CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Habertürk ekranlarında Fevzi Çakır ve Esra Toptaş'a açıklamalarda bulundu.
CHP Lideri Özel'in açıklamalarından öne çıkan satır başlıkları şöyle:
'MAĞDURLARIN SESİNİ DUYURACAĞIZ'
Şüphesiz yeni dönem başladı. Bu dönem mücadelenin hem en sert verileceği dönem. Atanmayan öğretmenler, mülakat mağdurları, müfredata itiraz eden herkesi İstanbul'da Saraçhane'de mitinge davet ettik. 26 Mayıs'ta Ankara'da emeklilerle Tandoğan meydanında 10 bin lira en düşük emekli maaşımıza isyan edeceğimiz mitingi duyurduk. Bu tip mitingler düşecek. Halkın gündeminde olmayan hiçbir gündemin peşine takılmayacağız dedik. Asgari ücret hızla eriyor. Onlarla ilgili Haziran ayında bir büyük miting yapacağız. 3 büyük kitlesel miting yapılmış olacak. Bugüne kadar sesini duyuramayan insanların sesi olacağız, sesi olacağız. Ama bu mücadele sadece miting meydanında, örneğin TBMM kürsüsünde mücadele etmekle olmuyor, bunun bir de müzakere tarafı var. 31 Mart seçimlerine giderken bize demleniyor, teröristlerle işbirliği yapıyor, hain dediler, hep sustuk. Zaman zaman dost ateşi açıldı, canınız sağolsun dedik. 31 Mart akşamı saat 21.00'de TRT hiçbir şey yayınlamadı, parasıyla reklamımızı yayınlamadı. AA haberimizi kaynağında sansürledi. Gece 21.00'de 'Seçim sonuçlarının lehimize gittiğini, sandıkların bırakılmaması gerektiğini, TRT'ye sürpriz olacağını' söylemiştim.
'EL SIKIŞMAYAN PARTİ LİDERLERİ OLMAZ'
Bu olaydan 3 gün sonra TRT muhabirinin Gazze'de bacağı koptu, TRT Genel Müdürü'nü aradım 'yapacak bir şeyimiz var mı' dedim. Devletin kurumu olan muhabiri yaralandığında geçmiş olsun telefonu açıyorum, TRT ile mücadelemi de veriyorum. Siyaset küslükle yapılmaz. Yumuşama lafını sevmiyorum, normalleşme. Geçen gün sayın Bahçeli'yi ziyaret ettim. 7 yıl sonra ilk temas diye gazeteler yazmış. Böyle bir şey olmaz. 22 yılda ikinci kez bir araya geldiler, dendi. Bunlar doğru değil. Müzakereyi yapacağız, isteklerimizi sıralayacağız, yerine gelirse teşekkür gelmezse tepki göstereceğiz. Gerçek demokrasilerde el sıkışmayan liderler olmaz. Kısa süreli tansiyonlar olur. Yıllar süren küslükler olmaz. AP ile CHP Genel Başkanları el sıkışmıyordu, darbeciler el oğuşturuyordu, bunu görmek lazım. CHP kiminle görüşeceğini, ne talep edeceğini bilen, uyaran, yol gösteren, gerektiğinde tenkit, gerektiğinde teşekkür eden modern siyaset uygulamak zorunda.
'DEVLETLE MİLLETİ YARIŞTIRDILAR'
Son 1 ayda devletle ilgili iki şey söyledim. Devletle millet yarışırsa millet kazanır. Bu seçimde birileri devletle milleti yarıştırdı. TRT'de ana muhalefetin reklamlarını yayınlattırmayarak, AA'da kaynağında sansür uygulayarak, kendi partilerini başarısı için kullanarak birileri devleti arkasına aldı. AK Parti'yi devletin partisi haline getirildi karşısında biz vardık. Zaman zaman yanlışlarımız oldu. Türk insanı devletini sever, ben de severim. Devletine laf söyletmez. Ama birileri devleti siyasete alet edip, millete istikamet göstermeye çalışırsa kaybeder.
'İLK ZİYARETİMİ KKTC'YE YAPTIM'
Ben 10 yaşında devlet parasız yatılı bursuyla Bornova Anadolu Lisesi'nde okudum. Annem, babam emekli öğretmen. Benim kursağıma geçen her lokma ya devletin karavanasından konmuş ya da devlet maaşından gelmiştir. Devlet geleneği başka bir şey. CHP devleti kurmuş, kurumsallaştırmış parti. Bu kurumsallığa çok emeği olmuş. Devletin bazı gelenekleri terk edilmemelidir. Seçimler bitti, kurultaydan genel başkan olarak çıktım. İlk ziyareti Kıbrıs'a yaptım. Doğrusu yaptım. Yurt dışına çıkacaksan ilk önce Kıbrıs'a. Önce Meclis Başkanı'na, Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a ve CTP'ye gittim.
'AZERBAYCAN'DAN RANDEVU İSTEDİM'
Ardından Azerbaycan'dan randevu istedim. İkinci ziyaret Azerbaycan'a yapılır. Önümüzdeki günlerde ziyaret planlıyoruz Azerbaycan'a. Sayın Aliyev milletvekilimiz kanalıyla mektubumuzu aldığını ve yakında görüşmek istediğini söylemiş. Azerbaycan'la arası kötü olan ana muhalefet partisi olmaz. Orada kusurun büyüğü bize, küçüğü Azerbaycan'a aittir. Yanlış varsa telafi etmek lazım. Üçüncüsü Bosna Hersek'e gittim. Aliya İzzetbegoviç'in mezarını ziyaret ettim. Alman sosyal demokratlarına gittim. Sosyalist Enternasyonel'in başkan yardımcısı seçildim. Ama önce Kıbrıs ve Azerbaycan. Bu devleti yönetmeye hazır parti olmanızı görmek ister millet.
'ERDOĞAN'A BİR DOSYA SUNDUM'
Ben geçmişte de partinin yetkililerinden bir tanesi olduğum için özeleştiri olarak da kabul edebilirsiniz. Benim devlet geleneği dediğim şekle yönelik değil. Ben sayın Cumhurbaşkanı ile yaptığımız görüşmede, ilk kez söyleyeceğim, yaptığımız dış temaslar hakkında bilgi verdim. Filistin için sol ve sosyalist partilere yazdığım mektuplar, SPD konuşmam, Türkçeleri sayın Cumhurbaşkanına verdiğim dosyalarda var. Benim yurt dışına gitmeden önce Dışişleri'nden brifing almam lazım. O ülkeyle ilgili işbirliğimiz ne noktada, sorunlar neler? Benden ne beklersiniz? Üzerinde mutabık olmadığım konu varsa o zaman söylerim. Müştereklerde birleşiyor olmamız lazım. Kıbrıs meselesinde son geldiğimiz noktayı bilemeyiz. Bana Bakan, yardımcılarımıza bakan yardımcıları bunu yapması lazım. Dönüşte de bizim bilgi vermemiz lazım. Almanya'da SPD üyesi Başbakan. Siyaseten Erdoğan'la taban tabana zıt, bizim siyasi akrabamız. Ona ilettiğim mesaj ve aldığım cevabın önemi var. 'Bir an önce yapalım' diyorum. Sayın Cumhurbaşkanına bunları söyledim. Benim söylediklerimi söylemek kolay, onun cevaplarını söylemek nezaket dışı. Kendisi cevap verdiği için söyleyebilirim. 'Milli Savunma, Dışişleri Başkanlarımız sayın genel başkan ihtiyaç duyduğunda bilgi versinler, bu temaslar sağlansın' dedi. Bu önemli adımdı. Bundan sonra İngiltere'ye gitmeyi düşünüyorum. Ben İngiliz İşçi Partisi ile en yakın siyasi akrabayım. Ama gitmeden önce ilişkilerde ne yapıldı, F-35 konusunda herşeyi bilmemiz ve ortak menfaatleri birlikte savunmamız lazım.
