Ekonomi

Gıda Mühendisleri Odası İzmir’den yol haritası: Yerinde üretim önemsenmeli

Diren ÇELİK/EGEDESONSÖZ- TMMOB Gıda Mühendisleri Odası (GıdaMO) İzmir Şubesi, Sürdürülebilir Bir Gelecek İçin Gıda Politikaları konulu bir basın açıklaması gerçekleştirdi. GıdaMO Yönetim Kurulu Başkanı İ.Uğur Toprak, 'Partilerin ve bu partilerin oluşturduğu ittifakların gıda politikalarındaki eksiklikler olduğunu gördük. Biz de oda olarak burada gördüğümüz eksiklikleri giderecek bir gıda politikası oluşturduk. Halkımızın en önemli gereksinim olan güvenli gıda ve suya ulaşmasının sağlanması için Odamızın 25 yıllık mesleki-teknik birikimleri ile oluşturulan görüş ve önerileri içeren bu çalışma, yeni dönemde göreve gelecek olan ülke yönetiminde görev almaya aday olan tüm siyasi oluşumların değerlendirmesine sunuyoruz' dedi.

Başkan Toprak, gıdaya erişimin önündeki engellere dikkat çektiği açılamada, 'Gıdalar ve su insanların yaşamlarını sürdürmeleri için vazgeçilemez ve ertelenemez ihtiyaçlarıdır. Bu nedenledir ki; insanların dini, dili, rengi, cinsiyeti ve milliyeti ne olursa olsun aktif ve sağlıklı bir yaşam için gereksinim duyduğu yeterli, sağlıklı, güvenilir ve besleyici gıdaya fiziksel ve ekonomik bakımdan sürekli erişebilmesi kısaca gıda güvencesinin sağlanması bir insan hakkı olarak kabul edilmiştir. Gıda güvencesi kavramı insanların tükettikleri suyu da gıda tanımı içine almaktadır. Kaldı ki, sadece tüketim amaçlı suya değil, kullanma suyuna erişim de çok temel bir haktır. Ancak; küreselleşen dünya düzeninde tarım ve gıda ürünleri ile su ticari birer meta olarak görülüp serbest piyasa koşullarına terk edildiklerinden insanların gıda ve suya yeterince ulaştıklarını iddia etmek mümkün olmamaktadır' şeklinde konuştu.

YANLIŞ TARIM POLİTİKALARI
Türkiye'nin yanlış tarım politikaları sebebiyle ithalatçı konuma geldiğini söyleyen Toprak, 'Yanlış tarım politikaları sonucu, ülkemiz temel tarım ve gıda ürünlerinde ithalatçı konumuna gelmiştir. Türkiye'nin dışa bağımlılığı artarken bakliyat ve tahıl gibi temel ürünlerde tamamen ithalatçı durumuna gelinmiştir. Tarım ve gıda ürünlerinde ihracat-ithalat dengesinin ithalat lehine hızlı bir şekilde bozulduğu gözlenmektedir. Bundan da önemlisi, tarım ve gıdada yaşanan dışa bağımlılık bir varoluş/egemenlik sorunu haline gelmiştir' dedi.

GIDA ENFLASYONU SORUNU!
Süren yanlış tarım politikaları sebebiyle Türkiye'nin dünyadan çok daha ağır enflasyonla karşı karşıya kaldığını vurgulayan Toprak, 'Tarımsal girdilerde, temel ürünlerde, enerjide dışa bağımlılığın sürdüğü günümüzde, maliyetlerdeki yüksek artışa karşın somut önlemler alınmaması ve yetersiz, zamanında ödenmeyen destekler nedeniyle çiftçilerimiz üretimden çekilmekte, tüketicilerimiz dünyadakinden çok daha ağır bir gıda en?asyonu sorunu ile karşı karşıya kalmaktadır. Tüketim sorununun çözümünün üretim sorununu çözmekten geçtiği gerçeğine karşın, uygulanan yanlış politikalar nedeniyle üretimde devamlılık ve kendimize yeterlilik sorunu büyümekte, üreticilerimiz kaybederken tüketicilerimiz de güvenli, yeterli ve ucuz gıdaya erişememektedir. İthalatla çözüm üretilmeye çalışılması ise sorunu daha da derinleştirmektedir. Tohumdan satışa kadar gıda üretim zincirinin her aşamasında çok sayıda üretici/işletmeci olmasına rağmen; bu zincir 3-5 büyük şirketin elinde bulunmaktadır. Bu durum küçük işyerlerinin ayakta kalmasını süreç içerisinde olanaksız hale getirmektedir. Başta küçük aile çiftlikleri olmak üzere tarım ve gıda sektöründe planlı bir biçimde üretim yapılmasının sağlanması hayati önem taşımaktadır. 'Birincil üretim' olarak adlandırılan tarlada ve çiftlikte yapılan üretimin, bu ürünleri işleyerek tüketiciye güvenli bir biçimde ulaştırılması sağlanmalıdır' diye konuştu.

