Bugün Pazar…

Yeni bir yılı karşılamamıza…

Saatler kaldı…

Ve biz yine…

Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla…

Atatürk'ü bu köşede anmaya devam ediyoruz…

Bir kez daha…

Az bilinen yaşanmış bir öyküyü paylaşalım…

Bunu yaparken de…

80 yıl önce o geceyi yaşayıp, anlatan…

Dr. Tevfik Rüştü Aras'ı saygıyla analım…

***

Atatürk, son yılbaşı gecesini arkadaşı Doktor Tevfik Rüştü Aras'la geçirmişti… Aras, 1920-1938 arasında beş dönem milletvekilliği, dokuz yıl da Dışişleri Bakanlığı yapmış bir siyasetçiydi… O yılbaşı gecesini kaleme aldığı anılarında bakın nasıl anlatıyor…

***

'1937'i geride bırakacağımız yılbaşı akşamı beni Köşk'e çağırmıştı... Hemen gittim… Kendisini Köşk'ün yukarı katında kitaplığa bitişik açık salonda buldum… İlk sözü şu oldu:

'Bu akşam bir tarafa çıkmayacağım… Sen de suare görmekten bıkmışsındır… Yılbaşını burada birlikte geçiririz, olmaz mı?'

'Büyük bir sevinçle…' karşılığını verdim…

Bir süre geçen yılın olaylarından ve gelecek yılın işlerinden konuştuk… İsmail Hakkı Kavalalı'nın (Atatürk'ün Harbiye'den arkadaşı) gelmesi üzerine konuşma günün haberlerine, havaya ve suya dönüştü… Bu alanda konu daha genişleyince onun elbise ve çamaşır dolaplarını hep birlikte görmeye gittik, elbiselerinden, gömleklerinden ve kravatlarından bize dağıtıyordu… Kendimi tutamadım, bu konudaki fikrimi söyledim:

'Paşam, mendillerinize, potinlerinize varıncaya kadar bize vermekten hoşlanıyorsunuz; ne olurdu bir ay önce düşünseydik de yeni bir yıl için bütün giyeceklerinizi yeniden ısmarlasaydık ve bu gece başka arkadaşları da çağırarak elbiselerinizi, çamaşırlarınızı ve gömleklerinizi aramızda kapışsaydık ne kadar çok eğlenirdik... Hepimiz de her birimiz de bu yılbaşı gecesinin anısı olarak sizden bir şeyi üzerimizde taşırdık ve siz de yarın hep yeni giymiş olurdunuz…'

Bunun üzerine Gazi Paşa hayıflandı:

'A doktor, bunu niçin daha evvel düşünüp söylemedin?'

Ben de, 'Zararı yok, gelecek yıl böyle yaparız…' yanıtını verdim…

Atatürk olumlu veya olumsuz bir şey söylemedi…

Bir süre düşündü ve sonra dudaklarından şu sözler dökülüverdi:

'Bakalım gelecek yıla yaşayacak mıyım?'

***

Birdenbire her üçümüzü de derin bir sessizlik kapladı… Atatürk, ölümün yaklaştığını içinde duymuştu… Bizim içimize de bu zehirli kuşku düşmüştü… Yine de Atatürk bizden önce kendini toplayarak…

'Yılbaşı gecesi acıklı şeyler düşünmeyelim ve konuşmayalım…' dedi…

Yazlık gömleklerini ayırıp bana seslendi:

'Bunlardan da al, yazın Yalova'da yine hep birlikte oluruz da işine yarar…' özendirmesiyle hem gömleklerinden almamı istiyor hem de üstümüze çöken üzüntülü durumu gidermeye çalışıyordu… Hatta pijama bile verdi… Kavalalı, neşeli sözleriyle konuyu değiştirdi… Gece yarısı geçinceye kadar şuradan buradan konuşmaya devam ettik…

***

O gece Atatürk çoğu defa alışık olduğu zamandan önce dinlenmek üzere izin alıp ayrılıncaya kadar acı konuya dönülmedi… Fakat yüreklerimizi sönmez bir alev yakıyordu… Çünkü Atatürk, ölümün yaklaştığını içinde duymuştu ve bunu kendisiyle beraber biz üç kişi uzun zamandan beri biliyorduk… Ağaç yaprakları ile beraber açılan sır, bu acıyı diğer arkadaşlara da verdi… Paylaşmak, acıyı azaltır derlerse de bende öyle olmadı… Acı gerçeğe yaklaşmakla ızdırabım azalmıyor, artıyordu… İnandığım insan zekasının, bilimin güçsüzlüğü içinde çırpındık. Sonradan bu durum çok sürmedi, felaket geldi çattı… Artık içi yanan bütün yurttaşlarımla birlikte bizi ayakta tutan sadece görev duygusu olmuştur… Halkımıza, memleketimize karşı sürecek olan görevimizi yerine getirmek, O'na ve onun eserlerine sevgi bağlılığını göstermek; bundan sonraki yaşantımızın başlıca nedeni olsa gerektir… Büyük Atatürk ve zavallı bizler... O Büyük Adam henüz orta bir yaşta iken bu kadar vakitsiz ölmeli miydi? Birkaç yıl daha yaşayabilseydi neler olacaktı? Ah neler olacaktı?'

Kaynak: 'Yakınlarından Hatıralar / Sel Yayınları, 1955, Sayfa: 105

Sonsöz: 'İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal… İkinci Mustafa Kemal, onu (ben) kelimesiyle ifade edemem; o ben değil, bizdir! / Mustafa Kemal Atatürk…'