'O GÜNÜN ŞARTLARINA BAKMAK LAZIM'
Dış politika veya tezkere torba kanun gibi evet hayır diyeceğiniz hususlar değil. Libya'da iki yapı vardı. Meclis'in ve Hafter'in yapısı. Orada çatışma vardı. Yüzde 49,51 dengesi vardı. Orada Türkiye'nin taraf olmasını tehlikeli gördük. Sonra 2 resmi görevlimiz hayatını kaybetti. Şu anda Libya'da stabil durum var, Türkiye'nin lehine durum var. Şu anda Libya tezkeresi gelse, dış politika danışma kurulunu toplar danışırım. Ancak benim görüşüm Libya'da şu an tezkere gelse barışın tezkeresidir. Ama o günkü savaş tezkeresiydi. O günün şartlarına bakmak lazım. Sayın Kılıçdaroğlu'ya haksızlık yapmayalım. Suriye tezkeresine, aynı tezkere içinde Türkiye'ye yurt dışından asker getirilmesi, 1 Mart'ı sayın Baykal sayesinde engellemeseydik. Tezkereler geldiğinde CHP alır, bakar, inceler, kapsam, anayasaya uygunluk yönünden inceler, kararını verir. Geçtiğimiz haftalarda tezkere vardı, Aden Körfezi'nde Türk gemilerinin güvenliği için, destek verdik. Kimsenin iktidarını meşrulaştırmak için hatasının arkasına dizilmeyiz. Genel Başkan olduktan sonra birkaç hafta sonraydı. Kuzey Irak'ta birtakım taktik hatalarla askerlerimizin güvenliği tehlikeye atıldı, şehit verdik. Ertesi gün önümüze A4 verildi 'devletimizin arkasındayız' dememiz istendi. Dedim ki 'Sizinle A4'te buluşmayız'.
''ÖLECEĞİMİ BİLSEM ŞEHİT CENAZESİNE GİDERİM' DEDİM'
Manisa'da şehit cenazesinde bana 'dışarı' diye bağıranlar oldu. Provokasyon. Bana o cenazeden önce istihbarat gelmişti. Camiye gitmeyin İzmir'e geçin dendi. 'Öleceğimi bilsem o cenazeye giderim' dedim. Gittim bağırış, çağırış. Şimdi ortaya çıkıyor ki, bir siyasi partinin dışarıdan getirttiği insanlar var. Hepsi çıkacak ortaya. O zaman provokatif eylemler yapanların şu anda bize geçen belediyelerde çalıştığını tespit ettik. Bize geçen belediyelerde görev yapan kişilerin talimatlandırıldığı ortaya çıkıyor. Önümüzdeki günlerde bunu detaylarıyla Türkiye konuşacak. Ki bir daha kimse böyle şeylere kalkışmasın. Aynı bölgede bir kez daha şehit verdik, önümüze bir daha kağıt geldi. Yine 'imzalamam' dedi. Başka muhalefet partileri de imzaladı. Geçtiğimiz hafta bizimle ilgili Fransa'da soykırım iddiası. Yine kağıt çıkarmaya kalktılar. 'Niye kağıt çıkarıyorsunuz? Fransa haksız' dedim. Meclis uygun bir metni okuyun, oya sunun, karar olarak yayınlayalım, Resmi Gazete'de yayınlanıyor, ilgili ülkenin önüne gidiyor. Meclis kararıyla Fransa'yı kınadık.
'İLKELİ, ÖZ GÜVENLİ SİYASET YAPACAĞIZ'
O yüzden ilkeli, bilgili, özgüvenli siyaset. Ne birisinin peşine takılıp gitmek, gerekirse ölümü göze almak. Doğru bir şey varsa eksiğin de ilerisine geçmek. Yapacağımız siyaset bu. Ak dediğine kara demeye karşıyım. Bu muhalefet değil. Doğru söylüyorsa onunla doğruyu savunacak cesareti göstereceğmi, yanlış yapıyorsa sonuna kadar karşısında duracak dirayeti göstereceğim. Özgür Özel bir diyalog ortamını açtı. Gittik çatır çatır konuştuk. Gülüştüğümüz oldu, sertleştiğimiz oldu. Demokratik şartlarda önemli görüşme gerçekleştirdik. Yumuşak muhalefet yapacak Recep Tayyip Erdoğan'la anlaşacak deniyordu. Emekliye zam yapalım, asgari ücreti Temmuz'da artıralım, atanmayan öğretmenleri atalım, müfredat boyacı küpü gibi yapıldı, toplumla tartışalım, müfredat yapmak anayasa yapmaktan önemlidir demenin, belediye borçlarını, bekleyen imzaları müzakere etmenin, Anayasaya uyum beklemenin, Gezi tutuklularını anlatmanın kime ne zararı var? Eski dönem kuru kuruya kavgayı özleyenler, özlemeye devam etsin. Emekliler için çok büyük kavga vereceğim. Asgari ücretliler için büyük kavga vereceğim. Kimlik kavgası, Karagöz-Hacivat dövüşü yapıp da insanları burada aç, yoksul unutmayacağım.
'BİRİNCİ PARTİYE ARAMAK DÜŞER'
5 Kasım'da seçildim. 7 Kasım'da sayın Bahçeli tebrik etti. Birçok lider aradı. Sayın Erdoğan aramadı. Yılbaşı tebriği için AK Parti'den Abdullah Bey'i aradım. Sayın Bahçeli'yi aradım. 17 liderle yeni yıl kutlaması yaptım. O zaman birinci parti sayın Erdoğan'ın partisiydi. Sayın Erdoğan bana tebrik telefonu açmamıştı. Buna rağmen aramam doğru olmazdı. 31 Mart'ta millet birinci partiyi değiştirdi. Biz kazandık ve artık bana düştü aramak. Biz kazandık yeni dönem başladı. Ben birinci partiyim. Artık kavgayı sürdürmemek için elini ben uzatacağım. Şeyh Edebali ne diyor 'Ey oğul bundan sonra kızdırmak bize affetmek sana' diyor. Ben Şeyh Edebali'nin mektubunu birinci parti olduğum gün vasiyetini uyguladım. Birinci partiye aramak, el uzatmak, hatır sormak düşer. Bayramda sayın Erdoğan'ı sabah 10.50'de aradım. Ulaşamadık. Sayın Hasan Doğan dünya liderleri ile bayramlaşıyor dedi. Akşam üstüne doğru döndüler. 18 liderle bayramlaştım. CHP tüm partilerle bayramlaşabilen tek partidir. Bundan sonra diyalog zemininin ilk adımını atmıştır. Bu karşılıklı bir şey. Sadece bir kişinin tutumuna değil.
