7 Haziran 2015'de yapılacak genel seçimleri için kimi partilerin seçim bildirgelerinde bilgi toplumu konusunda kimi değinmelere yer verildiği görülüyor. Gerçekten üzerinde durulması gereken önemli bir konu.
Dilerseniz bilgi toplumuna nasıl ulaşılabilir önermesine gelmeden önce bilgi çağı konusunu biraz deşelim. Bilindiği üzere günümüzde Türkiye gibi çevre ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkeleri gibi merkez ülkelerinin Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge) ile ürettikleri teknolojilerinin son ürünlerini tüketiyorlar. Bu durum, teknolojinin bir doğa yasası gibi küreselleştirmeyi sürüklediği savını ortaya çıkarmış bulunuyor. Ve bu sav, küreselleştirmeye karşı durulamayacağı fikrinin en önemli dayanağını oluşturuyor.
TEKNOLOJİ VE KÜRESELLEŞTİRME İLİŞKİSİ NEDİR?
Teknolojik gelişme ve buluşlar, ülkeler arasında mal, hizmet ve sermaye hareketlerini hızlandırmış, kolaylaştırmış ve ucuzlatmıştır. Sanayi ürünlerinin değişik aşamalarının başka ülkelerde gerçekleştirilmesini olası kılmıştır ve bilgiye daha kolay ulaşılabileceği sanısını ortaya çıkarmıştır.
Ancak, teknolojik gelişme ve buluşların, tekelci firmaların denetiminde olması, ülkeler arasındaki yatırımların eşitlikçi bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlamamıştır. Sıcak para hareketlerinin de hızlanmasıyla: Çevre ülkelerinin merkez ülkelerce abluka altına alınması kolaylaşmıştır. Kimi ülkeler istenildiği an, finans krizine sokulmuş, hükümetler devrilmiştir ve çevre ülkelerinin katma değerine daha yüksek oranda el konulmuştur. Örneğin Denizli'de üretilen bir maldan tekelci firmalar 20 kazanırken, fason üretim yapan yerli firma, ancak yirmi de birini kazanır duruma gelmiştir.
Sonuçta teknolojik gelişme ve buluşlar, kuzey ülkeleri ile çevre ülkeleri arasındaki sermaye farkını azaltmamış, aksine artırmıştır. Örneğin, 1970'li yıllarda, merkez ülkeleri dünya pastasından yüzde 60 oranında pay alırken, günümüzde bu pay, yüzde 90'a yaklaşmıştır.
Öyle ise, küreselleştirmeyi sürükleyen nedir? Küreselleştirmeyi sürükleyen şey, teknolojik gelişme midir? Yoksa kapitalizm çağında ülkeler arasında mal, hizmet ve sermaye hareketlerini hızlandıran şey, tekelci firmaların kar güdüsü müdür?
BİLGİ ÇAĞI ALDATMACASI
Küreselleştirme ideologları, çağımızın bilgi çağı olduğunu ve bilgiye herkesin kolaylıkla ulaşılabileceğini söylüyorlar, inandırmaya çalışıyorlar. Kimileri de bunlara inanıyor.
Bu konuda en ciddi itirazlardan birisini, daha önce Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu'nda çalışmış J. Stiglitz yapıyor. Ortaya attığı 'Asimetrik Enformasyon' adlı kuramıyla, tekelci firmaların bilgileri saklayarak, yönlendirerek ve saptırarak bir bilgilendirme dengesizliği yarattıklarını bildiriyor. Bu konuda bir örnek verelim. Türkiye'deki küreselleştirmeciler, medya aracılığı ile tarım ürünlerinin pahalı olduğunu ve çiftçilerin kentlileri sömürdüklerini söylüyorlar, tarımın desteklenmemesi gerektiğini bildiriyorlar. Bu ilk bakışta doğru gibi gözüküyor. Ancak, dünya borsa fiyatlarıyla ABD ve Avrupa çiftçisinin eline geçen paranın farklı olduğuna değinmiyorlar. Bu şekilde merkez ülkelerinin dünya pazarlarını ellerine geçirme istekleri saklanıyor.
Buradan iki çıkarma yapalım. Birincisi şu; Elbette bilgi çağı ve ekonomisinin temel itici gücü, bilim ve teknoloji üretimine dayalı yeniliktir. Yenilik; üretimin, büyümenin ve zenginlik yaratmanın başlıca kaynağıdır, Teknoloji geliştirmek, katma değeri artırmak ve uluslararası rekabet gücünü yükseltmek her şeyden önce bir ülkenin yenilik yaratma kapasitesini geliştirmesine bağlıdır. Bu bağlamda Türkiye'nin de katma değeri yüksek ürünlerin üretimindeki yoğunlaşması zamanı gelmiş ve geçmektedir. Kronik cari açıklarımızın temel nedeni düşük katma değerli üretimimizdir.
İkincisi şu; Günümüzde teknolojik gelişmeler büyük ölçüde tekelci firmaların denetiminde tutuluyor ve onların çıkarları doğrultusunda şekilleniyor. Bu nedenle var olan sisteme karşı çıkmaksızın, neoliberal yaklaşımlarla bilgi çağı ve ekonomisini yakalamak mümkün olabilir mi? Üçüncü dünya ülkelerinin Devletçilik ve Halkçılık temelinde ekonomiye dönmekten başka çareleri yok.