Güncel

Bir ülkücünün anlatımı: 29 yıl sonra televizyonda görüp şikayetçi oldu!

Muazzez İlmiye Çığ’ın ölümünün ardından 1980 Darbesi ve HZİ Vakfı yeniden gündeme geldi. Çığ’ın kardeşi Prof. Dr. Turan İtil ile birlikte kurdukları vakıf, darbeden sonra tutuklu hükümlülere deneyler yaptılar. Bu deneyin mağdurlarından biri olan ülkücü mahkum Recep Küçükizsiz, konuyu yargıya taşımaya çalışan tek isim olarak kaldı. Küçükizsiz, Deneyler esnasında bir kez gördüğü İtil’i tam 29 yıl sonra televizyonda görmesiyle birlikte savcılığa dilekçe yazdı ancak bu dilekçenin cevabını alamadı.

Ozan EKİZ / EGEDESONSÖZ – Türkiye’nin en derin travmalarından biri olan 1980 Askeri Darbesi süreci Muazzez İlmiye Çığ’ın ölümüyle yeniden gündeme geldi. İddialara göre darbeden sonra Muazzez İlmiye Çığ, kardeşi Prof. Dr. Turan İtil ile birlikte kurdukları HZİ Vakfı ile beraber cezaevinde tutuklu bulunan siyasi hükümlülere deney yaptılar. Bu deneyler üzerinden çeşitli veriler elde etmeye çalıştıkları ve hatta deneyler içerisinde tutuklu hükümlülere şırınga verilerek kobay faresi gibi kullanıldığına dair güçlü iddialar da mevcut.

Ender ALDANMAZ yazdı... Bir devrimcinin anlatımı: Muazzez Hanım’ın anketinde ‘hayvanlarla ilişki’ sorusu! Ender ALDANMAZ yazdı... Bir devrimcinin anlatımı: Muazzez Hanım’ın anketinde ‘hayvanlarla ilişki’ sorusu!

Bu iddiaları ise yargıya taşımaya çalışan tek bir isim var; Recep Küçükizsiz…

Küçükizsiz, üzerinde anket yöntemiyle deney yapılan mahkumlardan sadece bir tanesi. Ülkücü mahkum Küçükizsiz, Mamak Cezaevi’nde ve sonrasında yaşadığı süreci Egedesonsöz’e anlattı.

OĞUZHAN MÜFTÜOĞLU İLE AYNI HÜCREDE “RAP RAP” YAPIYORDUK
Cezaevinde yaşadığı işkence dönemlerini anlatan Küçükizsiz, “Mamak Cezaevi’nde tecrit bölümünde yatıyorduk. A Blok’ta tecrit denilen hücre bölümünde kalıyordum. Yanımda da DEV-YOL’un merkez komitesinden Oğuzhan Müftüoğlu vardı. Normalde sayımda olduğumuz yerde ‘rap rap’ dediğimiz ayaklarımızı askeri bir şekilde indirip kaldırdığımız ve marş söylediğimiz bir zaman oluyordu. O program bitince elinize bir kitap veriyorlardı, Nutuk veya Atatürk İlkeleri kitabı oluyordu, 1 saat de onu okuyorduk. Bütün günümüz böyle geçiyordu. Cezaevinin prosedürü ve günlük hayatımız böyle geçiyordu” dedi.

24 SAAT DEVAM EDEN FİZİKİ İŞKENCE…
Yaşadıkları işkencelerin sadece küçük bir kısmını dönemi aydınlatmak için anlatan Küçükizsiz, “24 saat sürekli işkence görüyorduk. Psikolojik işkenceyi kenara koyuyorum. Dayak ve kafeste öldüresiye dövülüyorduk ve bu durum 24 saat devam ediyordu. 6 metrekarelik hücrede 3 kişi kalıyorduk. Geceleri bir kişi nöbet tutuyordu. Saat 22:00’de yat emri veriliyordu. Sadece iki kişinin yatabileceği bir tane ranza var. 22:00’den 00:00’a kadar nöbet tutuyordu bir kişi. Asker gelip kapıya vuruyordu ve tekmil verir gibi ‘nöbetim esnasında vukuatım yoktur komutanım’ diyordu nöbetçi. Saat 00:00 olunca nöbet değişimi oluyordu. Bu şekilde sabaha kadar dönüşümlü nöbet tutuyorduk. Sabah olunca da derslerimiz oluyordu. Kitap okuyorduk sesli bir şekilde… Daha sonra başımızdaki komutan bizi durdurup yan hücredekine kitabı takip edip etmediğini kontrol ediyordu. Eğer takip etmiyorsa fiziki şiddet uyguluyorlardı. Daha sonra bu eğitimler bitince marşlar eşliğinde yerinde say vaziyetinde marşları okuyorduk. Asker geliyor, ‘dizini neden çekmedin’, ‘sesin neden çıkmıyor’ diyor seni dövüyor” dedi.

İTİL İLE İLK KARŞILAŞMA: ASKERİ CEZAEVİNDE TAKIM ELBİSELİ GÖZLÜKLÜ ADAM
Çığ’ın ölümünün ardından yeniden gündeme gelen deney çalışmalarını anlatan Küçükizsiz, “1982 yılları gibiydi. O gün bir sessizlik oldu. Sayımdan sonra ders başlamadı. Sivil gardiyan geldi. Bizden birkaç kişiyi dışarı çıkardılar. A Blok’ta 8-10 kişilik bir grup halinde bizi bir yere götürdüler. A Blok’ta idare binasının önünden geçerken subaya benzemeyen takım elbiseli gözlüklü bir adam duruyordu. Bizi daha sonra bir odaya götürdüler. Bize birer kağıt dağıttılar, ‘isim yazma zorunluluğu yok. Anketteki soruları cevaplayın’ dediler” ifadelerini kullandı.