'MİLLETİMİZ KREDİ AÇMIŞTIR'
Bizi belimizden birbirine millet ittiriyor. Millet kavga istemiyor. Türkiye ittifakı dediğimiz, milliyetçi, muhafazakar, Kürt, sosyal demokratlar, milli takım gol atınca sevinen herkes Türkiye İttifakı'dır dedim. Yüzde 38'de hepimizin payı var ama milletin feraseti daha büyük. Milletimiz kredi açmıştır. Öbür tarafta kendisini anlamayan yaklaşıma da sert mesaj verdi. Kimi cezalandıracağını kimi ödüllendireceğini gördü. Bu kalıcı bir şey mi? Çok isterim. Ama onun için yapmak gereken çok iş var. CHP'yi ben emekten yana, sosyal demokrat çizgide, tarihsel konumuna uygun, tüm siyasi partilerin yoksul, işsiz, güvencesine dokunması gereken bir parti olmasını savundum. Bunu hep savunacağım. Maalesef kavramlar üzerinden, sen solcusun, ben sağcıyım meseleleri hep tartışmalıdır. İnsanların bu ülkede insanca yaşama hakları var, anayasal haklarını kullanma hakkı, barınma, beslenme, eğitim hakları var. Bunların teminatı olmak sosyal demokrat partinin görevi. Millet bizi tam da merkeze oturttu. Ne ideolojik kavga ne de başka tartışma. Bunları doğru yerden tartışan siyasi partiyi gördü ve ödüllendir. Burada CHP'yi sola mı, sağa mı çekeyim değil. İnsanlara hizmet ederseniz insanlar soluna sağına bakmadan size destek veriyorlar.
'47 YIL SONRA BİRİNCİ PARTİ OLDUK'
Sen işçiye alnının terinin karşılığını teklif ediyorsan o işçi senden ideolojik olarak ayrışmaz. Bu ideolojileri kuramsal tartışmalar üzerinden sürdürmek başka bir şey bunu sonuçlanamaz siyasi polemiklere indirgemek, çatışma üretmek başka yanlış. Kendimizi halkımıza doğru arzetmeye, özellikle de onun gündelik sorunlarına doğru bir yerden çözüm üretmeye gayret ediyoruz. Bunun destek gördüğünü görüyoruz. 31 Mart'ta yenilsek de 5 Nisan günü diğer partilerle görüşeceğimi söylerdim ama etkisi bu kadar olmaz. 47 yıl sonra birinci parti olmuşsun. Herkes bu büyük başarıyı CHP nasıl omuzlayacak? Hazmedebilecek mi diye bakarken, siz el uzatıyorsanız, müzakere ederseniz daha kolay dinlenir hale geliyorsunuz. Ben Süleyman Saba lafını 5 sene önce Manisa'da belediyeleri kazandığımızda bekleyen partililerimize sürekli anlattım. Bu gece davul çalarsak bu kavga bitmez, dedim. Uyuyamayan çocuğunuzu, yüzüne bakamadığınız eşinizi hatırlayın bunu yapmayın dedim. Yapmayın ki bitsin bu iş. Bu konuşmayı ben 5 yıl önce yapmışım. Ben seçim kazandım diye kibir, yendiğin kişinin mağlubiyetini teşhir edecek şeyler. Kazandığınız an unutacaksınız geçmiştekileri.
'MECLİS ARENA GİBİ SİYASET ÇOK SERT'
Eskiden başkaları şaşırıyordu, şimdi başkaları şaşırıyor. 10-17 yaş arasında birlikte büyüdüğüm 400 kişi var. Yaklaşık 30-40 kişi çok yakınız. Hala her yaz tatili beraber yapıyoruz. Onlar şuna şaşırıyordu 'insanlar seni sert, kavgacı, espri yapmayan biri olarak görüyor, oysa sen çok esprili, güleryüzlü, değişik adamsın, ama televizyondaki Özgür Özel bu değil' diyorlardı. Ben de onlara 'siyaset çok sert, mecliste alan var, orası da gladyatörlerin savaştığı arena gibi' diyordum. O turuncu koltukların olduğu yerde siyaset çok sert. Muhalefetin başka alanı kalmamış. Orada bile ne kadar iyi şeyler yapsan da işin tabiatı gereği en sert 45 saniyesi yayınlanıyor. Mehmet Muş sayın Bakan. Şimdi Plan Bütçe Başkanı. Bakan oldu, mikrofondan tebrik ettim. İyi işler yapınca t ebrik ettim. Sayın Muş beni zaman z aman arar. O da genç siyasetçidir. Birbirimizle o süreçte ilişki sürdürüyorduk. Elbette kavga ediyorduk, bazen 2-3 gün küsüyorduk ama el sıkışmayı, barışmayı biliyorduk. Geçmişte bütün partilerden karşılaştığımız arkadaşlar benimle kırgınlık yaşamaz. Şimdi 40 saniyeden 45 dakikaya çıkınca.
'GELMEK İSTEYEN HERKESİN BAŞIMIZIN ÜSTÜNDE YERİ VAR'
Bir partinin siyaseti liderin ne dediği ile uyumlaştığınız için. Şimdi normalleşme ise normalleşme, AK Parti Genel Merkezi'ne gitme ise gitme. Ben DEM'le de görüştüm, hiç de çekinmeden. Normalleşme bu. Bundan sonra bütün siyasi partilerle uygun gördükleri takdirde görüşürüm. Gelmek isteyenlerin başımızın üstünde yeri var. Şimdi okul arkadaşlarım 'gerçek Özgür ortaya çıktı' diyorlar. Beni yakından tanıyıp da 'Özgür değişmiş' diyen yok. Bir AK Partili milletvekili, ismini vermeyeyim. 'Sen beni haklı çıkardın' diye mesaj yolladı. İnancımdan, mücadelemden, direncimden taviz vermem. Doğru bildiğimden bir adım geri gitmem. Diplomasi ve müzakereyi mutlaka ve mutlaka kullanırım.
