yürüyüş yapmak… En son okuduğu kitabın adını hatırlayamayan, çünkü üzerinden oldukça uzun zaman geçmiş, işten çok geç çıktığı için genelde sinemaya gitmeye zaman ayıramayan ve yürüyüş yapmak için hep çok yorgun hisseden bu danışanın bu aktiviteleri saymasının nedeni aslında bana bir 'cevap' verme isteği.
Biliyor musunuz, aslında akıl sağlığımızı ve bütünlüğümüzü koruyabilmemizin anahtarı kendimize ve yapmaktan keyif aldığımız aktivitelere zaman ayırarak, kendimizi dinlendirmek ve ruhumuzu doyurmak. Eğer öfke kontrolü ile ilgili sorun yaşıyor, kendinizi stresli hissediyorsanız durup kendinize ne kadar zaman ayırdığınızı, ayırdığınız bu zamanı ne kadar verimli geçirdiğinizi düşünün.
Hobiler genelde boş vakitlerde keyif almak için yapılan aktiviteler olarak tanımlansa da ben onlara daha derin anlamlar yüklüyorum. Hobiler, hayatınızı zenginleştiren, zihninizi dinlendiren, hayatınızın dengesini korumanızı, hayata sizinle aynı pencereden bakan insanlar ile bir araya gelmenizi, gelişmenizi, geliştirmenizi sağlayan aktivitelerdir. Hobiler, hayat ve insanlar ile iletişim kurmanıza imkan verir.
Bir aktivitenin hobi olarak nitelendirilebilmesi için hayatınızda bir rutini olması gerekiyor; yapmaktan keyif aldığınız bu aktiviteye zaman ayırıyor, kendinizi bu aktivite ekseninde geliştiriyor, araştırıyor… kısacası onu günlük hayatınızın bir parçası haline getiriyorsanız bir hobiniz var demektir. Hobilerinizi keşfetmenin yolu da kendinizi iyi tanımaktan geçiyor (geçen haftaki yazımı okuyanlar için bu ifade sürpriz olmamış olmalı).
Araştırmalar hobisi olan ve bu hobilere aktif olarak zaman ayıran kişilerin depresyon riskinin düşük olduğunu; özellikle fiziksel aktivite yapan kişilerin kan basıncı daha düşük olduğu için stres yönetimi konusunda daha başarılı olduğunu ortaya koyuyor. Bu durum bedensel sağlık kadar akıl sağlığını da korumanın, iş ve aile hayatını dengede sürdürmenin yolu. Ve bir hobi bazen hayat hedefinize ulaşmanızı sağlayan çok değerli bir araç haline de gelebilir.
Bu söylediğimi destekleyecek çok iyi bir örneğim de var. Sizi bir arkadaşımla tanıştırmak istiyorum; Pınar.
Pınar'ın en büyük hayali dünyanın tüm ülkelerini görmek, tüm kültürlere dokunmak olmuş hep. Muhtemelen birçoğumuz için çok cazip; cazip olduğu kadar maliyetli ve zaman isteyen bir hedef olduğu da ortada. Ancak Pınar'ın öyle bir hobisi var ki bu hedefi gerçekleştirememesi için sayılabilecek tüm nedenleri ortadan kaldırdığını söylemek mümkün.
Pınar ve eşi Paolo'nun ortak hobisi bisiklete binmek ve bu hobi onların en büyük hayalini gerçekleştirmelerini sağlayan bir araç haline gelmiş. Fas, İzlanda, Almanya, Fransa, İspanya, Ürdün, Türkiye, Şili, Bolivya, Peru, Arjantin, İtalya, İsviçre, Avusturya ve daha birçok ülkede 40.000 km'nin üzerinde pedal çevirerek, katılacağımız hiçbir turistik turda göremeyeceğimiz yerleri ve tadamayacağımız kültürel zenginlikleri yaşamışlar, üstelik birçok tatil opsiyonundan çok daha az maliyetlerle. Pınar, 2011 yılında kariyerinde hızla yukarılara doğru çıkarken kendi deyimi ile ne kadar az yaşadığını, hayatının ellerinden kaçıp gittiğini ve hedefini de ulaşılması zor noktalara taşıdığını fark etmiş. 'Hayatta tecrübe edilecek çok şey var' demiş ve eşi ile birlikte kafa kafaya verip zor bir karar vermişler. Hafta sonları ve yıllık izinlerde bisikletlerine atlayıp geziyor olmak artık onlar için yeterli olmamaya başlamış ve işlerinden istifa edip, sahip oldukları tüm eşyaları satıp bisikletlerini alıp pedal çevirmek üzere Güney Amerika'ya uçmuşlar ve işte bu onlar için yepyeni bir hayatın başlangıcı olmuş. Pınar'a göre 'bisiklet dünyanın en sempatik ve masum ulaşım aracı', gittiği her yerde tebessüm ile karşılanmalarını, kültürel zenginliğin tam ortasına seyahat etmelerini, insanların hayatlarına girebilmelerini sağlayan bir araç. Pınar ve Paolo o kadar çok gezmiş, o kadar çok fotoğraflamış ve bloglarında o kadar güzel yazmışlar ki artık hobileri onları hedefe taşıyan bir araç olmanın ötesine geçip işleri haline gelmiş durumda.
Hepimizin hayali değil midir sevdiğimiz bir işi yaparken para kazanmak ve bu parayı sevdiğimiz işi yaparken harcamak… İşte Pınar ve Paolo bunun mümkün olduğunu gösteren birer örnek benim için. Ben Pınar ile yaptığım her sohbette, onun seyahat hikayelerini dinlerken ve çektiği fotoğraflara bakarken kendimi umutlu hissettiğimi fark ediyorum ve hep 'neden olmasın' diye soruyorum kendime. Bir çoğunuz için onların hikayesi 'uç bir örnek' gibi gelebilir ama bana göre de herkesin istediği gibi bir hikaye yazabilmesi için iyi bir ilham kaynağı. Bu nedenle bu hafta ki konuyla çok örtüştüğünü düşündüğüm için sizlerle onların hikayesini paylaşmak istedim.
Adı ne olursa olsun; bisiklete binmek, kitap okumak, resim yapmak, fotoğraf çekmek, dans etmek... yapmaktan keyif aldığınız şeyi hayatınızın bir parçası haline getirdiğinizde, ona zaman ve enerji ayırdığınızda size değer katmaya ve hayatınızı zenginleştirmeye başladığını göreceksiniz. Böylece günlük hayatta sizi yoran, tatminsizlik duygusu hissetmenize yol açan diğer her şey ile başa çıkmanın daha kolay bir yolunu bulacaksınız.
Hobilerimiz yapmak zorunda olduğumuz değil, yapmayı seçtiğimiz aktivitelerimizdir. Bu yüzden bizi mutlu eder, güçlü kılar, iç motivasyonumuzu ve dengemizi bulmamızı sağlarlar. Nitekim Pınar'ın söylediği bir şey bu düşüncemi destekliyor; 'Hiç kimseyi görmeden 8 gün boyunca pedal çevirdiğimiz bir parkurda, kendimi daha önce hiç bu kadar kararlı ve güçlü hissetmediğimi fark ettim.'
Biliyorum, sizde kendinizi kararlı ve güçlü hissetmenizi sağlayacak olan o çok değerli 'şeyi' bulabilirsiniz!
Küçük bir not, Pınar ve Paolo'nın yol hikayelerini bisikletim.wordpress.com adresinden takip edebilirsiniz.