Açıklamanın devamında Toprak şu ifadelere yer verdi: 'Son yıllarda dünyada gıda fiyatları düşerken ülkemizdeki gıda fiyatlarındaki artış önlenememektedir. Toplumun büyük bir kesimi her geçen gün nitelikli gıdalara ulaşmakta zorlanmakta, bir kısım insanımız sürekli yardımlarla karnını doyurabilmektedir. Bu durum ise; yerel yönetimler, valilikler veya gıda bankaları aracılığıyla yoksul ailelere yapılan gıda yardımlarını, insan onuruyla bağdaşmayan ve yüzeysel siyasi araçlar şekline dönüştürülmesine neden olmuştur. 'Gıda güvencesi sağlanamayan kişilerin gıda yardımının nesnesi değil, gıda hakkının öznesi' olduğu unutulmamalıdır. Bu yardımlar gıda hakkı çerçevesinde devletin bir sorumluluğu olarak görülmelidir. Gıdaya erişim ve gıda hakkı konusunda yaşanan sorunlar, afetlerdeki kırılganlıklar gibi konularda sorunun çözümüne yönelik olarak kuşkusuz bilimin çok önemli bir rolü vardır ancak atılması gereken en önemli adımlar politik olacaktır. İşte bu nedenledir ki, tarım ve gıda siteminin tüm paydaşlar ile etkin iletişim içinde gözden geçirilmesi ve yeniden kurgulanması kaçınılmazdır.

GIDA GÜVENLİĞİ İÇİN ÖNERİLER
Türkiye'de gıda güvenliğinin sağlanması için temel önerilerini de sunduklarını belirten Toprak, önerilerini şu şekilde sıraladı:

'İthalatçı politikaları bir yana bırakarak tarlada, çiftlikte ve gıda işletmelerinde üretimin artırılması hayati bir zorunluluktur. Tarım ve gıdada yerinde üretimi önemsemek, kırsalda refahı arttırarak üreticinin üretmeye devam etmesini sağlamak birincil öncelik olmalıdır. Bu bir gıda egemenliği sorunudur. Ancak sadece ekonomik ve sosyal gereklilikler nedeniyle değil, sadece gıda güvencesini sağlamak amacıyla değil; çevre ve iklim sorunları nedeniyle de yerelde üretimin teşvik edilmesi, küçük üreticilerin varlıklarını sürdürmesinin sağlanması gerekmektedir. Tarım arazileri, zeytinlik alanlar, meralar, ormanlar, su havzaları ve sulak alanlar mutlak suretle korunmalıdır. Çevre sorunları, iklim değişikliği, yeraltı sularının azalması, akarsuların kirlenmesi, gıda güvencesi riskleri yaratmaktadır. Tarım ve gıda sistemini de içeren etkin bir çevre politikası oluşturulmalıdır. Afetlere dirençli bir tarım ve gıda sistemi kurgulanmalıdır. Tarım ve gıda ürünlerinin serbest piyasa koşullarına terk edilmesinden vaz geçilmelidir. Bir yandan birbirleriyle organik bağı bulunan; diğer yandan çıkarları sıklıkla çatışan üretici, sanayici ve perakendeci arasındaki dengeleri regüle eden kurumların varlığı hayati önem taşımaktadır. Bu bakışla; piyasayı düzenleyici Et ve Süt Kurumu, Çaykur, TMO gibi kurumlar güçlendirilmeli; görev tanımları doğru yapılmalı, böylece gerektiğinde bu kurumlar aracılığı ile gıdaların üretiminden tüketimine kadar tüm aşamalarda yer alan aktörler korunmalıdır. Her bir ülkenin kendi tarım sistemini, politikalarını belirlemesi gerektiğini savunan gıda egemenliği yaklaşımı savunulmalı; yerli ve yerel üretimin korunması önceliklendirilmelidir'