'İNSANLIK BAŞKA SİYASET BAŞKA'
O olay aynıyla vaki. Bir tek danışmanım Meriç Bey'e anlatmıştım. Olay öyle oldu. Babasını mezara elleri bağlı olduğu için gömemeyecekti. Aradığım kişi Süleyman Soylu'ydu. Garnizon komutanını aradım, jandarma komutanını ara dedi, ulaşamadım. O gün de yanılmıyorsam Soylu'ydu İçişleri Bakanı. Aradım Bakanı. Anlattım durumu. Böyle bir şey olmaz, ovanın ortasındayız. Etrafta 30 jandarma, ellerinde tüfek. Nereye kaçacak? Bırakın duasını yapsın, babasını gömsün diye. İzin de verdiler. Ben de sayın Arınç'a teşekkür ederim. Oradaki kişi Bülent Arınç değil başka birisi de olsa aynı şekilde davranırız. İnsanlık başka bir şey siyaset başka şey. O gün Bülent Arınç'ın güvendikleri AK Partililer kaçıyordu. Kişi FETÖ ile suçlanıyordu, sonradan da aklandı. Ama Arınç'la akrabalığı yüzünden bir şeyler yürüdü. Ben insani görevimi yaptım. Ben FETÖ'cüyle suçlananların cenazesine gitmekle FETÖ'cü ilan edilmeyecek biriyim. Orada olursam FETÖ'cü anlaşılır mıyım demek bir özgüvensizlik. Özgüvenin yoksa siyaseti bırakacaksın. Benim güya saldırıya uğradığım cami, yüzde 60 ile oy aldığımız belediyenin bahçesi. 'Özgür Özel memleketinde yuhalandı' haberini yaptılar. Özgür Özel memleketinde yuhalandı ile siyaset arayanlara en büyük cevabı 31 Mart'ta Manisalı seçmenler verdi.
'OSMAN KAVALA KONUSU GÜNDEME GELDİ'
Kavala konusunda Cumhurbaşkanının yanıtını söylemem uygun değil. Benim söyleyeceğim şudur; ben elbette ismi de geçti. AİHM kararlarının uygulamanın Anayasal bağlayıcılık olduğunu ifade ettim. Yeni anayasa tartışmaları gündemimde yoktu, sayın Erdoğan Meclis'in yeni anayasa yapabilecek Meclis olduğunu ifade ettiğinde. Ben de kamuoyuna söylediğim gibi mevcut anayasaya tam uyumun yeni anayasa süreci için olmazsa olmaz şart olduğunu, bunun için AİHM, AYM kararlarına uyma, yasama, yürüme, yargı erkleri için bunun bağlayacı olduğunu hatırlattım. Bizim AYM kararlarına uyulsun dediğimizde Can Atalay'ın serbest kalması gerektiğini hepimiz biliyoruz. Bunu konuştuk tabii ki. Ben böyle bir durumda sayın Erdoğan'a 'Bırakın Can Atalay gelsin' diyecek halim yok. Onun önündeki engel AYM kararlarını tatbik etmeyen yapı.
'EMEKLİ KONUSUNU GÜNDEME GETİRDİM'
Sayın Bahçeli ile biraz daha kısa görüştük. Grup konuşmam vardı. 50 dakika kadar sürdü. Hızlı ve kısa konuştuk. Sayın Bahçeli'nin de önemli değerlendirmeleri oldu. Emekli maaşının yetersizliği sayın Bahçeli'nin geçmişte de yakındığı bir durumdu. Biz ikimiz de milletvekiliyiz. Bahçeli'nin benden farklı yanı sayın Erdoğan ile ittifak ortağı. Hep birlikte olalım, biz yapalım siz peşimizden gelin diyecek halimiz yok. Asgari ücret, vatandaşın ekonomik beklentileri, öğretmen, memurların beklentileri, müfredat, mülakatı konuştuk. Seçimleri karşılıklı değerlendirdik. Sayın Bahçeli de sıkılı yümruk doğru değil yaklaşımını ifade etti. El sıkışmanın, diyaloğun önemi. Biz sayın Bahçeli ile çok polemik yaptık, sözcüleri ile sert tartışmalara da giriyoruz tabii. Sayın Bahçeli ile karşılıklı nezaket ve anlayışla son derece ev sahibi şekilde. Birbirimizin sözümüzü kesmeden. Farklı düşünüyorsak da söz sırası bize geldiğinde bunu yaptık. Sayın Erdoğan'la da öyle. Grup başkan vekillerimiz yan odada oturdular, biz başabaş görüştük.
'GÖRÜŞMEDEN ÖNCE AHMET NECDET SEZER'E DANIŞTIM'
Sayın Erdoğan'la görüşmeye gitmeden önce sayın Ahmet Necdet Sezer'i ziyarete gittim. Bir Cumhurbaşkanı ile nasıl görüşme yapmam gerektiğini sordum. O da bana Cumhurbaşkanlarının özel kalem müdürleri ve protokol müdürleri büyükelçidir. Ben de sayın Namık Tan'ı görevlendirdim. Kendisi hem Hasan Bey hem de sayın protokol müdürü ile görüştü. Görüşmenin detayları anlaşıldı. Daha sonra Ahmet Necdet Sezer, 'bir büyükelçinin not tutmasını talep edebilirsiniz' dedi. Biz de not tutmak için hazır bulunacağını söyledik. 2 gün gazetelerde böyle haber oldu. AK Parti'de de bir büyükelçi not tutacak diye. Sayın Elitaş, benimle olan ortak mesaisini hatırlatarak, kendisi de malum başkanvekili, heyette yer alabileceğini söyleyince, sayın Erdoğan onu heyete almış.
'OTURMA DÜZENİ ÖNEMLİ BİR ŞEY'
Bir süre sonra sayın Cumhurbaşkanının gördüğü lüzum üzerine sayın Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan da not tutmak için dahil oldu. Orada oturma düzenine itirazım olmuştu. Biz gittiğimizde odaya girdiğimde karşılıklı oturma düzeni beklerken üç koltuk vardı. Şaşırdım, burada denge nasıl sağlanacak diye. Hemen fark ettim. Oturma düzeni önemli bir şey. Önceden de konuşmuştuk. Sayın büyükelçimiz, sayın Hasan Doğan'la görüştüğünde oturma düzeninin her iki tarafın eşit şartlarda oturacağı d üzen olmasını temin edeceklerini taahhüt etmişti. Girdiğimizde ona çok uygun düzen yoktu. İlk anda kemeralar önünde sorun edip, gerginlik yaşanıyor görüntüsünü vermek istemedim. Ayakta fotoğraf çektirdik, oturduk, kameralar çıkınca şu ifadeyi kullandım Biz üç yerde randevu talep ettik. Çankaya Köşkü, TBMM ve AK Parti Genel Merkeziydi, ancak Beştepe'de verilseydi, oraya da giderdik, ama orada zorluklarımız olduğunu söyledim. Bunun için Hasan Bey de emek sarfetti. Burada vermeniz nezakettir dedim. Ancak oturma düzeni bizim açımızdan sorunludur, telafisi gerekir dedim. Sayın Cumhurbaşkanı da, AK Parti kaynakları da doğruladı, o yüzden söylüyorum; kendisi 'Biz de bir iadeiziyarette bulunalım, CHP'ye genel merkezine olur mu' dedi. Ben de 'gayet isabetli olur, memnun oluruz' dedim. O anda değil, öyle yansıdı. Sonra özel kalemime sayın Hasan Doğan diğer siyasilerin de aynı düzende ağırlandığına dair fotoğraf kareleri gönderdi. 'Size özel değil' dedi. Sayın Cumhurbaşkanı nezaket göstererek o işi tatlıya bağladı.
