AKP'nin görünen ve görünmeyen yüzünü en iyi onun dış siyasetini izleyerek görüyorsunuz. Elbette, iç politikada da AKP'nin iki yüzü olduğunu biliyoruz. Ama ne yazık ki, ülkenin en az yarısı bunu bilmiyor. Görüneni onun gerçek yüzü sanıyor. Neyse bırakalım iç politikayı. Asıl konumuz Başbakan'ın kaynaşan Arap ülkelerine yönelik oynak(!) politikası.
ÖNCE LİBYA'DAN SÖZ EDELİM
Kaddafi'ye karşı ülkesinde hareket başlamadan kısa süre önce Kaddafi tarafından kendisine nişan takılan Başbakan kurum kurum kuruluyordu. Kaddafi'nin 'alicenap'lığından söz edip, teşekkür ediyordu. Muhalif hareket başlayıp da NATO Kaddafi'ye karşı hareket kararı alınca, boynunda gururla taşıdığı nişanın hakkını vererek;'Nato'nun Libya'da ne işi var!' deyince de herkes, 'Başbakan Libya konusunda tutarlı bir yolda' dedi…Ama böyle düşünenlerin yanılacakları belliydi. Çünkü Başbakan, ABD ile özel ilişkisi nedeniyle ancak ABD izin verirse böyle bir demeç verebilirdi…Nitekim bu onun Kaddafi yanlısı son demeci oldu.Sonrası malüm: Sadece Kaddafi'ye karşı çıkmakla kalmadı, Libya'yı bombalayan Nato güçlerine de uçak desteği verdi.Bu kadarla kalsa iyi. Libya'dan teknelerle kaçan Libyalılar imdat çağrılarına rağmen NATO güçleri tarafından ölüme terk edilirken ne Tayyip Bey'den bir ses çıktı, ne de onun NATO'cu ağabeylerinden… ABD istemeyince ne Kaddafi dostluğu kaldı ve ne de 'kardeş ve Müslüman'(!) Libya halkına karşı muhabbet…
GELELİM SURİYE'YE…
ABD, Suriye'deki gerçekleri daha yeni yeni öğreniyor. Rejim değişirse Esad'ı mumla arayacaklarını anlamış olacaklar ki, Bayan Clinton çıkıyor ve, 'Kalsın ama reform yapsın!' diye buyuruyor… Bizim Başbakan, daha düne kadar Beşar Esad'la 'can ciğer kuzu sarması' idi. Vizeler kaldırılıp, bilmem ne kadar anlaşma yaparken, 'İki millet bir devlet' havasına girecek kadar ütopya içindeydiler…Sonra ne oldu?Suriye'de de muhalif hareket başlayınca işler değişti…Hemen Sayın Başbakan ABD'nin gözüne bakmaya başladı…ABD'nin söylemini aynen tekrarlayacak kadar teslimiyet içine girerek can ciğer dostuna, 'Ya reform, ya istifa' çağrısı yaptı…O da, ABD gibi, Beşar Esad gittiği durumda Suriye'nin alt üst olacağını, Ortadoğu'daki dengelerin bozulacağını daha yeni anlamışa benziyorlar…En önemlisi de Büyük Ortadoğu Projesi'nin kesintiye uğrama korkusu. Hem ABD ve hem de eşbaşkan (!) Tayyip Bey bu projenin bir gün gerçekleşeceği beklentisi içinde… Suriye bir diğer samimiyet sınavı idi. Tayyip Bey, dostlarına(!) yaptığı özel uygulamayı Beşar Esad'a da uygulamış bulunuyor…
GELELİM FİLİSTİN'E
Müslüman kardeşi HAMAS uğruna Türkiye'nin çıkarlarını hiçe sayan Sayın Başbakan El Fetih söz konusu olunca duraklıyor. Sanki El Fetih'liler Müslüman değil! Ama elbette oyun başka… El Fetih lideri Abbas, HAMAS'la bir araya gelerek hükümet kurabilmek için Türkiye'den yardım istiyor… Amaç, ortak bir Filistin hükümeti kurup, Eylül ayında BM'ye başvurmak. Çünkü başvuru yapabilmek için tüm Filistin'i temsil edecek bir hükümetin kurulmuş olması gerekiyor…(192 üyesi olan BM'in de bu başvuruyu onaylaması için 128 üye devletin kabul oyu vermesi gerekiyor. Neredeyse bu sayıda ülke evet oyu kullanacağını bildirmiş.)El Fetih, HAMAS'ı en iyi Tayyip Bey'in ikna edeceğini biliyor. Bu nedenle Ankara'da çaba üstüne çaba gösterdiler… Ama nedense(!), Filistin Devletinin kurulmasını sağlayacak desteği Tayyip Bey'de bulamadılar… Onlar da ABD'ye mesafeli bir politika izleyen Mısır'ın yolunu tuttular. Sorun Kahire tarafından hemen hemen çözüldü. Türkiye de ABD'nin talimatını yerine getirerek arkadan nal topluyor… ABD ve İsrail istemedi, Tayyip Bey de aracı olmayınca Filistin Devleti'nin temelleri Ankara'da değil, Kahire'de atıldı…
***
Nerede Müslümanlık, nerede inandırıcılık, nerede güvenilirlik, nerede ilkeli dış politika? Vah Türkiyem, vah!