Hayatımda hiç arapçasure'nin okunduğunu duyarak uçak yolculuğuna başlayacağımı tahmin etmezdim. Aslında bazen kendime çok kızıyorum; yeni yaşadığım olaylardan dolayı hayret içinde kaldığımda ne kadar 'dar görüşlü' olduğumu anlayamıyorum. Düşünsenize bir kere Fas' a yolculuk yapıyorsunuz gittiğiniz hava yolları firması 'airarabia' zaten böyle bir durum ile karşılaşmış olmam çok doğal değil mi? Ama işte 'derin düşünce' sistemimizin hemen sorgulama becerisini anında aktif hale getiremeyince şaşkın şaşkın bakıyoruz. İşin gerçeği bu olayı oldukça ilginç de bulsam hepimizin yola çıktığında Tanrı'ya içimizden 'iyi yolculuklar sunması için iç yakarışımızın' bu sure ile bütünleşmesi bende değişik bir duygu yarattı.
Fas'a ilk defa yıllar önce gitmeye karar vermiştim. O dönemlerde Muğlada yaşıyordum oldukça genç bir Türk kadınının hayalleri gibi ben de ülkem için neler yapabilirim ve ne gibi katkılarda bulunabilirim diye bir arayış içindeydim.

Bir gün gazetede Casablanca da ''kadın kongresi' diye bir yazı gördüm. İste bu bir fırsat dedim ve hemen o yıllarda internet çok yaygın kullanılıyor olmasa da kongreyi düzenleyen bir hanıma ulaştım. Kongreye katılmak istediğimi ve ülkemi tanıtmak adına da 'Atatürk ve Kadın' başlıklı bir çalışmayı sunabileceğimi söyledim.

Bir kongrede bütün bunları düzgün anlatabilecek ingilizce bilgim yok ama cesaretle hiç korkmadan yazışmaları yapmaya çalışıyorum. Hatta tam istediğimi anlatamadığım durumlar için Muğla da üniversitede fransızca bilen bir hocamız var ona gidip gelerek duygularımı yazılara dökmesini rica ediyorum.

Sonunda kongreye kabul edildim ancak sonra ne oldu tam olarak hatırlamıyorum ama araştırmayı göndermem gereken süre sona erdi yada yazıştığım hanım mi bana yanıt vermedi; ben bu kongreye katılamadım. Ama yıllar boyunca Fas hep aklımda kaldı.

Geçtiğimiz sene üniversitedeki öğrencilerim arasında faslı Sabrina' yı tanıyınca Fas' a gitme arzum yeniden kor ateşini körükledi ve hızlı bir şekilde yanmaya başladı. Ve bir gün Sabrina'nın ' haydi hocam' demesiyle de ivme kazandı. Kendimi Casablanca'da ' Mohammedvi' hava limanında buluverdim aniden... Bu yolculuğun güzel tarafı bir turizm şirketi aracılığı ile olmamış olmasıydı, Sabrina'nın ailesinin evinde kalacak, onların adet ve göreneklerini yakından tanımaya çalışacaktım. Bu da benim en çok ilgimi çeken bölümdü. Çünkü bir ülke hakkında yorumda bulunmak için o ülkenin insanları ile konuşman ve yakından görmen gerekiyordu.

Uçakta Türkiye'nin çeşitli yörelerinde üniversite okuyan faslı öğrenciler ile karşılaştım. Cıvıl cıvıldılar ve ülkelerine dönmek için sabırsızlanıyorlardı. Çeşitli bölümlerde okuduklarını söylediler hatta bir tanesi yalova üniversitesinde ' ilahiyat fakultesi' okumak için geldiğini söyledi. İçimden nasıl olur dedim. Bir kız öğrenci hatta bir arap ülkesinden anne ve babası kabul etmiş kızlarını bir başka ülkede ilahiyat okutmak için gönderiyor? Demek ki, Fas bildiğimiz muhafazakar bir ülke değil dedim, bu düşünceler bu öğrenciler ile daha da yakından sohbet etmeme neden oldu. Neden Türkiye de okumak istediklerini, ne kadar ülkemizi sevdiklerini ve sonrada da okul bitince dönme isteklerini sordum. Yine şaşırdığım yanıtlar aldım. Bu öğrenciler gerçekten üniversiteyi okumak ve kendini geliştirmek isteyen kişilerdi, tercihlerini bilerek Türkiye' den yana kullanmışlardı, ülkemizde yaşamaktan çok mutluydular ve tekrardan geri dönmeyi düşünmüyorlardı özellikle yakın bir zamanda...

Yabancı öğrenciler ile yakından ilgilenen ve onların sorunlarını anlamaya çalışan birisi olarak bu öğrencilerin gözlerindeki sevgiyi ve parıltıyı görmek beni mutlu etti. Ülkemize ne kadar çok yabancı öğrenci gelirse üniversitelerin ' üniversal olma' yolunda o kadar gelişme göstereceklerine inanıyorum.
Yolculuk sırasında daha fazla öğrenciyi nasıl ülkemize getirtebiliriz diye içimden bir beyin jimnastiği yaparken ancak Fas' a vardıktan sonra Sabrina' nınAgadir'de yaşayan aileleri ile sohbet edincesorumun yanıtını bulabildim. Ancak şimdi çok doğru bir yöntemi bulduğumu düşünüyorum.

Son bir yıl içinde çeşitli araştırmalarım nedeniyle Türk Cumhuriyetleri, ve Balkan ülkelerine sık sık gitme ve orada yaşayan gençler ile yakından sohbet imkanım oldu. Bu insanları çok etkileyen Türkiye imajı konusunda çok önemli etkenin 'türk dizileri' olduğunu fark ettim.

Bizim nesil nasıl yıllar boyunca ABD dizilerini ve filmlerini seyrederek Amerika' ya karşı hayranlık ve ilgi gösteriyor ise şimdi tüm dünya ülkelerinde kendi ülkemizi tanıtmak, sevdirmek ve kültürümüzü tanıtmak için türk dizilerimize daha da önem vererek bunu bir misyon olarak kabul ettirmemiz gerekiyor.

Bir eve giriyorsunuz burası Fas ve evde iki kadın bir Türk dizisi izliyor hem de türkçe, onlarda alt yazı kendi dilleri... Bükreş'te bir otel odasına giriyorsunuz televizyon kanallarını seçerken türkçe bir diziye rastlıyorsunuz. Kırgızistan ve Kazakistan da ayni şekilde evlerde türk dizileri seyrediyorsun.
Şüphesiz bu yazdıklarım ' algıda seçicilik' olarak algılanabilir. Bu durumun olmasını çok istiyorum ve her zaman bizim ülkemizi seçen gençler ve aileleri ile birlikte oluyorum ama bir gerçeği görmek için muhakkak taraf olmadığını görebiliyorum. Ülkemizde hükümetlerin, televizyon program yapımcılarının ve tüm medyanın görsel, işitsel olarak çeşitli teknikleri kullanarak özellikle de 'algı yönetimi' aracılığıyla ülkemizi çok iyi sunabilirler.Bu muhteşem bir 'halka ilişkiler' ve ' ülke imajı' için propaganda çalışması.. İyi düşünmek, iyi kurgulamak ve senaryoyu iyi yazmak gerekiyor. Fas gezisinin henüz başındayken yaşadıklarım bile bana bu konuda yapılacak çok işlerin olabileceğini hissettirdi ise, yolun sonunda neler düşüneceğimi şimdiden merak ediyorum.