'SİYASETÇİ ELEŞTİRİYE AÇIK OLACAK'
Taha Hüseyin Karagöz o arkadaş, gazeteci. Yeni Şafak'ta çalışırken bana bir yolla ulaştı. 'Ben TV Net'te program yapıyorum 'Zor Sorular' diye, sizin Meclis'te performansınızı görüyorum, benim zor sorularıma cevap vermek istemezsiniz' gibi davet. Biraz da meydan okumavari bir davet. Nezaketli dille söylemişti. Ben de 'tamam' deyip gitmiştim. Format gereği sert sorular soruldu. Değişik üsluplu, sert. Kamuoyunda çok tartışılan konuyu sert üslupla soruyor. Ben kendi açımdan büyük fırsata çevirmiştim. Soruların birçoğunda trollerin çarpıtması, cümlenin başı var sonu yok falan gibi. Çok iyi niyetle yapılan esprinin gerçekmiş gibi algılatılması. Benim açımdan, benim çevrem çok başarılı program oldu dedi. Karşı mahallede programın bizim tezlerimiz açısından faydası olmuş. Sonrasında Taha Hüseyin Karagöz bayramlarda beni arar. O gün de demişti 'Biz burada tartışırız ama insan ilişkilerine önem veririm'. Bire bir de 'abi' demeyi tercih ediyor. Adem Metan var mesela, onunla da konuşurum. Geçtiğimiz günlerde 23 Nisan resepsiyonunda yanıma geldi. 'Bir tebrik mesajı attım, ziyaretinize gelmek isterim' dedi. 'Buyrun' dedim. Meclis'te geldi. Çok hayırlı iş için gelmiş. Evleniyormuş, davetiye çıkardı. Birçok yere dağıttım. Şeref verirsiniz dedi, davetiye verdi aldım. Siyasetçi eleştiriye açık olacak. Bütün eleştiriler başım üstüne. Kızıp da bir şey demem. Yeni dönemin ruhu başka bir şey. Buna belki içinden rahatsız olup, kamuoyundaki büyük destek üzerine bir şey demeyen, mahalle kavgasının yaralarını unutmayan, haklı da olabilecek kadar bazı arkadaşların tepki gösteriyor olmasını anlıyorum. Ben geçmişte de televizyon programına gittiğim birisi 'ziyaretinize geleceğim' demesine nasıl gelme derim? Bana cevap verme olanağını açmış. Geldi davetiye verdi. Davetiye olmasa da kabul ederim. Meselenin özü bu. 5-6 dakikalık bir şey. Ona da yapılan haksızlık var. Akit'in attığı manşet var. Çizgisinden utanç duyuyorum. Haberin içinde Taha'nın bir haberini alıntıladıkları için onu Taha yaptı gibi, Akit yazarı diyorlar. Yenişafak yazarı. Geçmişte İBB için dünya kadar laf söylemiş, bizi rahatsız edecek birçok şey söylemiş. Düğün davetiyesini aldım. Yarın da o bize bir haksızlık yapmaz. Eleştirileri anlıyorum, buradaki pozisyonum eleştiren arkadaşlar gibi değil. AK Partili kalemlerle sıkı fıkı oluyorum diye bir şey yok. Hayatımda kimsenin elini havada bırakmadım. Kapıma gelen, randevu isteyen birisine 'hadi kardeşim git' diye bir şey olmaz. Normalleşmenin sınırı şudur, normale dönünce sınıra varmışsınız demektir. Ben dün bana hakaret eden, kötü davranan birisiyle 'biz artık en yakın arkadaşız' demek olmaz. Asgari nezaket kurallarında buluşmak normal. Seçim kaybeden, moralsiz kitle, oradaki travmaların bugüne taşınma durumu var. Ben özgüvensizlikle siyaset yapamam. Abdestimden şüphem yok ki namazımdan şüphem olsun. Oturduğum koltuk Atatürk, Ecevit, İnönü'nün koltuğudur. Ben de bir zaferin ortaklarındanım. Bunu rakiplerime 'biz kazandık' diye hakaret edecek halim yok. Dedim ki, eleştiren arkadaşı aradım 'Sen böyle diyorsun ama ben adamın programına gittim'. Bana geleceğim demiş. 'Aaa bilmiyordum' dedi. Düğün davetiyesi vermeye gelen birinin CHP'nin kapısından çevirecek ahlak hiçbir CHP'lide yok, olmaz öyle bir şey.
'MESAJINI ÜSTÜME ALINMADIM'
O açıklamayı, o tiviti hiç üstüme almamıştım. Almamakla doğru yapmışım. Sayın Hikmet Çetin, Altan Öymen, Murat Karayalçın'ı telefonla aradım. Sonra da sayın Kılıçdaroğlu'nu aradım. Pazartesi akşamı yemek yiyecektik, sonra Cuma akşamına aldık. Telefonla aradım kendisini 'sayın genel başkanım, sayın Cumhurbaşkanından randevu talep ettim. Ben gittiğimde şunu şunu konuşmayı düşünüyorum. Bu gündeme dair önerileriniz, ilave önerileriniz, uyarılarınız var mı' dedim. Sayın Kılıçdaroğlu bana 'müzakere etme, mücadele et' demedi. Tam tersine önerilerini söyledi. 'Şunu demekte fayda var' dedi. Teşekkür ettim. Görüşmede sayın Kılıçdaroğlu'nun verisini kullandım. Görüşmeden sonra Hikmet Çetin, Altan Öymen, Murat Karayalçın'ı aradım, malumat verdim. Sonrasında sayın Kılıçdaroğlu ile yemekte yüzyüze anlatmak için telefonda aramadım. Görüşmede yüzyüze anlattım. Orada oturduğumuzda konu başlıklarımızdan sayın Meclis başkanının ziyareti ve sayın Cumhurbaşkanı ile görüşmemizle ilgili bilgi verdim. Kendisinin soruları oldu ama 'neden görüştün' demedi. Demek ki doğruymuş, her tiviti üstüne almamak gerekiyormuş. Ayrıca müzakere de bir mücadele yöntemidir. 'Bunu yaparsanız ben de bunu yaparım' demek de bir mücadeledir. Bazen yoksula katkı sağlamak, maaşı artırmak, anayasal hakkı savunmak da bir mücadele. Konuşarak halloluyorsa bağırmaya gerek kalmaz. El sıkışarak hallolmuyorsa miting yaparız. Sayın Erdoğan, ücreti çıkarsa ben mitingi iptal ederim. Atanmayan öğretmenlere 100 bin atamayı versin mitingi iptal ederim.
