AKP iktidara geldiği 2002 yılından beri, yapılan her sınav gerek yapılış şekli gerekse sonuçlarıyla tartışıldı ve insanlar tarafından şüphe ile karşılandı. İnsanların Devlete, devletin sınav yapan kurumlarına olan güvenleri sarsıldı. AKP' den evvel hiçbir zaman böyle bir güven bunalımı yaşanmamıştı!.. 2002 yılından evvel insanlar devlete ve kurumlarına güvenirlerdi.
Bu çirkinliklerin baş sebebi, seçimlerde AKP'ye destek veren tarikat ve cemaatlerin kendi adamlarını devlet kadrolarına yerleştirme çabalarıdır. Bu işgal için önce AKP'li Belediyeler, sonra da Diyanet İşleri Başkanlığını kullandılar. Cemaatin adamı önce bir Belediye'ye veya Diyanet İşlerine bağlı bir yere sokuluyor, üç-beş ay sonra ise esas görevlendirileceği önemli yere naklediliyordu. Böylece hukukun arkasından dolanıyorlar, fakat elemanlarını da devletin en hassas birimine yerleştirmiş oluyorlardı.
İşe giren ve süratle en üst makama yükselen cemaatin adamı, kendisinden önce yapılan tüm alımları, sözleşmeleri iptal ediyor ve yerlerine Cemaatin veya Tarikatın Şirketleriyle anlaşmalar imzalıyorlardı. Böylelikle, tecrübe saf dışı ediliyor, acemiler ve işbilmezler yönetime getiriliyordu.
Tüm bu işlerde tek kriter vardır, o da Cemaatin veya Tarikatın adamı olmak. Liyakat, kalite, dürüstlük, hak etme ve adalet gibi kavramlar bunların kitabında yoktur.
Anlayış böyle olunca, sonuç da ÖSYM'nin Yaptığı son YGS sınavı gibi oluyor. 1.700.000 gencimizin kafaları, ruh dünyaları,psikolojileri karmakarışık. Kimin ne hakkı var bu gençlerin dünyalarında fırtınalar kopartmaya, devletlerine ve kurumlarına olan güvenlerini sarsmaya?
YGS Sınavı sonrasında, yapılan açıklamalara bir bakalım;
*Önce 'Badem Bıyıklı' ÖSYM Başkanı acele olarak basının karşısına çıktı ve 'Tatmin Oldum' dedi.
* İkinci olarak Cumhurbaşkanı Gül; 'Ben ÖSYM Başkanı Ali Demir'i aradım. Bana her şeyi anlattı. Ben de tatmin oldum' dedi.
* Cumhurbaşkanı Gül'ünkini (açıklamasını) gören Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek; 'Madem Cumhurbaşkanı tatmin olmuş, ben de onunkini görünce(açıklamasını) çok çabuk tatmin oldum' dedi.
*Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu; 'Ben zaten göreve gelince tatmin olmuştum. Fakat büyükleriminkini görünce(açıklamalarını) iyice tatmin oldum' dedi.
*Dinci Basın, Yandaş ve Kandaş Basın zaten Ali Demir ismini duyunca tatmin olmuşlardı. Ne de olsa yıllarca süren beraberlikleri vardı!..
* Devlet büyüklerinin(!) açıklamalarını gören gençler; 'Biz tatmin olmadık, bunların yüzünü görünce bırakın tatmin olmayı, içimiz kararıyor, nefsimiz köreliyor' dediler…
Kişilerin kendilerini teminat gösterip 'Garantör' rolü üstlenmeleri sadece ve sadece 'Çadır Devletlerinde' , 'Kabile Devletlerinde' , 'Cemaatlerde' , 'Tarikatlarda' ve ilkel toplumlarda olur.
Demokrasi ile yönetilen Devletlerde her kişinin ve toplumun tek teminatı 'Hukuk Devletidir.'
Atatürk, bugün yaşadıklarımızı 88 yıl önce görüp Cumhuriyeti kurmuş ve 'Şeriat Hukuku' yerine 'Pozitif Hukuku' getirmişti.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Cumhurbaşkanlığında oturan bir şahıs, 1.700.000 bin gencin hayatlarını karartan bir sahtecilik olayında, Cumhuriyet Savcısı inceleme başlatmışken, devletin başı olarak 'Ben Tatmin Oldum. Yapılan İş Doğrudur' demekle, Yargıya müdahale etmiş ve Adaleti çarpıtmış olmuyor mu? Anayasamızın 138. Maddesi Cumhurbaşkanı tarafından çiğnenmek için mi yazıldı?
Sözün özü; Ben de sınava giren gençler gibi tatmin olmadım. Beni, bu konuda birinci derecede sorumlu siyasetçi olan Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçunun tatmin etmesini bekliyorum.
Bu benim yasal hakkımdır. Madem Bakansınız, bana da bakacaksınız…