Yıldız Tarihi; Ekim ayının ortaları, 1992…

Yer; Ankara

Uğur Mumcu ev kiralayacaktı ama evsahibi huzursuzdu… Kira kontratına yazdığı ek maddeden anlaşıldı huzursuzluğunun nedeni:

'Olası bir bombalı saldırıda, zararı kiracı öder!'

Evi kiraladı… Birkaç gün sonra…

Gecenin ürpertici sessizliğinde kan ter içinde uyandı…

O korkunç patlama sesi hálá kulaklarında...

Eşi de uyanmıştı; 'Ne oldu Uğur?' diye sordu…

Ünlü gazetecinin cevabı ürperticiydi…

'Rüya gördüm Güldal… Korkunç bir patlama oluyor... Patlama sonunda da bacaklarım yok oluyor... Bedenimin bu halini yukarıdan seyrettim…'

***

Yıldız Tarihi; 21 Ocak 1993 / Perşembe…

Yer; İstanbul Cağaloğlu, Cumhuriyet Gazetesi'nin en üst katı Nadir Nadi'nin odası…

Uğur Mumcu ve Cüneyt Arcayürek, Ankara'dan İstanbul'a gelmişlerdi birlikte… İlhan Selçuk da odadaydı… Türkiye'nin siyasal gündemi konuşuluyordu… Uğur Mumcu tedirgindi, İlhan Selçuk'a dönüp şöyle dedi:

'İlhan Ağabey seni ve beni öldürecekler!..'

Odada buz gibi bir hava esmişti…

***

Yıldız Tarihi; 24 Ocak 1993 / Pazar…

Yani…

25 yıl önce dün…

Yer; Ankara Karlı Sokak…

Güldal Mumcu uyandığında saat 08:00'i gösteriyordu…

Çay suyunu koydu, kahvaltıyı hazırladı… Ailece hep birlikte kahvaltı yapmaya başladılar… Ardından Uğur Mumcu gazeteleri okumaya başladı… Saat 11:00 gibi, gazeteyi elinden bıraktı, eşine doğru yürüdü; telefon sehpasına dayanarak inler gibi konuştu:

'Başım çok ağrıyor Güldal…'

'Gelip ovayım biraz canım…'

'Bu öyle bir ağrı değil… Ovmakla geçecek gibi görünmüyor… Garip bir ağrı, tuhaf ağrıyor…'

'Ne yapalım?' diye telaşla sordu Güldal Mumcu…

Uğur Mumcu, sokak kapısına yönelirken, fısıldar gibi cevap verdi, 'Bilmiyorum belki geçer…'

***


Saat 13.25'i gösteriyordu…

Uğur Mumcu otomobilinin başındaydı… Kontağı en son ailesiyle pizzacıdan döndüğü Cuma akşamı kapamıştı… Otomobilinin etrafında dolaştı… Eğilerek lastiklere baktı… Sorun yoktu… Geceden yağan kar camlara birikmişti… Onları temizledi… Buzlu camlara yapışmasın diye Cuma akşamı kaldırdığı silecekleri indirdi… Dikiz aynasındaki karları sildi... Otomobilin koltuğuna oturduğu anda korkunç bir patlama oldu…

Ankara'nın kar beyazına kan bulaşmıştı… Uğur Mumcu'nun üç ay önce gördüğü kabus, gerçek olmuştu…

***

Mumcu'nun otomobiline C-4 patlayıcı yerleştirilmişti… O sırada korkusuz kalem 51 yaşındaydı… Suikastın hemen ardından olay yerinde inceleme yapan uzmanlar tek bir delil bile bulamadı…

İşin garip tarafı…

Cımbızla toplanması gereken deliller…

İddialara göre, süpürgeyle süpürülüp yok edilmişti…

***

Suikastı; İslami Hareket, İBDA-C, Hizbullah gibi örgütler üstlendi… Hatta, perde arkasında Mossad'ın ve kontrgerillanın olduğu bile önü sürüldü… Ancak, bir süre sonra her şey karanlığa gömüldü…

***

Başta, 'Fırat'ın kıyısında bir kuzu kaybolsa, gelin bunun hesabını bana sorun…' diyen, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel olmak üzere, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, 'Bu cinayeti çözmek devletin namus borcudur…' diye söz verdiler… Aradan tam çeyrek asır geçti… Devlet Baba, ne acıdır ki suikastın faillerini yakalayamadı…

***

Bu yazıyı 'garip bir iddia' ile noktalayalım…

Sonradan Adalet ve İçişleri Bakanlığı da yapan Mehmet Ağar, Emniyet Genel Müdürlüğü'ne atandıktan sonra Mumcu Ailesi'ni ziyaretinde Güldal Mumcu'ya, soruşturmanın önünde tuğla tuğla duvar örüldüğünü söylemiş… Bunun üzerine Güldal Mumcu da, 'Bir tuğla çekin, gerçekler ortaya çıksın' deyince de, Ağar, 'Bir tuğla çekersem duvar yıkılır' karşılığını vermiş… Mehmet Ağar, bu konuşmayı reddetti ama acaba Türkiye ikna oldu mu?

Sonsöz: 'Bir mum, diğer bir mumu tutuşturmakla, ışığından bir şey kaybetmez…