'HATALARDAN DERS ALIP DOĞRULARI YAPACAĞIZ'
Ben gelecek seçimleri kazanmak istiyorum. Kazanmanın önündeki her engeli aşmak benim görevim. Hatalardan ders alıp, doğruları yapacağız. Geçmişte şu hatayı yaptık, seçime vakit varken bitmez tükenmez adaylık tartışmaları yaptık. Sayın genel başkana yakın olanların çıkıp 'adayımız Kılıçdaroğlu' dedi. Ben bunun tartışmasını yaptım. Genel başkanımızın aday olmasını istemek başka bir şey, müzakere edilmeden 'adayımız Kılıçdaroğlu' demek yanlış. 'Gönlümüzden geçiyor' deyin. 'Kılıçdaroğlu aday olmazsa masa dağılır' demek yanlıştı. Bunu Kemal Bey yapmadı. Kemal Bey'i çok sevdiğini söyleyen bazı dostlarımız, bazı arkadaşlarımız yaptı bunu. Bu bize kazanabileceğimiz seçimde, belki de Kemal Bey'le kazanabileceğimiz seçim, öyle yanlış yöntemlerle ilerledi ki, karşılıklı hatalar, boş tartışmalar ve masada olmayacak şeyler oldu. Buraya geldik. Erken aday tartışmalarının kimseye faydası olmadığını biliyoruz.
'GÖRÜŞ ALARAK EN ÇOK OYU ALACAK CHP'LİYİ ADAY YAPACAĞIZ'
Şu anda ben teknik direktörüm, icracı bir yanda değilim. Forvet 5'e de çıksa, takımın hepsi atağa kalksa bundan takım faydalanır. Geleceğe dair umutları köreltmek, endişeleri karartmak istemem. CHP'de genel başkanlığı az buz bir şey değil. Genel başkan ne olursa olsun 5 sene sonra aday olacak demek riski getiriyor. Ya daha rahat kazanacak aday varsa. 31 Mart seçimlerinde aday belirlerken bir sürü eleştirenler oluyordu. Diyorlardı ki, '1 Nisan felaketi geliyor, Özgür Özel en kısa CHP genel başkanı olabilir' diyordu. Ben de 'zafer geliyor' dedim. Ben bir adayı dayatmam, partinin seçilmiş kurulunu dışlamam. Başka yerde karar alıp onlara dayatmam. Bütün seçilmişlerden görüş alırım. Demokratik dijital katılım diye bir şey çalışıyoruz. Bir tuşla genel başkan bütün kurultay delegelerine görüş soruyorum. Bütün üyelere geçmek üzereyiz. Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüşmemi doğru buluyor musunuz? Bölgesel, cinsiyet, yaş kırılımlarına göre. Mesela Cumhurbaşkanı ile hangi maddeyi gündem yapmamı isterseniz diye soruyorum. En geniş toplumsal kabulle en çok oyu alacak bir CHP'li Cumhurbaşkanı adayı yapacağız ve bu seçimi kazanacağız. Bunun önünde kendim dahil kimsenin ihtirasını kabul etmem. Benim bir tane rüyam var. 1970'lerde toplumun talebini duymuş, okumuş, ona göre siyasi hat belirlemiş Ecevit iki genel iki yerel seçimin dördünden de başarılı çıktı. Ben şimdi bir seçimi kazandım, önümüzdeki seçimi de kazanacağım. Teknik direktör 90. dakikada penaltı kazanınca kimin atacağına kara verir. Kadroya yeni kişiler koyar, mevcudu dinlendirebilir. Ben takımda iki santrofor var biri sağ açık, biri sol açık. Bunu Çipras'a da söyledim, çok güldü. Ekrem Bey'in toplumsal kabulü, Mansur Bey'in toplumsal kabulü çok üst düzeyde.
'ADAYI GÜNÜ GELİNCE KONUŞACAĞIZ'
Yarın üç santroforla oynarsınız, tek santrofora geçersiniz. Bu o günün işi. Bir kez daha söylüyorum; bugünden aday tartışmalarına son nokta Özgür Özel tarafından konulmuştur. Adayı günü gelince konuşacağız. Biz siyaset kalesinin başarı kapısında 1980'den beri kapıda kalmıştık. Baktık 3 kilit var. Atatürk bu kilidi bir yere koymuştur dedik. Birinci kilit gençler. İkincisi kadınlar, üçüncüsü bilime sarıldık.
'YAPAY ZEKA YÖNTEMİNE GÜLÜYORLARDI'
Anketlere gülüyorlardı. Anketle adayları sahada takip ettik. Kilis'i anketle kazandık. Kilis'i programa koyduk. Bir gün sonra sayın Erdoğan da koydu. 45 dakika yağmurun altında konuştuk. 'Siz partinize oy verirseniz bu iş olacak' dedim. Müceddere bayat yenmez dedim. AK Parti, MHP bayat müceddereden bıkmış dedim. Ankette görmesem nasıl gideceğim? Odak grup çalışmaları gelecek seçimde en önemli yönlendiricilerimizden. Bugün gönlünden geçen herkes görevini en iyi yaparak kendini Cumhurbaşkanlığı adaylığına şartlasın, karşılığını alır. En rahat kiminle kazanacak isek onunla gireceğiz.
'KENDİ KARDEŞİM DE İŞSİZ KALDI'
İlk önce Balıkesir'de belediye başkanımız 6 ay boyunca kendisine yardımcı olduğu gerekçesiyle milletvekilinin abisini danışman atadı. Telefon açtık, istifa etti. Adana'dan haber geldi, çözülecek. Eş dost kayırmacılığı CHP'nin yapacağı bir şey değil. Türkiye'de tek ise izah et. Uzaya astronot yollayacağız Gezeravcı var, başka da yok. Onun dışında yapmayın kardeşim diyorum. Tavrım net, kardeşim geçen sene EYT'den emekli olana kadar adalet yürüyüşünden beri işsizdi, hala da işsiz. Artık iş de aramıyor. Çok büyük bankanın en üstündeydi. Adalet yürüyüşüne gitti. 'Herşeyin yedeği var, senin yedeğin yok' demişler. O da kendi adalet yürüyüşüne gitmiş. Benzer yerlerden diğer teklif gelmedi. Uzmanlığı banka verisi saklamaktı. Ben bilmiyor muydum kardeşimi IT departmanında işe almak. Bizde öyle bir şey yok. Bunu kötü niyetle yaptıklarına inanmıyorum. 'Şu belediyede iken o ekiple çalışıyordum buraya alıyorum' diyor, ama olmuyor. O konuda tavizimiz yok. AK Parti'de bunun olmadığı belediye yoktu, normal karşılıyorlardı. Danışmanlar, onun akrabası orada, onun akrabası burada. Biz bunu eleştirdik. Adalet ve Kalkınma Partisi koyu gri, CHP bembeyaz dokunduğun yerde sırıtıyor. Kurşun kalemle kimsenin dokunmasına izin vermem. Varsa öyle bir şey istifa ettirecekler. Balıkesir'le kendim konuştum. Gökhan Zeybek'in aramasına gerek kalmadan bu işi yapmasınlar vazgeçsinler. Yol arkadaşım vs. diyorlar ama bunu vatandaşa anlatamayız biz. CHP belediyelerinde eşgüdüm, eğitim ve denetim departmanı kuruyoruz. Başında Yılmaz Büyükerşen var. Denetimin altında 30 Sayıştaycı, onun yanında mülkiye müfettişleri, önceki dönem milletvekilleri. Bunlar doğru eğitim verecek. Bundan sonraki dönemde CHP'nin iktidar yürüyüşünü, okyanusu geçecek iken derede boğulmasına kimseye izin vermeyeceğiz.
