'Sınıf ayrımına tepki' olarak arabesk bir albüm hazırlayan Şevval Sam: Bazı insan acıdan, öfkeden beslenir. Acı, birçok kişi için konfor ama ben acıyla yaşamak istemiyorum. ’
Müzisyen, oyuncu, muhalif... Yeri geldiğinde sözünü sakınmadan söyleyen bir sanatçı; tıpkı annesi gibi. Alaturka albümüyle başlayan müzik yolculuğu ise, Karadeniz'le devam etti... Konserlerinde her dilden şarkılar söyleyerek barış mesajı vermeyi ihmal etmedi. "Benim bir tarzım yok" diyerek yoluna devam ederken, bir arabesk albümü hazırlığı içinde olduğu ortaya çıktı...
Dizilerde oynadınız, müzisyen kimliğiniz ön planda, şimdi sinema filmi... Caz... Ve müzikte de bir tarzınız yok, bu dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?
Müzikte bir tarzım yok tabii. Çünkü müzik de bir ifade biçimi. Altı milyar insanın altı milyar farklı parmak izi varsa, altı milyar farklı müzik de olabilir. Hoşuma gidiyor bu renklilik. Oyunculukta da farklı roller hoşuma gidiyor. Geçenlerde TRT'de farklı dillerde şarkılar söyledim. Ermenice, Kürtçe, Süryanice, İspanyolca, Arapça söyledim... Kırmızı çiçek güzel ama rengarenk bahçe daha çok hoşuma gidiyor.
Piyasa sizin gibi düşünmüyor ama...
Tabii, tarz tutturunca, 'yakaladık sağlam olsun' diyorlar...
Peki, alaturka albümünüz ya tutmasaydı?
Çok umurumda değildi o. Puşkin'in ilk kitabı çıktığında yedi kişi almış. Yıllar sonra çok ünlü bir yazar olduğunda ve bu hatırlatıldığında ise, "Ben o kitabı yedi kişi için yazdım" demiş. O alaturkayı yedi kişi almış olsaydı ben de yedi kişi için yapmış olacaktım.
Farklılıklardan söz ediyoruz ama Iğdır'da verdiğiniz bir konserde Kürtçe söylerken protokol terk etmişti konserinizi...
Iğdır'da da kalkıp gittiler, evet. Ben Kürtçe söyledim, sonra da Azerice. Oradan kalkan protokoldü. Aynı şey Belçika'da da oldu. Bin kişi kaldı, bir kişi gitti...
Taşlar yerinden oynayınca bazı durumlar hassaslaşabiliyor...
Bunların hepsi ezber bilgiler. Bize dayatılan ezber bilgiler üzerinden gösterilen reaksiyonlar. Sistemin dayattığı öyle büyük bir senaryo var ki... Empati kursa, "Ben öyle düşünmüyorum, o benim kardeşim" dese ve bu geniş kitlelerce düşünülse, biz zaten barış için yaşarız.
Aslında yavaş yavaş değişiyor gibi. Şimdi 'Min Dit' filmi sinemalarda. Bu, sanatın başarısı mı?
Sanatın böyle bir gücü var. Ben de o gücü kullanıyorum. O güce sırtımı dayıyorum. Mesela, etnik şarkıları devlet televizyonundan söylemek istedim. TRT çalışanı birçok Kürt vardı, yayın yönetmeni geldi kutladı. Biz zaten bir aradayız. "Orada bir köy var uzakta, o köy bizim köy" hesabı yok ki. Hep beraber o köyün içinde yaşıyoruz.
MİSYON ÜSTLENDİK
Bu değişim ve dönüşüme gelene kadar ödenen bedelleri de göz ardı etmemek gerek...
Bazı insanlar zamanında bunların acısını daha fazla çektiler. Şimdi tabii ki değişim dönüşüm süreci içindeyiz. Biz bu anlamda misyon yüklenmiş durumdayız. Sanatın böyle bir misyonu var. Ama bizden daha cesaretli olanlar olacak.
"Acıyı çok tutmam" demişsiniz bir röportajınızda...
Bazı insan acıyla, öfkeyle beslenir. O acıyla yaşamak konforlu bir durum. O tutunduğu daldır, o acılardan vazgeçmek kolay değil. Acıyı içinden söküp attığında yerine bir şey koyman gerekir. Ben de kendi hikayemde çok mücadele ettim; başardım büyük ölçüde. Huzuru arıyorsan buluyorsun. Hayata kuş bakışı bakmak gerekiyor bazen. O zaman, çok önemsediğin şeyler, küçük ve önemsiz görünebiliyor.
Sizin de içinizi yakan olaylar olmuştur mutlaka...
Bazı şeyleri kenara bırakmak gerekiyor. Acıyla yaşamak istemiyorum. Ben mesela, ağlayacağım filme de gitmem. Şikayetle yaşayan insanlardan da hoşlanmıyorum. Ben biraz yorgunum ve bugün bütün hücrelerim mutlu olmak istiyor. Algımı değiştirdim bazı konularla ilgili. Aşk diyeceksem mesela, aşk mutlu olmak içindir. Mutluluğu istemek lazım ama... (Sabah)