CHP Cumhurbaşkanı aday adayı Ekrem İmamoğlu, demokrasi ve Cumhuriyet tarihimizde görülmemiş ölçüde, yoğunluk ve sayı bakımından, yargı operasyonları yaşıyor. Adeta bir yerden tutturup, devre dışı bırakılmak isteniyor.

Ahmak davası, Valiye hakaret davası, Bilirkişi davası, Kurultay soruşturması… Son olarak da diploma davası. Erdoğan’ın en çok umut bağladığı dava bu galiba. Kendisi hakkında başından beri diploması olmadığı yönündeki ciddi iddialara rağmen, İmamoğlu’nun üniversiteler arası geçişinden bir usulsüzlük çıkarmaya odaklanmış ve bu konuda üniversite yönetimine yoğun baskı söz konusu.

Davaların hukuken içi boş olduğu yetmezmiş gibi, bir de Anadolu turunda İmamoğlu’na salon verilmemesi de, çok abartılı ve baskıcı bir siyasi yöntem doğrusu.

Peki, neden bu böyle? Yani neden Erdoğan, rakip olarak İmamoğlu’nu görmek istemiyor ve onu bir şekilde devre dışı bırakmak istiyor? İmamoğlu’nun Anadolu turunda, Erdoğan’a atfen kullanmaya başladığı, “dönemi bitti, yaşı geçti ve Ekrem ağrıları başladı” sözleri bu gerçekliği tanımlıyor.

Bu soruya çeşitli açılardan cevap vermek mümkün. Öncelikle Erdoğan, İmamoğlu ile yarışmaktan korkuyor. Bu net. Dört kez yendim seni diyor ya İmamoğlu, hadi ilk ikisini bir kenara bırakalım ama son ikisi tam bir mağlubiyetti onun için. 13 bin farka dayanarak iptal ettiği seçimden 800 bin fark yiyerek yenildi 2019 yılında.

2024 yerel seçimlerinde de bütün bakanları ile seferber oldu İstanbul’da ama yine yenildi ve üstelik fark bir milyonu da aştı. Bugüne kadar hiç bu kadar dişli bir rakibi olmadı.

Mansur Yavaş’ın seçmen desteği, İmamoğlu’na göre biraz daha yüksek gözükmesine rağmen, Erdoğan neden kendine rakip olarak İmamoğlu yerine Yavaş’ı tercih ediyor? Tabii ilk akla gelen yerel seçimlerden sonra İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığı kesinleşmiş olması bunda rol oynamıştır.

Ama daha başka nedenler de var, Erdoğan’ın, İmamoğlu’nu devre dışı bırakmak istemesinin. Bir defa kampanya gücü en yüksek siyasetçi konumunda şu an itibarıyla İmamoğlu. Meydanlarda, salonlarda, sokaklarda ve çarşı-pazarda insanlarla onun kadar etkili iletişim kurabilen başkan bir siyasetçi yok doğrusu. Şeytan tüyü diye tanımlanan bu özellik İmamoğlu’nda var.

Hadi iddialı başka bir yorum daha yapalım. İmamoğlu, konuştukça, Yavaş ise sustukça desteğini artırıyor. Bu da önemli bir fark. İmamoğlu, bir süredir sürdürdüğü Anadolu salon ve meydan toplantılarından CHP üyelerini önseçim için sandığa davet etse de, bu kampanya iktidarın etkili eleştirisine dönüşmüş durumda.

İzmir, Bursa ve Diyarbakır ve diğer illerdeki konuşmalar sadece oraya hitap etmiyor, tüm Türkiye’yi etkiliyor. Bunu, bizim kadar, sokağa çıkamayan Erdoğan da biliyor elbette.

Yavaş, İmamoğlu’na göre Erdoğan’ı destekleyen seçmenden oy alma potansiyeline sahip olmasına karşılık, İmamoğlu da, hem muhafazakar seçmenden hem de Kürtlerden destek olma kapasitesi taşıyor.

Yavaş’a göre, örgüt ve kadro oluşturma yeteneği ve kapasitesi bakımından da İmamoğlu daha önde gözüküyor.

Tabii, daha siyasi dengelerin alt üst olacağı gelişmeler yaşanabilir. İmralı ve Kandil ile anlaşmaların sonuçları da belirsizliğini korumaktadır. İmamoğlu’nun yasaklı konuma düşmesi ile Yavaş’ın CHP adaylığı gündeme geleceği gibi, İmamoğlu’nun adaylığı devam etmesi durumunda da üç adaylı seçim hiç de ihtimal dışı olmayacaktır. Yani Erdoğan, İmamoğlu ve Yavaş’ın yarıştığı bir seçim...

Bunlara ilişkin sağlıklı yorum yapabilmek için erken. Ancak bugünden görünen tablo, Erdoğan’ın bir şekilde, İmamoğlu’nu devre bırakmak için şartları zorlayacağı yönünde...