'GEÇMİŞTE DE BORÇLU BELEDİYE ALDIK'
Biz geçtiğimiz dönemde çok borçlu belediyeler devraldık. Şimdi o borçların çoğu döndürebilir, cari borçlara indi. İsrafı bitirip tasarrufu yaygınlaştırmak. İBB ile ilgili net rapor var. Bir kişi bu doğru değil desin. Yarı parayla iki kat iş yapmışız, özetle söylüyorum. 4 kat fark var. Örneğin Denizli Büyükşehir'i aldık. İlk gün belediye başkanı 40 makam arabasını iade etti. 'Kimlerin' dedim 'Genel başkanım inanılmaz durum var. Daire başkanı, özel kalemi, yardımcısında var' dedi. 'Havuza 5 araba koydum, herkes buradan faydalanacak' dedi. Her yerde yandaşa ihale verme telaşı. CHP inanılmaz işler yapıyor. Bizde israf yok. Bu kadar güçlü yanımız varken bir yanlış atama yüzünden 'aman hepsi aynı' deniyor ya, çıldıracak gibi değiliz. Aynı değiliz.
'ŞİRKETLERİN BORÇLARI SİLİNDİĞİ GİBİ BELEDİYELERİN DE BORCUNU SİLELİM'
Sayın Cumhurbaşkanına çok detaylı raporun özetinden bahsettim. Eşitlik talep ettim. AK Partili belediyeler kamuya olan borçları ödemiş. Üsküdar, Süleymanpaşa'da var. Vergi borcuna karşılık arsayı vermiş üstünde cami var. Bunun tahsil kabiliyeti var mı? Üstünda cami olan arsa belediyede dursa ne olur maliyede dursa ne olur. Borcuna karşılık trafo veriyor. Trafonun arsasını borca saymışlar. Ya bize de yapın ya AK Parti'ye de yapmayın. Şirketlerin borçları silindiği gibi gelin belediyelerin de borcunu silelim. CHP'li belediyenin de AK Partili belediyenin de silelim.
'GÖRÜŞMEDE OLUMSUZ BİR ŞEY GÖRMEDİM'
Atılmayan imzalar. Yurt dışından kentsel dönüşüm için dünyanın parasını bulmuşum, imza atılmıyor. Önce müzakeresini yapayım, imza atılmazsa gider siyasetini veya metingini yaparım. Sayın Cumhurbaşkanı ile görüşmede olumsuz bir şey görmedim. Arkadaşlarımızı buluşturmaya karar verdik. Bizden Gökhan Zeybek, Çevrecilik Bakanı müsait zamanda görüşüp detayları konuşacaklar. Bir çalışma yapılacak, sonuç alınır mı alınmaz bilmiyorum alınmasını umuyorum.
'GÖÇMEN POLİTİKASI YEREL YÖNETİCİLERİN İŞİ DEĞİLDİR'
Göçmen politikası yerel yöneticilerin işi değildir. Arkadaşlara bunu söyledim. Yarın da Afyon'dayım. Burcu çok sevdiğim, çalışkan bir işi tuttu mu koparan. İnanın bir dahakine yüzde 70'le kazanır. Oradaki yaklaşım, Afyon'da ve Türkiye'nin birçok yerinde seçmenler Türkiye'de açlık, yoksulluk, işsizlik var iken Türkiye'ye bu kadar göçmen gelmesinden rahatsız ve tepkili. Bu tepkiyi siyasete ciro için bu tip açıklamalar CHP'li bir kamu yöneticisinin yapması gereken açıklamalar değil. Afyon'da her gün Suriyelilere nikah kıyıldığı da yok. Bu politikalar CHP politikalarla uyuşan politikalar değil.
'NİKAH KIYMAMAKLA SURİYELİLERİ YOLLAYAMAZSINIZ'
Biz Suriye'deki insanların yeniden ülkesine dönmesini, iş, aş ve konuta teşvik edilmesini, birtakım jestler düşünülmesini 'siz Suriye vatandaşı olacaksınız ama gönül bağınız olacak, Türkiye'ye geldiğinizde turizm vergisi almayacağız, çocuklarınızın Türkiye'de okumasına katkı sağlayacağız' diye teşvikler olur. Nikah kıymamakla Suriyelileri yollayamazsınız. Arkadaşlarımız partinin politikalarıyla uyumlu olması lazım. Bunu telkin ettik kendilerine. Suriyeli meselesi yerel yöneticinin çözebileceği mesele değil. Ben hem Burcu Köksal ve diğer arkadaşlarımızın yetenekli, çalışkan, halkta karşılığı olan arkadaşlar. Zaten seviliyorlar, böyle popülizmin bize faydası olmaz.
'TABELADA NE YAZDIĞINA BAKMAK LAZIM'
Bu salonda belediye başkanlarımızla toplantının basına kapalı kısmında 'Arapça tabelayı tek başına sökerseniz diğer yabancı diller de sözkonusu olur. İnsanların bilinçaltında Arapça, Kur'anı Kerim'in dilidir, bir yara oluşturabilir. O tabelada ne yazdığına bakmak lazım. Aldığı hizmeti ana dilinde kolaylaştırıyorsa bu bir haktır. Bir iş yapıyorsanız kanunda yeri var. Yabancı dilde tabela Türkçesinin yüzde 25'ini geçemez diyor. Bunu İngilizceye de uygulayabilirsiniz'. Sağduyulu yaklaşım lazımdır. Cımbızlayıp istismar edilebilecek sözler söylememek lazım. Bazı arkadaşımız heyecanıyla, hiçbiri kötü niyetli değil. Burada çok dengeli gitmek lazım, yanlış işler yapmamak lazım. Kanunda herşeyin yeri var; yoksa da belediye meclisinde karar alırsın, tebligat çıkarırsın, onlar daha doğru işler.
HANGİ TIBBİ OPERASYONLARI GEÇİRDİ?
