IMF başkanını ayakkabısını fırlatarak protesto eden Birgün gazetesi politika editörü Selçuk Özbek'in eylemi yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi. Milliyet'in muhalif yazarı Ece Temelkuran da bugün tartışmaya dahil oldu. Temelkuran konuyu gazeteci tavır sahibi olabilir mi sorusuyla tartışmış. Kendisi de bir çok konuda tavır sahibi olan Temelkuran tavrını yine 'Tavır' almaktan yana koymuş...
Pabuçlar ve insanları
Gün gelir, öyle olur böyle olur, zalimler seni sofralarına davet eder. Öyle olur böyle olur, icabet edersin. Görürsün:
Yakından bakınca zalimler, insanlara benzerler.
Onların da yaraları vardır, onlardan bahsederler. Yaralarını dayayacak ’‘insanlar’’ ararlar. Tam merhem olacakken yaralarına, anlarsın; onlar, yaralarını hayattan alınacakken insanlardan alınan intikamlara tahvil ederler. Sen hayatını yaralılara adarsın, onlar bir daha yara almamaya yemin ederler.
Hrant’’ın ayakkabı deliği ile Birleşmiş Milletler’’de Başbakan’’ın anlattığı ’‘küçük Tayyib’’in ayakkabısı’’nın deliği arasındaki fark da budur.
Sapasağlam ayakkabısını, pabucu delik olanların kaderi değişsin diye, sadece onlar adına ve onlar için, o deliklerin müsebbibine atma cesareti budur.
O işler adamı şişler!
Mehmet Barlas, Emre Kongar’’a karşı, leb-i derya, yani karşılıklı, diyor ki:
’“Ama işler böyle değil’”.
Mevzu, havada önceki gün uçmuş olan, IMF Başkanı’’nın kafasıyla buluşamamış pabuç. Barlas diyor ki mealen, ’“Hükümet IMF’’ye rest çekti. Bu programda IMF yok ki! Niye hükümeti protesto ediyorlar?’”
Biiir... Birleşmiş Milletler’’de bile Tobin vergisi konuşuluyor artık. Tobin vergisi ne? Üretimin ve üretim ahlakının alaşağı edildiği dünyada ’“Şu paradan para kazananlara da bir vergi uygulasak iyi olmaz mı?’” diyen Bay Tobin’’in adını taşıyan vergi. Vaktiyle bizim Brezilya’’daki Sosyal Forum’’da konuştuğumuz mevzular yani, şimdi kapitalizmin karar vericileri arasında konuşuluyor. Yani kapitalizm bile kendi ahlakından memnun değilken, IMF bile ’‘işlemediğini’’ bilirken, ’“IMF’’siz program yaptık’“ diye övünen pehlivan, pehlivan değildir! Kaldı ki hayattan yoksulların payına düşeni öyle kesmiş bir ekonomik program ki bahsi geçen, IMF bakınca ’“Biz hiç zahmet etmeyelim’” demiş zaten.
İkiii... ’‘O işler’’in nasıl olduğunu o ayakkabıyı atan arkadaşım öyle iyi biliyor ki... Zaten o ayakkabı, o işler öyle yürümesin, pabucu deliksizlerden bahsediyorsak, o pabucun kokusunu o pabuçlar için karar veren abiler de bilsin diye atıyor. Bağlamı bozuyor, çökertiyor. IMF Başkanı ne kadar zekice espri yaparsa yapsın, ki Batı eğitimi o esprileri yapabilmeyi, alay etmeyi öğretir insana, o bozulmuş bağlamı yeniden toparlayamaz.
Nike versus Converse
Şu da var: Bir vakit Converse, Çankaya Köşkü’’ne çıkmış ve bu süperillo bir eylem olarak övülmüş idi. Şimdi IMF Başkanı’’nın kafasına kafasına çalınan ayakkabının markası Nike. Demokrasi mi hukuk mu, laiklik mi, sivilleşme mi kıskacına tıkışan tartışmaları yapan herkesin hep birlikte içinde bulunduğumuz bu ’‘darlığı’’ sadece bu ayakkabı markalarına bakarak anlaması icap eder.
Pabuç gazeteciliği
Başka bir mesele de şu: Bu gazetecilik midir?
Şöyle söyleyeyim. Edward Said, kendisi Filistin kökenli çok kıymetli bir aydın olur, öldü şimdi, İsrail’’e karşı, ’‘hiç kimse’’ olan Filistinli çocuklarla birlikte taş atınca o ne oluyordu? Ya da ben en yakınlarımın davalarında bile kullanmadığım avukat kimliğimle Diyarbakırlı çocukların duruşmasına girince ne oluyor? Bunları onaylıyorsak, o uçan pabucu da böyle anlamak lazım. Bazen söz biter ve durmak gerekir. Bazen, bir yerde sadece mıh gibi durmak gerekir.
Hrant gibi, ’‘küçük Tayyib’’ gibi çocukların delik pabuçlarına baka baka içiniz kararıyorsa, kahır üzerine kahır biniyorsa tepenize, bazen bir pabuç fırlatmak gerekebilir. Birgün gazetesinin manşetine yazdığı gibi:
Bir gün herkese bir ayakkabı gerekebilir.