TUHAF ANKET SORULARI: HAYATINIZDA HİÇ İNEKLE CİNSEL İLİŞKİYE GİRDİNİZ Mİ?
Anket sorularına dair aklında kalanları anlatan Küçükizsiz, “Bir sürü soru vardı. ‘Ailenizde daha önce hapse giren var mı’ gibi sorular vardı. Ciddiyetsiz bir ortam oluştu. ‘Hayatınızda hiç eşek, inek, köpek gibi hayvanlarla cinsel ilişkiye girdiniz mi’ diye bir soru vardı direkt olarak bu şekilde. ‘Karşı cinse hiç ilgi duymadığınız zamanlar oldu mu?’ gibi tuhaf sorular vardı. 300’e yakın soru vardı. Daha sonra bu anketi başka yerlerde de yapmışlar. Aramızda bu soruları deftere yazanlar oldu” dedi.

ANKET SONRASINDA DEĞİŞEN CEZAEVİ KURALLARI
Yapılan anketlerin ardından cezaevlerinde uygulanan şiddet politikasında değişimler olduğunu belirten Küçükizsiz, “Bunlar değişik yerlerde üzerimizde yaptıkları testleri daha sonra birtakım çalışmalarda kullanmışlar. Testler yapıldıktan sonra Mamak Cezaevi’ndeki uygulamaların birçoğu değişti. Testlerden 6 ay sonra fiziki işkence ikinci plana düştü. Ziyaretçi yasağı, mektup yasağı gibi şeyler gelmeye başladı. Vur kır parçala durumu biraz daha şahsiyetsizleştirmeye döndü” diyerek döneme dair gözlemlerini anlattı.

‘ASİSTANLARI ARASINDA NEVZAT TARHAN DA VARMIŞ’
Cezaevinden çıktıktan sonra yurtdışına giden ve o süreç içerisinde İtil’e dair yazılar okuduğunu belirten Küçükizsiz, “Ben yurtdışındayken zaman zaman Turan İtil ile ilgili basına yansıyan şeyleri okudum. İtil’in ancak hiç fotoğrafını görmedim. Nevzat Tarhan (şu an Üsküdür Üniversitesi Rektörü), Ayhan Songar gibi isimler de bu heyetin içinde. Nevzat Tarhan, İtil’in asistanıymış. Bu durumdan haberi varmış. Belki de bizim doldurduğumuz anketleri bunlar deşifre edip hazırladılar. Televizyonda görene kadar şahsını hiç tanımadım” dedi.

29 YIL SONRA İLK KARŞILAŞMA
Yıllar sonra ilk defa İtil’i televizyonda gördüğünü anlatan Küçükizsiz, “İtil’i cezaevinde bir kere gördüm. Askeri bir cezaevinde olmayacak bir tipte olduğu için aklımda kaldı. Adamın kelle paça yerindeydi. Daha sonra farklı cezaevlerine gittim. En son Almanya’ya kaçtım. Almanya’da mülteci oldum. 25 yıl sonra Türkiye’ye geri geldim. 2011 yılında geldiğimde evde çocuklarla oturup televizyon izlerken bu adamı gördüm. Prof. Dr. Turan İtil diye altında yazıyordu. ‘Bu adam oradaki o şeyleri yaptıran adam’ diye aklıma geldi” diye anlattı.

CEVAPSIZ ŞİKAYET DİLEKÇESİ
İtil’i gördükten sonra savcılığa şikayet dilekçesi yazdığını ancak daha sonradan hiçbir şekilde cevap alamadığını belirten Küçükizsiz, “O dönem içerisinde ‘12 Eylül yargılanacak, hesaplanılacak’ gibi söylemler vardı. Onun da verdiği durumla bu adamı şikayet edeyim dedim. Bir dilekçe yazdım. Dava dilekçesini bir avukata yazdırıp posta ile gönderdim. Sonra emin olmak için şikayet dilekçesini bir de elden götürdüm. O zaman bu işlere bakan Özel Görevli Savcılık, Dolmabahçe Sarayı'nın içindeydi. Dilekçemi müracaat kısmında ilgili yere teslim edip bir de kayıt numarası almıştım. Ne olacak diye bekledim ancak herhangi bir dava açıldığına dair veya ifadenizi alalım gibi bir durum olmadı veya herhangi bir şey olmadı” dedi.

‘İŞGALE UĞRASAK BİLE BU KADAR İŞKENCE GÖRMEZDİK’
Cezaevinde kaldıkları süreç içerisinde yaşadıkları işkencelerin vardığı boyutu anlatan Küçükizsiz, “Bizi oraya doldurup akıl almaz insanlık dışı işkenceler yaptılar. Biz hepimiz bu ülkenin evladıyız. Böyle bir durumdan neden geçirdiler, izahı yok. Türkiye işgale uğrasa işgal eden ülke aynı şeyleri yapmazdı hiçbirimize. Birinci Dünya Savaşı’nda esir düşen Türklerle ilgili kitaplar okuyoruz, bu denli bir işkence yok. Bu aslında darbecilerin bir korkaklığı. Bizi ezerek darbeyi hakim kılmak ve kendi meşruiyetlerini hakim kılmak için yaptılar” ifadelerini kullandı.

‘ADAMLAR ÖLÜYOR BİZE SADECE GEVEZELİĞİ KALIYOR’
Küçükizsiz, son olarak yaşadıklarına ve yaşananlara rağmen olanları şu cümleyle özetledi:

“Adamlar yaşarken bir şey yapamıyoruz, adamlar ölüyor, bize sadece gevezeliği kalıyor”