Göz ameliyatımı grup başkan vekilimiz Murat Emir yaptı. Çok da iyidir kendisi. 1 yıldır merceklerim bekliyor. Hem yakın hem uzakta problemim var, hem de astimat var. Bu ilerlemeye devam ediyor. 6,75 yakında 3,75 uzakta. Çok zor. Gözlüğünüzü bırakıp otelde duşa girdiğinizde şampuan hangisi okuyamıyorsunuz. Murat Güzelce baktı, kalıcı lenslerim yapıldı geldi. 'Bir gün birini bir gün birini yapacağız' dedi. 1 hafta 10 gün su değmeyecekti. Toplam 3 aya varan iyileşme süreci. Ses tellerimde modül vardı. 1 hafta ses orucu. Bir de sinüs ameliyat olmam gerekiyordu. Cuma günü genel anestezi ile ses tellerimdeki modüller alındı. Aynı anda lazerle sinüsler. Ve rahatladık. Cumartesi günü yurt dışına gittim Bükreş'e. Pazar günü sağ gözümden, Pazartesi sol gözümden ameliyat oldum. 1 haftalık bayram tatiliydi. 1 hafta konuşmayacağım, az göreceğim süreci bayram tatiline denk getirdim. Göze kortizon damlatıyoruz. Ödemi çözüyor ve etrafı şişiyor. Bu sefer 'botoks mu yaptırdınız' deniyor. Botoks, motoks ne işimiz var. Saç tıraşı oluyoruz, YSK'nin önünde saçlar simsiyah görünüyor. Diyorlar ki, saçını mı boyadı? Allah'tan Cumhuriyet çekmiş, aynı görünüyor. Gözlüksüz iyi, ses gitgide iyiye gidiyor. 6 yaşından beri gözlük takıyorum. Şu anda bayağı iyi. Eşim ve kızım da iyi karşıladı, 'iyi görüyor musun' diye soruyorlar. İpek de teşvik ediyor.
'IMF YOK AMA HAYALETİ GEZİYOR'
2002-2007 arası milletvekilimiz, 99-2002 arası Ecevit hükümetlerinde belli dönemde bakan sayın Kemal Derviş. Allah rahmet eylesin. Mehmet Şimşek'in rasyonel dediği politikalar, önceki irasyonel politikalara göre doğru olanı. O irasyonel politikalar çılgınlıktı. İşbilmezliğin getirdiği, memleketin 128 milyar rezervini yakan, kur koruma mevduatı çıkaran, yoksulların sırtından bir avuç KKM yapan zengine tarihin en büyük transferini gerçekleştiren ya da kötü niyetle dünyanın en büyük kaynak transferini yoksuldan alıp zengine veren sistem uyguladılar. O bir rezalet ve çılgınlıktı. O politikalardan dönülmesi olumlu. IMF yok ama şu anda hayaleti geziyor. Hep yoksulun penceresinde, işçiye görünüyor, çiftçiyi sömürüyor. Biraz da zengine yollayın o hayalet gülyabaniyi.
'ACI REÇETEYİ BİRAZ BAŞKALARI İÇSİN'
2001-2002 arası DSP-MHP-ANAP koalisyonunun uyguladığı ve aynen devam ettirdikleri IMF programından hiçbir farkı yok. Bu IMF programı yoksullar açısından can yakıcı noktaya geldi. Aldıkları Türkiye'de en düşük emekli maaşı 1,5 kat asgari ücretti. 6 yıl önce bayramda verilen o zamanki bin lira ikramiye ile 24 kilo dana kıyma alıyordu. Burada ihtiyaç duyulan parayı neden insanları 270 dolar emekli maaşına mahkum ederek kemer sıktırıyorsunuz. Neden 3 lira verginin 2 lirası dolaylı vergi? Fabrikatör ile kapıdaki bekçi 1 litre süt aldığında aynı vergiyi ödüyor. Fabrikatör işçisiyle mazot alırken aynı vergiyi ödüyor. Türkiye'deki verginin yüzde 10'u beyanname usülü gelirden elde edilen vergi. Ticaret yapan, fatura kesenin yüzde 10'u. Acı reçeteyi biraz da başkaları içsin. KKM'den zengin ettiklerinden biraz da alın parayı. Çok kazanandan çok, az kazanandan az, kazanmayandan hiç vergi alınmamalıdır.
'ÖRTÜLÜ IMF PROGRAMI UYGULANIYOR'
CHP'nin bugün ekonomi kurmayları IMF ile görüşebilirler. Bu ben IMF programı uygulayacağım değil. Sen Türkiye'yi batırdıktan sonra IMF'ye muhtaç hale kalıyorsun, onun dediklerini yapıyorsun. Örtülü IMF programından kasıt şu. Bugün size maaşları sınırlayın, istihdamı sınırlayın, devlet memuru almayın, çiftçiyi desteklemeleri kısın, esnafa teşviği azaltın der, yaptıkları da odur. Niye akıllarına dolaylı vergileri azaltıp, doğrudan vergileri artırmak, servet sahiplerinden vergiyi artırmak, kazançtan vergiyi artırmak. Servet düşmanı değiliz ama yoksulla zengin arasında fark olacaksa yoksuldan yanayız. Emekle sermaye çatıyorsa emekten yanayız.
İSRAİL'LE TİCARETİN DURDURULMASI
İsrail'le ticareti durdur diye pankart açanları gözaltına alıyorlardı. Onlardan özür dilesinler. İsrail'le ticaret yok diyorlardı. Sonra belli kalemlerde kısıtladılar, yetmez dedik, sonra doğru yere geldiler. Fatih Erbakan söyledi, biz söyledik bir sürü laf yedik. Veli Ağbaba dedi 'CHP, Ecevit nerede duruyorsa, Deniz Gezmiş nerede duruyorsa orada duruyor, Fatih Erbakan babası nerede duruyorsa orada duruyor' dedi. Bu kararın bir itiraf, kabul olduğu açık. Fatih Erbakan'dan CHP'ye özür borçları var.
'MİLLET ERKEN SEÇİM DERSE BEN DE ERKEN SEÇİM DERİM'
Seçimden önce seçmenden oy isterken 'Bu bir yerel seçim, AK Partililere MHP'lilere sarı kart gösterin' dedim. Uyarmaya gidiyorsunuz, dedim, yerel yönetici seçeceksiniz, genel yönetime mesaj vereceksiniz dedim. O gece ya da bugün hadi erken seçim dersek AK Parti, MHP'den başka görüşten bize verilen oyları kandırmış olurum. Bu doğru olmaz. Seçmenle bir güven ilişkiniz olması lazım. Daha 10 ay önce seçmen bize bu hükümete Türkiye'yi yönet dedi. 1 ay önce yerelde bize yönet dedi. Şu anda yönetecekler. Enflasyonu düşürmek için yetki aldılar. Düşürecekler. Düşüremezlerse, ülke felakete gidiyorsa 'beceremiyorsunuz bırak' deriz. Sokak, pazar, esnaf, çiftçi erken seçim dediğinde ben de erken seçim derim. Sokakta bu sesi duymadan erken seçim dersem peşime kimse takılmaz. Seçmen erken seçim istediğinde onların sesi ben olurum. Onlar istemeden ben istemem. Şu anda bir an önce 'benim sorunuma çözüm üretilsin' diyor insanlar. 31 Mart seçim sonrası partimizin, Türkiye İttifakı'nın seçim başarısını bir erken seçim için araçsallaştıramam.