Bugün Pazar...
Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla...
Atatürk'ü bu köşede anma ve hatırlama günü...
Bir kez daha...
Az bilinen yaşanmış bir öyküyü paylaşalım...
Bunu yaparken de...
Bu anıyı anlatarak bu günlere taşıyan...
Prof. Sadi Irmak'ı ve Kılıç Ali'yi ve…
'Atatürk'ün Sofrası' başlığı ile kitaplaştıran…
İsmet Bozdağ'ı…
Saygıyla analım...
***
Yıl 1935…
Atatürk'ün Florya Köşkü'ndeki sofrası…
Gazi Paşa'nın kadim dostları…
Şükrü Kaya, Tevfik Rüştü Aras, Ali Çetinkaya, Şükrü Saraçoğlu, Nuri Conker, Salih Bozok, Kılıç Ali ve Falih Rıfkı'nın yanı sıra…
Dil ve tarih otoriterleri ile…
Üniversite öğretim üyeleri de sofrada yerlerini almışlar…
***
Sofranın yanında ve Atatürk'ün tam karşısında…
Bir kara tahta ve tebeşirler var…
Konu, yürütülmekte olan Dil Devrimi'ydi…
***
Sofra, konuşma ve tartışmaların gölgesinde…
Sabahın beşine kadar sürdü…
Ufuk, ağarmak üzereydi…
Neredeyse dokuz saattir bilim ve dil konuşuluyordu…
Bazı konuklarda yorgunluk belirtileri başlamıştı…
Atatürk, her zamanki gibi diri ve pırıl pırıldı…
Bir süre sonra…
Arkadaşlarını daha fazla yormamak için doğruldu…
Hep birlikte ayağa kalktılar…
***
Atatürk, büyük camları örten perdeye doğru gitti…
Biraz araladı…
Sanki ufuk…
Menekşe tarlalarının ardında yangın çıkmış gibi…
Bir al, mor karışımı cümbüşe dönmüştü…
Bakakaldı bu güzelliğe…
Kendi kendine…
'Tanyeri… Tan… Tan…' diye mırıldanıyordu…
Birden konuklarına döndü ve sordu:
'Hangi kökten geliyor Tan acaba?'
Etrafındakiler verilecek karşılık arıyorlardı...
Bir süre sessizlik oldu…
Birden Hasan Reşit Tankut konuştu:
'Tanrı anlamı kökünden paşam… Tan, Tanrı, hep aynı anlam kökünden üremişlerdir…'
***
Dil konusu yeniden açılmıştı…
Atatürk, konuşmayı sürdürmek arzusundaydı…
Tam bu sırada…
Konuklardan biri espri yaptı:
'Tanrı aramızdayken niye uzaklarda arıyoruz?'
***
Salonda bulunanlar bu sözü pek sevmişlerdi…
Söyleyene imrenerek bakıyorlardı…
Ama…
Atatürk'ün yüzü, beklenmedik biçimde karışmıştı…
Gözlerindeki denizlerde, fırtına köpüğü vardı…
Böyle konuşan arkadaşına…
Bir süre kısık gözlerle baktı…
Bu tür koltuklamaları, övmeleri hiç sevmezdi…
Ancak…
Konuşan yakın bir arkadaşıydı…
Anlaşılan…
Ne arkadaşını kırmak…
Ne de sözü benimsemek istediği için…
Soğuk bir tavırla konuklarını selamladı ve…
'İyi dinlenmeler…' diyerek, yanlarından uzaklaştı…
Bazı konuklar hala aralarında konuşuyorlardı:
'Ne güzel sözdü o… Niye kızdı Atatürk acaba?'
***
Atatürk'ün sofrasına…
O'nu anlayanlar da anlamayanlar da gelirdi…
Nokta…
Sonsöz: 'Ey arkadaşlar! Tanrı birdir, büyüktür… Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur… Yalnız şurası var ki din, Tanrı ile kul arasındaki bağlılıktır… / Gazi Mustafa Kemal Atatürk…'